Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Helsinki kararı için artık saatler var.
Son durumu özetlersek iki cümleye sığıyor.
"AB'nin 14 ülkesi Türkiye'nin adaylığını destekliyor. Yunanistan'ın tutumunda netlik yok."
Yunanistan, Türkiye'den jest beklediğini ima edip duruyor.
Jest denilen şeyin öncelikle Kıbrıs konusunda taviz olduğu biliniyor.
14'ler ise hem Ankara'yı, hem Atina'yı memnun edecek formülü nasıl buluruzun peşinde.
İki formül yarışıyor.
Bir ülkenin (yani Türkiye'nin) diğer bir ülkenin (yani Güney Kıbrıs'ın) AB'ye üyeliğini önleyemeyeceği kararının alınması.
İkinci formül:
Kıbrıs sorunu çözümlenmeden de Güney Kıbrıs'ın AB'ye üye olabileceğini kabul etmek.
Bu iki formülden hangisi daha baskın, bir türlü karar verilemiyor.
Ve üçüncü bir formül ne olabilir diye düşünülüyor.
* * *
TÜRKİYE'ye adaylık statüsü tanınırsa bir de yol haritası ortaya çıkacak.
Üyeliğe kadar Türkiye'nin neleri gerçekleştirmesi gerektiği saptanacak. Türkiye adım adım bu haritadakileri gerçekleştirecek.
Burada bir konu ortaya çıkıyor. Türkiye'nin adaylığa kabulü bazı hazmı zor şartlara bağlanırsa ne olacak?
Örneğin "azınlıklara eşit şartlar" diye anlamsız bir madde Türkiye'nin önüne konulursa.
Türkiye'de bilindiği gibi yalnız dini farklı olanlara azınlık statüsü tanınıyor.
Türkiye'de ırk esaslı azınlık yok.
Türkiye'de herkes eşit vatandaş, birinci sınıf vatandaş.
Eğer, AB'nin getirmek istediği, ırk esasına dayalı bir azınlık kavramı olursa bu Türkiye'yi parça parça etmek anlamına gelmez mi?
Eşit insanları, eşitlikten koparıp azınlık haline getirme anlamsızlığı kabul edilemez.
Bunu, örneğin; Fransa da kabul etmedi, etmiyor.
* * *
BUNUN dışında şart sayılabilecek noktaların insan hakları ve demokratikleşme konularında olabileceği öngörülüyor.
Bunları Türkiye'nin de geliştirmek istediği bilindiğinden üzerinde fazla durmak gerekmiyor.
Biliniyor ki; Avrupa'nın geçmişinde insan hakları ihlallerinin, işkencenin, toplu imhanın, katliamın, diktanın, faşizmin en insanlık dışı şekildeki uygulamaları var. Ve Türkiye aslında hiçbir zaman insan haklarını ihlalde o Avrupa'ya benzemedi.
* * *
TÜRKİYE bugün AB'ye aday birçok ülkeyle ölçülemeyecek kadar gelişmiştir. Teknikte, sanayide, eğitimde, iletişimde, turizmde kendi ayakları üzerinde duran bir ülkedir. Yaşam seviyesi yükselmiştir. Daha da demokratikleşme, liberalleşme özlem ve arzusu içindedir. Globalleşme benimsenmiştir. AB üyesi olmak, Türk halkına mal olmuş bir talep haline gelmiştir.
İşte böyle bir Türkiye'nin, büyük bir kesimiyle birçok Avrupa ülkesini geride bırakan bir Türkiye'nin adaylığı Helsinki'de reddedilirse, bunun sonuçları herkesten çok Yunanistan'ı etkileyecektir.
Atina'nın vetosu belki de tarihte ilk kez en şiddetli şekilde 65 milyonun Atina yönetimine nefretini, düşmanlığını ve intikam duygularını doğuracaktır.
Bugüne kadar haksız yere "Türkiye'den korkuyoruz" diyen Atina yönetimi işte asıl o andan sonra haklı olarak korkuyu hissedecek, hissetmekle de kalmayıp her fırsatta yaşayacaktır.
Bu sonuç, Türkiye halkıyla barış ve dostluk içinde yaşamak istediğini gösteren Yunan halkının da Atina yönetimine muhalefetine yol açacaktır.
Bu açıdan bakınca, Helsinki'deki sonuç Türkiye'den çok Yunanistan'ı ilgilendirmeli de denilebilir.



Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr