Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doğan HEPER

TÜRKİYE basiretsizlerden ve basiretsizlikten çekiyor.
Gele gele geldiğimiz nokta meydanda; kargaşa...
Ne için yola çıktık?
Demokrasi için, laiklik için, çağdaşlık için, birlik, beraberlik için, bölünmezlik için, hak, hukuk, adalet için, reformlar için...
Öyle mi oldu?
* * *
28 Şubat'tan sonraya bakalım...
Türkiye'de bir koalisyon kuruldu.
ANAP, DSP, DTP içerden, CHP, işçi kuruluşları, işveren kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, medya, askerler bu koalisyona dışardan ortak oldu.
Yani Türkiye'de az rastlanır, hatta hiç rastlanmamış bir sağduyu seli ile bir "tabii koalisyon" oluştu.
Bu koalisyonun oluşmasıyla Refahyol ile onun hükümeti ve yöneticileri mecburen icradan uzaklaşmak zorunda kaldı.
Oluşan tabii koalisyon, başbakanlığa Mesut Yılmaz'ı getirdi.
Bu koalisyon, bu hükümet "nev - i şahsına münhasır" bir hükümetti.
Ve bu hükümetin bir adı da "umut" oldu...
* * *
ŞİMDİ aradan şu kadar süre geçti, Türkiye'deki "umut" kargaşaya dönüşmek üzere.
Neden?
Basiretzilikten.
Kimse; neden, niçin, nasılları cevaplayıp, hangi fonksiyonla yükümlü olduğunu, kendisinden neler beklendiğini takdir edemez halde.
Demokrasinin geliştirilip yerleştirilmesinin yerini darbe söylentileri, laikliğin yerini türban ve irtica söylentileri aldı...
Yola çıkıştaki kilometre taşlarına da henüz uğranamadı, çünkü her kafadan akortsuz sesler yükseliyor.
75 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez kazanıldığı zannedilen böyle bir fırsat kaçtı, kaçıyor.
Reform atağı doğmadan öldü, ölüyor.
Sağlanan büyük konsensüs, kurulan büyük koalisyon dağıldı, dağılıyor.
Aziz Nesin'in çoğumuzu kızdıran o sözüne ben de katılmam, ama bugünleri görünce Aziz Nesin'in o sözünü hatırlamadan edemiyorum... Acaba üstat haklı mıydı? Onun sözü haklı olmasa bile. "İnsan aklı unutmakla maluldür" sözü herhalde bizim Türkler için söylenmiş bir sözdür demeden edemiyorum...
* * *
BIRAKALIM koalisyonun tabii ortakları olan çeşitli kesimler tarafından dağılma aşamasına getirilişini, gelelim gidişin en mayınlı noktasına... Yani darbeye...
"Muhalefet ve iktidar, ordu üzerinden demokrasi havariliği yapıyor...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin irtica hassasiyeti yeni değildir...
Bazı çevreler kendi başarısızlıklarını örtbas etmek için kafalarından hayali senaryolar yaratıyorlar. Ondan sonra herkes kendi durumunu kurtarmak için konuşmaya başlıyor... Biz irticaa karşı sadece kanunların eksiksiz uygulanmasını istiyoruz..."
Bu sözler askerlere ait...
Bir de sivillerin sözleri var:
Mesela Cindoruk: "27 Mart'taki MGK'da dayatma olursa karşı çıkarız. Yeni bir 28 Şubat kararı hükümetin sonu olur... En büyük irtica darbedir..."
Ondan önce de Başbakan'ın bir sözü var:
"Kimse irtica ile mücadeleyi kendi iktidar mücadelesine alet etmesin..."
Ve bu tartışma şöyle noktalanıyor:
"Hükümet ile ordu restleşiyor."
Bu arada Silahlı Kuvvetler'in irtica konusundaki hassasiyetini, terfilerdeki şu veya bu ihtimale bağlamanın pek çok çevrede haklı olarak "yakışıksız bir algılama" şeklinde değerlendirilmesi de var.
* * *
OYSA Türkiye'nin darbe söylentileriyle harcayacak zamanı yok. Darbelerin çare olmadığı da zaten tecrübeyle sabit.
Bu, "ta başından beri bu hükümet darbe ürünüdür" diyenlerin ekmeğine de yağ sürmek demektir.
Yapılacak olan, herkesin beklediği reformları peşpeşe Meclis'e sunmaktır.
Enflasyon, vergi adaleti, gelir dağılımı dengesi, sosyal güvenlik sistemi, çağdaşlaşma, demokratikleşme ve diğer ana konular sırada bekliyor.
Görev; tarihi koalisyonu bozmak değil bunları gerçekleştirmek olmalı...


Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr