Türkiye’nin ve Türk halkının problemi bazı siyasiler. Olmayan sorunları icat edenler bunlar.
Askerlik konusunu ele alalım.
Mesela ben 24 ay askerlik yaptım. Bunun 6 ayı yedek subay okulunda geçti.
Derslerde başarılı olmak için, bazı arkadaşlarımızla cumartesi pazar bile izne çıkmazdık. Bu arkadaşlardan biri bugün rektör.
O zaman o gerekiyordu. Öyle yaptık. Zamanla süre değişti. Çünkü şartlar değişti. Buna kim karar vermeli. Siyasi güç.
Neye göre karar vermeli.
Genelkurmay’ın da görüşüne göre. Çünkü siyasi otorite önemli bir ekonomik karar alırken Merkez Bankası’na danışmıyor mu? Danışıyor.
Öyleyse, askeri bir karar alınırken de Genelkurmay’a danışacak demektir.
Ona danışacak ve ana muhalefetle görüşecek sonra kararını ilan edecek.
Askerlik, müzayede gibi, arttırma eksiltme konusu değildir, olamaz. Türkiye’nin güvenliği konusu, savunulması konusu propagandaya malzeme yapılamaz, oya da konu olamaz, olmamalı.
Askerlik süresi, paralı askerlik konusu Türkiye için çok önemli konulardır ve bunlar ayağa düşürülemez. Askerlik eğitiminin yaz tatilinde bitirilmesi mümkün mü? Buna ancak bu eğitimi verenler karar verebilir.
Onlara danışmadan, onlarla konuşmadan yapılacak açıklama ciddi olmaz, inandırıcı olamaz.
İktidar ve muhalefet bu işin uzmanlarıyla tartışır, konuşur ve ortak bir sonuca varırsa bu inandırıcı olur.
* * *
Güneydoğu sorununu ele alalım. O sorunu da bir avuç bölücü ortaya atıp canlı tutmak için ne lazımsa yapmıyor mu?
Polis tokatlayan onlar, polise taş atan onlar.
Adını “Kürt sorunu” koyan da onlar değil mi?
Kalkınma, bölgeler arası eşitsizlik, gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik bir yanda dururken, bunları bir kenarda bırakıp Kürtçülük yapmak ve bölge halkını kışkırtmak onların işi gibi.
Geçen gün “Haber Türk”te, “Türkiye’nin Nabzı” programı vardı.
Mahmut Alınak aleni, Kürtçülük bölücülük yaptı.
Alınak, Türkiye’nin, “Kürdistan” ve “Türkiye” diye ikiye bölünmesini öneriyordu, istiyordu. Bazılarının isteklerine tercüman oluyordu.
“Yoksa bu kan dökülmesi 50 yıl hatta 100 yıl sürer” diyordu.
Yani Mahmut Alınak, kan dökmekle, Ankara’yı tehdit ediyordu.
* * *
Bir kısım konu vardır ki bunlar münakaşa bile edilemez.
İktidar ve muhalefet halkın temsilcisi olarak bu konular üzerinde konuşur, anlaşır ve bunları tartışma konusu yapmaz.
İşte biz de artık bunu yapmadıkları için “sorun siyasiler” diyoruz.
Tekrar edelim bazı hayati konularda iktidar ile muhalefetin işbirliği gereklidir.
SİLAHA GEREK YOK!..
Günümüzde “Artık askere, silaha lüzum yok” diyenlere “Libya savaşı” ders olsun.
ABD, Fransa, İtalya, İngiltere, Kanada ve diğerleri birdenbire savaşa uçakla, füzelerle katıldı. BM, NATO ise girdi. Aniden koca bir savaş çıktı. Türkiye savaşanlardan biri de olabilir. İleride bir gün aniden kendini savunma zorunda da kalabilir. Berlusconi ve Sarkozy, Kaddafi’nin dostu değiller miydi? Hemen düşman kesildiler. Yani yarın ne olacağı belli değil. Öyleyse her an, asker ve silah, hatta nükleer güç gerekebilir.
Barış, bizim isteğimizle gelse ne iyi olur ama gelmiyor.
Şair ne diyor: “Hazır ol cenge ister isen sulhu selah...”
Doğru değil mi?
BATI ÇUVALLADI
Tabii Türkiye de. Hem bölgenin lideriyiz diyoruz, hem de nasıl oluyorsa Libya için Paris toplantısı Ankara’sız yapılıyor.
- Kumanda kimde?
- Koalisyon bombalamaya devam edecek mi?
- Fransa kimseye haber vermeden ilk bombayı nasıl attı?
- Sırpların katliamını görmeyenler Kaddafi’yi mi gördü?
- Berlusconi, Sarkozy ve Blair, Kaddafi ile çok samimi değil miydi?
- Libya’ya silahı da bunlar satmadı mı?
- Ortadoğu ve Afrika’da Kaddafi’den başka diktatör yok mu, varsa onlar niye bombalanmıyor?
- Nihai hedef ne?
Sonucu biz özetleyelim: Batı çuvalladı.
Orhan Tokatlı
Önce şunu söyleyeyim. Milliyet’in Ankara Temsilcisi Orhan Tokatlı farklı bir insandı. Herkese, her gazeteciye benzemezdi. Ben İstanbul’daydım ama onun sayesinde Ankara İstanbul’da gibiydi.
Belki de Milliyet’in siyasi haberlerde öncü olması onun yüzündendi. Günde 3-4 kez konuşurduk. Ankara’daki olaylar anında İstanbul’da masamızın üstünde olurdu.
Tokatlı’nın unutamadığım en meşhur haberi her 30 Ağustos’tan birkaç gün önce verdiği askeri terfiler haberi olurdu. O bunda hiç şaşmaz, söylediği çıkardı.
Tereddüt etmeden onun terfi listesi, atlatma haberi kullanılırdı.
O Ankara’da, siyasiler arasında, en aşağı onlar kadar hatta birçoğundan daha da saygın bir kişiydi.
Tek başına bir gazetecilik okuluydu da.
Aydın Bey’in sekreteri sevgili Arzu beni arabamda bulup “Tokaklı’yı kaybettik” dediği zaman beynimden vurulmuşa döndüm.
Onun bize hediye ettiği ve evimizin salonunda asılı, sevgili eşi Özen’in yaptığı yağlı boya “çiçekler” tablosuna baktıkça onu hatırlayacağım ve onu saygıyla anacağım. Allah rahmet eylesin.
ATİNA
Bizim nükleere karşı
Türkiye’de kahramanlık çok kolay. “İstemezuk” diye bir pankartla Taksim’e veya Galatasaray’a koş, tamam. Neyi istemediğin, ne için istemediğin önemli değil.
“İstemezuk”, yeter.
Bir haber var.
“Yunanistan Türkiye’nin nükleer santral yapmasına karşı çıktı” diye.
Ve Yunanistan Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne şikayet etti.
“Türkiye’nin nükleer santral kurmasına engel olun” dedi.
Yani bizim “istemezuk”çülerle Yunanistan aynı telden çalıyor:
“Türkiye’nin nükleer gücü olmasın.”Ama etrafımızda var, Ermenistan’da var, Ukrayna’da var, İran’da var, İsrail’de var neredeyse bütün Avrupa’da var.
Olsun onlara laf yok. Türkiye’de olmasın da.
Yoksa Türkiye’nin, Türklerin zarar görmesine Yunanlılar dayanamıyor mu? Maazallah Türkiye’nin bu santrallerden, mesela Akkuyu’dan zarar görmesi Atina’yı üzüntüden(!) perişan mı eder? Böyle komşu dostlar başına, değil mi?..
* * *
Yani santrallerin, en şiddetli depremlere bile dayanıklı yapılmasını istemek başka şey, bütün dünyada yenileri planlanırken ve yapılırken “Türkiye’de yapılmasın” demek başka şey.
Çünkü dünyada bugün çalışan 400’den fazla nükleer santral var.
100 nükleer santral daha yapım aşamasında.
Bunların büyük bir kısmı da deprem bölgelerinde ve eski yapım.
Yunanistan’a, “Türkiye’yi bırakın ve bu çürük santrallerle bu eski santrallerle uğraşın, daha iyi yaparsınız” demek haksız olur mu?
Aslında bizde yapılacak santraller Türkiye’nin aleyhine olsa Yunanistan teşvik eder, ister, bunu da aklımızdan çıkarmayalım.