DÜNKÜ gazetelerde bir haber:
Askere gitmemek için canına kıydı.
Kasımpaşa'da kapısına gelen inzibatlara teslim olmak istemeyen 21 yaşındaki genç evdeki silahı başına dayayıp ateşliyor ve ölüyor.
Ve dün bir haber daha:
Başka bir genç, o da askere gitmek istemiyor ama intiharı düşünmüyor. Çünkü o, sakat raporu alıp hayatını playboy olarak sürdürebiliyor.
O haber de dünkü gazetelerdeydi:
Gece hayatının ünlü
"çapkın"ının başı dertte. Çünkü askerlik yapmamak için 1989'da aldığı epilepsi (sara) hastasıdır raporunun doğruluğu tartışılıyor.
Ünlü playboyu bir ihbar üzerine yeniden muayene eden GATA Haydarpaşa ve Gümüşsuyu Askeri hastaneleri
"sağlığı yerinde, askerlik yapabilir" raporu veriyor.
* * *
İÇİŞLERİ Bakanı Tantan'ın sözünü ettiği nüfuz casusluğunun yanında bir de yetkililere nüfuz etme, etkili olma ve böylece istediğini yaptırabilme, elde etme olayı var.
Bunun içinse öncelikle varlıklı olmak gerekiyor.
Nüfuz imkanı olmayan varlıksız gence ancak intihar yolu açıkken, nüfuz kabiliyeti olan varlıklı gence devlet raporuyla playboyluğa devam imkanı sağlanabiliyor.
Ya tuz kokarsa
Bakın, bu köşede çıkan
"Savcı, polis ihtilafı" başlıklı yazı için Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu ne diyor?
Aşçıoğlu'nun mektubu, yalnız adli alandaki değil, yukarıdaki iki haberde de örneğini yaşadığımız gibi, Türkiye'deki tüm temel kurumlardaki yozlaşmayı, çürümeyi anımsattığı için özetle buraya alıyorum:
"DGM Savcısı Sayın Cevdet Volkan'a açıklamaları ve bir süre önce İçişleri Bakanı Sayın Tantan'ın açıklamaları karşısında bir gerçeği kabul etmek gerekir. Yargının kendisi gibi savcılık kurumu da çökmüş, çalışamaz durumdadır. Bir başsavcının, 'beni adam yerine koymadılar' sözü bunun en güçlü ve somut kanıtıdır.
Şimdi gelelim sizin önerinize 'adli zabıta' sorunu çözer mi? Senelerin savsaması, adamsendeciliği hak aramanın son kapısını çağdaş verilere göre çalışamaz duruma getirmiştir. Çıkar karşılığında ya da hatır için yapılan yargısal eylem ve işlemlerin yargıda yeri olamaz, olmamalı.
Kadı kızında da bu kadar kusur bulunur özdeyişinin yargıda yeri yoktur. Yozlaşmış, çürümüş bir kurumda 'adli zabıta' kursanız ne yazar? Yeni sorunları, olumsuzlukları da beraberinde getirmesi kaçınılmazdır.
Bu bağlamda çözümlenmesi gereken iki temel sorun vardır. Birincisi; savcılık kurumunu dağınıklıktan başıbozukluktan kurtarmaktır. Bunun için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nı kurumlaştırıp, tüm savcıları bu kurum altında toplamak, toplu ve denetimli bir çalışma alanı yaratılmasıdır. İkincisi; savcıların bilgi ve kültür düzeyini en üst seviyeye getirmek göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur. Bugün çoğu savcı, kovuşturma, sorgulama görevini zabıtaya bıraktığı için yeteneklerini geliştirmek olanağını da kaybetmiştir. Savcılar çok geniş anlamda adli tıp ve tekniklerinin bilgilerinden yoksundurlar. Kısacası savcılık, bugünkü durumuyla bir gönderme (havale) makamı görünümündedir. Büyük çoğunlukla zabıtadan gelen belgeleri ve görüşleri aynen benimseyerek, yeterli görerek davalar açılmaktadır. Davaların uzamasının, beraat kararlarının büyük boyutlara ulaşmasının nedenlerinden belki en önemlisi savcılığın bir bütün olarak kurumlaşmaması ve de bilgi ve kültür noksanlığıdır. İşte bu temel sorunlar çözülmedikçe adli zabıtanın kurulması yeni sorunları da birlikte getirecektir."
Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr