Dostluk yok, menfaat var. Bu söz devletler arası ilişkileri izah eden en veciz cümledir.
Siyaset adamları duruma göre, yani memleketin çıkarına, menfaatine göre hareket etmesini bilecek kişilerdir. Onlar için “dostluk”, “çıkar”ın arkasından gelir.
İşte Yahudilerle, yani İsrail’le de ilişkiler bu açıdan dikkate alınmalıdır.
Araplarla da ilişkilerde öncelik menfaate verilmelidir.
* * *
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Halkımız istedi, İsrail aleyhine sayılan kararı aldık” cümlesi yakışıksızdır.
Çünkü,”Peki Ermeni açılımını halk mı istedi?” diye adama sormazlar mı?
Üstelik dış politikada yön tayin edenin halk olmadığı bilinen bir gerçektir.
* * *
Türkiye Ortadoğu’nun büyük devleti olduğu halde sözüne uyulan devlet değildir. Yani lider değildir. Hatta bazı Araplar tarafından sevilmediği de söylenebilir.
Ama Türkiye bugün Ortadoğu’da lider olma isteğini hareketleriyle ortaya koymuştur. Türkiye zor da olsa, gerçekleşme ihtimali az da olsa, bugün liderliğe oynamaktadır.
Ankara, Şam’ı stratejik ortak ilan etmiştir. Vizeyi kaldırmıştır. Oysa daha düne kadar Suriye’nin tankları Türkiye’de nereye kadar ilerleyebilir hesapları yapılmaktaydı. Apo’yu yıllarca ülkesinde barındıran da Şam yönetimiydi.
Irak’la daha geçen gün 48 mutabakat zaptı imzalandı.
Tayyip Erdoğan 9 bakanla Irak çıkarması yaptı. Oysa düne kadar Irak lideri Saddam’ın füzeleri Türkiye’de nereleri vurabilir hesapları yapılmaktaydı.
Bunlar olumlu gelişmelerdir ama bölgenin lider ülkesi olmak için eksiktir.
* * *
Türkiye, bir süre önce Suriye ile İsrail arasında arabuluculuğa soyunmuştu, buna ne pahasına olursa olsun devam etmelidir.
Ne pahasına olursa olsun, diyoruz, çünkü önceki gün İsrail Başbakanı Netanyahu haddini aştı ve “Türkiye dürüst arabulucu olamaz” dedi. Bunu kızgınlık ifadesi sayıp, Ankara bölgedeki barış çabalarına devam etmelidir, diyoruz.
Çünkü, İsrail’in insanlık dışı hareketlerine karşı çıkmak başka şey, İsrail’i dışlamak başka şeydir.
Türkiye bölgenin lideri olmak istiyorsa Araplarla beraber İsrail’i de yanına çekmelidir. İsrail’i ihmal etmemelidir. Denge böyle sağlanır.
Bu kolay mı?
Lider olmak zoru başarmayı gerektirir.
Tekrar edelim, Türkiye bölgesinde lider olmak istiyorsa Arap-Yahudi dengesini kurmak zorundadır.
ÖLÇÜ KAÇMASIN
Çoğunluk barış istiyor. Barış ise tahrikle olmaz, tahrikle sağlanamaz. PKK’lıların sınıra gelip teslim olması aşırıya kaçan “şov”larla karşılandı. Apo posterleri, PKK bayrakları gösterilerde vardı, zafer havası içinde bölücü sloganlar da atıldı.
Bu davranışlar kardeşliği canlandırma yoluna konan engeldir. Karşı tepkilere davetiyedir.
Dikkatli olmak, ölçüyü kaçırmamak şarttır...
Dış iyi, içte iş yok
Şu saptamalar doğru değil mi?
- Türkiye’nin dışta önemi artıyor ama içte buna paralellik yok.
- Bazı temel kararlar üretilemiyor.
- Yurtta iktisadi kriz var, o konuşulmuyor.
- Ergenekon davası var, iki tarafı da etkiliyor.
- Güven problemi var. İktidar ve muhalefet birbirine hiç güvenmiyor.
Türkiye’nin içinin “arapsaçı” olduğunu göstermek için bunlar yetmez mi?
Bazılarına göre bu kargaşayı ancak yeni bir seçim çözebilir.
GELDİLER
PKK af istiyor mu?
Bazı PKK’lılar Türkiye’ye geldi.
Türkiye’ye gelme günü DTP başkanı Ahmet Türk sınırda konuştu. Adeta Abdullah Öcalan’a, PKK’ya vekâlet etti, tercümanlık yaptı, sözcülük etti...
Ne yazık ki, konuşmasında tehdit de vardı, tahrik de...
Teslim olanların serbest bırakılmasını istedi, operasyonların durdurulmasını talep etti.
“Bu, Kürt sorununun çözümünde ilk adımdır” dedi.
Bu hareket PKK’nın silah bırakması sonucunu geç de olsa doğuracaksa, geç de olsa terörü bitirecekse sevinmek gerek.
Biz bu durumda, üstü kapalı bir af uygulanma niyeti seziyoruz.
Ama bir kısım PKK’lı silahı bırakıp teslim olurken, bir kısmı silahını bırakmıyorsa bu af gerçekleşemez.
ABD’nin isteği de olmaz.
Biz af taraftarıyız. Dağdaki, kamplardaki PKK’lıların silahı bırakıp yurda dönmesini, teslim olmasını bekliyoruz. Onlar teslim olsun ki gençlerimizin ölümleri son bulsun. Terör bitsin, barış gelsin ve artık kardeşçe yaşamanın tadı çıkarılsın.
GÜL’DEN
Muhalefet açılımı
Gül’ün bir sözü çok konuşuldu.
Cumhurbaşkanı TRT 1’deki programda MGK (Milli Güvenlik Kurulu) toplantılarında “Ana muhalefet partisi lideri de bulunmalı” dedi.
Gül, “MGK toplantılarından sonra, muhalefet liderleri ve Meclis Başkanı’yla konuşmak istediğini de” söyledi.
Özellikle Cumhurbaşkanı’nın birinci önerisi çok tartışılacaktır, tartışılmaktadır da.
Çünkü bazısı MGK’nın anayasal bir müessese olduğunu, orada muhalefetin yerinin olmadığını öne sürmektedir. Bazısı da “Muhalefet partisi lideri bu toplantılara katılırsa, onun muhalif kaldığı konularda muhalefet şerhinin de açıklanması gerektiğini“ söylemektedir.
O veya bu, Gül’ün teklifi bir aşamadır ve memleket için iyi olacağı düşünülerek yapılmıştır. Üzerinde durulmalı ve münakaşa edilmelidir. Edilmektedir de...
Gül’ün muhalefet partisi liderleri ve Meclis Başkanı’yla MGK toplantısından sonra görüşmesi, alınan kararlar ve görüşülen konular hakkında onları bilgilendirmesi de yararlı olacaktır.
Ama bunlar için anayasa değişikliği gereklidir.
Tabii akla şu soru da geliyor: Gül’ün bu önerilerinden Başbakan Erdoğan’ın haberi var mıydı?
Vardı veya yoktu, zaten bu önerilere CHP’nin sıcak bakmadığı anlaşıldı. Gül de “Benim önerilerim yanlış anlaşıldı” dedi.
Başta dediğimiz gibi, bunları Gül TRT 1’deki “politik açılım” programında söyledi.
Bu programın bir başka yanı da vardı.
Politik açılım programını yapan 4 kişi kusura bakmasın her toplantıya yaka paça açık gelirken, Gül’ün toplantısına kravat takıp gelmişlerdi. Bu, Gül’e saygı göstergesiyse, programı yapanların diğer günlerdeki politik açılımlarda seyircilere saygısı ne olacak?
Unutulmasın ki saygı karşılıklıdır.