Doğan HEPER
MICHAEL Porter, Harvard Business School'da iş idaresi profesörü.
Rekabet stratejisi alanındaki kitabı 15 dile çevrilip, 45 baskı yapmış. Bu kitabın dışında 14 kitabı daha var.
Porter'a, rekabet stratejisi alanının en önemli düşünürü gözüyle bakılıyor.
Porter, Reagan döneminde aldığı görevler dışında bugün de ABD Kongresi'nde ekonomik politikaların oluşturulması amacıyla görevler üstlenmiş.
Prof. Porter, Yeni Zelanda, Kanada, Portekiz ve Orta Amerika ülkelerine de danışmanlık yapıyor.
* * *
İŞTE bu Michael Porter önceki gün İstanbul'daydı.
Ve bir konferans verdi, gitti.
Konferans aşağı yukarı 8 saat sürdü.
Ben 200 kadar dinleyiciyi görünce sevindim.
Çünkü bin dolar, yani aşağı yukarı 180 milyon lira verilerek girilebilen toplantıya 200 kadar dinleyicinin katılması bana sevinilecek bir durum gibi geldi.
Ama sonra öğrendim ki Porter'ın geçen ay Buenos Aires'teki konferansına 700 yönetici ve işadamı katılmış...
* * *
PORTER'a göre; Türkiye'de işadamları her işten para kazanabildikleri için biraz da rehavet içindeler.
Yani;
"Para kazanıyoruz, öyleyse doğru yoldayız" diye
"değişim"i düşünmüyorlar.
Oysa şirketlerin globalleşmesi, uluslararası rekabete açılması lazım. Bunun içinse değişim gerekiyor.
Türk işadamları birbirlerini ve gelişmiş ülkelerdeki örnekleri, taklitten vazgeçmeli. Belki bir süre daha taklitle para kazanılabilir. Ama kendine özgü, farklı olunmazsa rekabet zor. Böyle giderse birkaç yıl sonra bir de bakarsınız ki Türkiye'nin milli geliri hala kişi başına 2500 - 3000 dolar.
Ve Porter ilave ediyor; değişimin gerçekleşmesi için hükümetlere de görev düşüyor. O da
"istikrar"ı sağlamaları.
* * *
PROF. Porter, Türkiye'yi çok derinlemesine konuşabilecek kadar yakından tanımadığını da belirtiyor.
Porter'ın söylediklerinden bazıları için
"ne var bunda, biz de biliyoruz" derseniz 6 saat tutan sözlerinin, tahlillerinin tümünü dinlemediğiniz için haksızlık etmiş olursunuz:
Türkiye öneminin farkında değil.
Bugün Türkiye'nin en büyük avantajı Asya ile köprü olma imkanını yakalamış olması.
Rusya Türkiye'nin bu durumunu kıskanıyor.
Uzakdoğu'da Japonya ne ise bölgesinde Türkiye de o olabilir.
Bunun için verimlilik artırılmalı.
"Verimlilik eşittir zenginlik" olduğu unutulmamalı.
Devalüasyonla, ucuza mal satıp ihracat artırılarak ülke kalkınamaz. Marifet üretilen malı dışarıya pahalıya satmaktır.
O zaman milli gelir artar, halk refaha kavuşur.
Ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız önemlidir.
Bu açıdan bakınca tarım bile zenginlik nedeni olabilir, Hollanda'da olduğu gibi.
Michael Porter'ın şu cümlesi ise hali pürmelalimize noktayı koyuyor, bu derece yüksek enflasyon yaşanırken strateji saptanamaz.
* * *
PORTER'ı dinlerken benim gözümün önüne yıllardır başbakanlarımızın yaptığı basın toplantıları geldi.
Ve o başbakanların yanında, sağında, solunda oturan politikacılar.
Çoğu kendi alanında bile uzman olmayan kişiler.
Ve üzüldüm, Türkiye'nin neden böyle danışmanları yok.
Her şey ithal ediliyor da uluslararası uzmanlara Türkiye'de neden danışmanlık görevi verilmiyor.
Siyasi çıkarı, lidere hoş görünme endişesi olmayan, uzmanlığını da uluslararası arenada kanıtlamış bu gibi adamlardan, onların tecrübelerinden Türkiye neden yararlanmaz?
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr