“Dün öyle, bugün böyle yarın Allah kerim...” dedik. Ve bunu bazı entelektüellerimiz için söyledik. Yani onlar, duruma göre, çıkarlarına göre yanlış konuşabiliyorlar demek istedik.
Aradan bir hafta geçti geçmedi ve HSYK (Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu) da buna paralel bir kararını açıklandı ve şaştık kaldık.
* * *
Meslekten ihraç edilen Savcı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihraç kararı kaldırıldı. Ve özel yetkileri elinden alınan Savcı Osman Şanal’ın özel yetkileri iade edildi. Sarıkaya Van Cumhuriyet Savcısı’ydı.
Şemdinli’de bombalanan Ümit Kitabevi ile ilgili soruşturmayı genişletmiş ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Büyükanıt’ı da “örgüt liderliği” ile suçlamıştı. Savcı Osman Şanal ise Erzurum özel yetkili savcısı iken Erzincan Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner’i gözaltına almıştı. İlhan Cihaner ise o günlerde bazı cemaatler hakkında soruşturma yapıyordu. Peki, bu savcılar hakkında bu kadar kısa süre sonra iadeyi itibar kararını kim verdi. Görevden alan, HSYK (Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu) Yani alan da, veren de HSYK. Ve aradan da onlarca yıl geçmiş değil. Peki durumu nasıl açıklayacağız. Böyle şey olur mu? Ya ilk karar doğrudur, ya da ikinci karar... HSYK üyeleri kim olursa olsun ölçüleri hep aynıdır ve adalettir, adalet olmalıdır. Öyleyse karar değişemez, ya birinci ya da ikinci karar tatmin edici değildir.
* * *
Başbakan, “Yargı bağımsızdır yürütmeye bağlı değildir” diyor. Bu bana “Külahıma anlat” sözünü hatırlatıyor. Çünkü 10 ay önce aynı Başbakan Erdoğan Yargıtay’ın Prof. Haberal hakkındaki kararını eleştirirken “Yargı artık güvenirliğini yitirmiş” dedi. Bu çelişki değil mi?
Ergenekon sanığı Mehmet Haberal’ın tahliye talebini reddeden 9 hâkimi tazminat ödemeye mahkûm eden Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne Erdoğan sert tepki gösterdi.
Ve Başbakan şunları söyledi:
“Bunun ideolojiden ayrı bir yanı olamaz. Bunun kendi özel dünyalarındaki verilmiş karardan başka bir özelliği yoktur.
Buna ne kendileri inanıyorlar ne de milleti inandırabiliyorlar. Ben inanmıyorum, kimsenin de inandığına ihtimal vermiyorum. Çünkü yargı o kararla birlikte güvenirliğini adeta yitirmiştir. Bunu böyle bilin.”
* * *
Şöyle veya böyle ama 10 ay evvel yani 18 Haziran 2010 Cuma günü Başbakan Erdoğan bunları söylemiş. Yani “yargı artık güvenirliğini yitirmiştir” demiş. HSYK da verdiği kararlarla bir yargı görevi yapış değil mi?
Balyoz davasında da hâkimler tartışıyor. Adaylara veto akılları karıştırıyor. Yoksa doğru karar, Başbakan’ın hoşuna giden karar mı?
VETOYA ÇARE
12 bağımsız milletvekili adayının adaylığı iptal edildi. Yani “veto” yedi.
Bunların 7’si BDP’li.
Bu, hukuken doğru ama siyaseten yanlış bir karar. Ama, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) hukuki karar verir, siyasi değil.
Ama siyaset, “çıkış yolu bulma sanatı”dır.
Siyasiler şimdi bu duruma da çözüm bulmalı. Kürt kökenli kardeşlerimizin terörün eline geçmemesi ancak böyle mümkün olacaktır. Partiler bu çıkmaza çözüm için acele kafa kafaya vermelidir.
Unutulmasın ki, “çare tükenmez.”
BDP, “6 adayın eksik evrakının ibraz edileceğini” açıkladı. Adaylar evraklarını teslim etmeye başladı.
Yani çare bulundu...
ÖNCE İKTİDAR
“Aile sigortası hayata geçtiğinde erkekler hanımlarından para isteyecek.”
“Askerlik süresini önce 9 aya, aşamalı olarak 6 aya indireceğiz.”
“Çocuğunuz üniversitede okurken yaz tatillerinde gidecek askerliğini yapacak, mezun olunca da askerliğini bitirmiş olacak.”
“Üniversite harçları kaldırılacak.”
“Esnafa desteğin şartı olmayacak.”
“AKP’nin savcıları var. CHP iktidarında Cumhuriyetin savcıları olacak.”
Bunları Kılıçdaroğlu söylüyor. Daha doğrusu halka söz veriyor.
“Atma Recep din kardeşiyiz” demeyin. Bunlar neden olmasın. Ama, önce CHP’nin iktidar olması lazım derseniz, bak o doğru...
Üstelik atasözünde “Recep” var, Kemal yok ki...
İŞTE ÇILGIN PROJE
Başbakan’ın İstanbul için açıklayacağı “çılgın proje” çok merak ediliyordu. Ama projenin açıklanması ayın 27’sine kaldı. “Çılgın proje” acaba ne olabilir? Şimdi daha çok merak ediliyor.
Bana göre AKP, şimdiye kadar hiçbir iktidarın yapmayı düşünemediği ve İstanbul’u dünyanın bir kez daha göz bebeği yapacak olan şu faaliyette bulunabilir.
Boğaz kıyılarını çepeçevre açabilir. Yani İstanbul Boğazı karadan yani kıyıdan dolaşılabilir hale getirilebilir.
İstanbul’un kuzeyinde yapılacak olan yeni köprü ile boğaz adeta bir göl halini alabilir. Ve Boğaz etrafında, “Boğaz gölü” etrafında, kesintisiz tur atılabilir, eşsiz Boğaz manzarası seyredilebilir. Yenilir, içilir. Turist yağar.
Bazı bölünmlerde denizde yapılacak kazıklı yollar bu turun tamamlanmasına yardımcı olacaktır.
Bu, dünya çapında bir iştir. Yalnız İstanbul için bulunmaz bir hizmet değil, insanlığa hizmettir. “Çılgın proje”dir.
İnşallah proje budur...
TERÖR
Dıştan destek
ABD’nin Suriye’de hükümet muhaliflerine şimdiye kadar gizlice 6 milyon dolar verdiği açıklandı.
Bu, bazı ülkelerdeki, bazı grupların dış destek aldığını gösteriyor.
Birçok ülkede bu gruplar sureti haktan görünerek yurdu parçalamak, vatandaşlar arasında düşmanlıklar yaratmak amacıyla ve hatta suikastler ve sabotajlar için bu paraları kullanıyorlar.
Bunlar herhalde bizde de var.
Türkiye’yi bölmek, parçalamak isteyenler yıllardır kullandıkları silahların parasını, teröristlerin yiyip içme, giyinme masrafını nereden buluyorlar?
Dışarıdan değil mi?
Yani terörist içten, para dıştan. Bunu bilelim ve ona göre konuşalım...
Çözüm bize göre, batıdaki insanımızı ikna etmekten, doğudaki insanımızı tatmin etmekten geçiyor.
Bunun için de ne istendiğini bilmek gerek. Gerisi boş laf.
BDP İÇİN
Açıklıkta fayda var
BDP yani PKK ne istiyor? Bilenler karanlıkta göz kırpmasın, lafı uzatmasın, mertçe konuşsun.
Madde madde onların isteklerini saysın ve Ankara’nın neler vermesi gerektiğini yine madde madde söylesin. Öyle söylesin ki bunu herkes anlasın.
Yoksa, daha açık konuşmanın zamanı geldi, deyip, yine kapalı konuşmayı tercih etmek, çözüm sağlamaz. Bu, konuyu dürüst bir şekilde konuşmaya başlamakta değildir.
Şimdiye kadar söylenenlerin tekrarıdır, o kadar.