Doğan HEPER
TV'lerde her akşam günün konusu tartışılıyor:
Körfez krizi.
Tabii Körfez krizi deyince konu konuyu açıyor, tarihi devamlılık içinde 1991 krizi, ABD ile o günkü ve bugünkü ilişkiler, Saddam ve Kuzey Irak, hepsi film şeridi gibi gelip geçiyor...
Görüşmelerin, konuşmaların odak noktasına da dönüp dolaşıp Özal gelip oturuyor.
Askerlerin de bu programlara geniş oranda katılmaları tartışmaların önemini artırıyor.
Torumtay Paşa, Güreş Paşa, Yavuz Paşa ve Beyazıt Paşa...
Hariciyecilerden devamlı dinlediklerimize son günlerde İlter Türkmen'in de katılması yararlı oldu, onun görüşleri de olaylara yeni bir açı getirdi.
* * *
BU tartışmalar kamuoyunu çeşitli yönlerden aydınlatıyor.
Vatandaş kendi görüşüne uygun olanları da, olmayanları da mukayese imkanı buluyor, çeşitli sonuçlar çıkartabiliyor:
1991'deki Körfez krizinde Türkiye hiç tavır almasaydı da savaşın bitiminde zarara uğrayacaktı, bu kaçınılmaz bir sonuçtu.
Öyleyse Türkiye'nin 35 milyar dolar zararının, ABD'den yana veya Saddam'dan yana olmakla pek de ilgisinin olmadığı ortaya çıkıyor.
Petrol ve doğalgaz boru hatları, Kıbrıs konusu, Avrupa Birliği, IMF'yle ilişkiler, silah alımı gibi konularda mesafe almak bir bakıma ABD ile iyi ilişkilere bağlı ise Körfez krizi çıkınca Saddam savunucusu olmak Türkiye'nin yararına sayılır mı?
Ortadoğu'da ABD'den başka hakim güç yok. Onun yerini alabilecek bir başka gücün yakın zamanda oluşması da imkansız. O kadar imkansız ki bunu gören Rusya; Gürcistan'ı, Ermenistan'ı, Azerbaycan'ı karıştırıp, Kafkasya ve Orta Asya'daki hakimiyetini kuvvetlendirmek istiyor.
* * *
TÜRKİYE'nin büyük eksiği; bir Ortadoğu, bir Kuzey Irak politikasının olmaması...
"Türkiye büyük bir devlettir", deniliyor ama örneğin Kuzey Irak'la ilgili bir hükümet polikasının olmadığı da hissediliyor. Ankara adeta
"bocalama" içinde.
Türkiye büyük bir devletse kafası yalnız bir sorunun çözümüyle meşgul olamaz. Bu devlet birden çok sorunun üstüne gidebilmeli, onun birden çok hedefi olabilmeli.
Yani;
"Bizim şimdi sorunumuz yalnız enflasyondur. Körfez krizinde tarafsız kalacağız" demekle büyük devlet olmak bağdaşmaz...
Türkiye'nin vizyonu, tarihten gelen ve ileriyi kapsayan hedefleri, arzuları, istekleri olmalı.
Kafkasya, Orta Asya, Kuzey Irak, hatta Balkanlar Türkiye'nin ilgi alanı olmaktan çıkartıldı mı?
En basit şekliyle,
"Adriyatik'ten Çin Seddi'ne" sözü, moral verici bir söz olarak kabul edilebilirdi, ama o bile unutuldu.
Türkiye'nin vizyonunu kaybetmesi, etkisini, büyük devlet olma konumunu kaybetmesi anlamına gelir.
Irak tüm dünyayı korkutan silahlarının büyük bir bölümünü ülkesinde geliştirebiliyorsa, üretebiliyorsa, böyle bir teknolojiye sahipse, Türkiye'nin ondan geri kalması nasıl hazmedilebilir?
Tüm bu tartışmalar sonunda gündeme genellikle Özal ve onun tutumu getiriliyor.
Özal'ın yanlış veya doğru, isabetli veya isabetsiz, bir Irak, bir Kuzey Irak politikası olduğu inkar edilemez. Özal'dan sonra şöyle veya böyle bir politikadan söz edilebilir mi?
* * *
ÖZAL
"Türkiye'nin gözünü açtı", onun en önemli özelliği belki de buydu...
Körfez krizindeki tutumu, doğru da, yanlış da olsa Türkiye'nin büyük bir devlet olduğunun ve ona göre davranması gerektiğinin göstergesi sayılmaz mı?
O, yolu açmasaydı, belki de bugün yapılan tartışmalar olmayacaktı.
Bu tartışmalar Türkiye'nin politikasını saptamasına geç de olsa yardımcı olabilir.
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr