Dr. Hakan Tartan

Dr. Hakan Tartan

hakantartan35@gmail.com

Tüm Yazıları

Geleceğin dünyası ‘yeşil’. Kurallar, politikalar, yaklaşımlar. Doğaya, çevreye ve böylelikle geleceğine sahip çıkmak da insana bağlı. Dünya bu eksende şekillenecek.

Arka arkaya felaketler... Acılar, kayıplar... Ormanda ‘insan eli’ dedik, ‘yüzde 90 oranında’. İnsan kusuru. Sel ve depremlerde de ‘insan hatası’. Uygun olmayan yere ev dikmek, dere yataklarında yapılaşmaya izin vermek. Sıralı hatalar zinciri. ‘Dur’ demek de insana bağlı.

Her şey yeşil olacak

İşin temeli, iklim krizi. Doğaya ve çevreye verilen tahribatın insanlığa ‘kötü fatura’ olarak yansıması. Ama karar da insanın. ‘Artık doğaya ve çevreye saygı’. Zarar vermemek, korumak, kollamak, sevmek. Geçerli yaklaşım bu. Politikalar da böyle belirlenecek. Yeşil bundan böyle mutluluk ve refahın rengi. Sadece doğa ile bütünleşme, çiçek böcek, çevre sembolü değil. Toplumların geleceği de ‘yeşil’ sloganla belirlenecek. Parti, hükümet ve devlet politikalarında, stratejilerinde bundan böyle ‘yeşil’ ana tema olacak.

Haberin Devamı

Gidişat iyi değil. Bir yandan kuraklık ve susuzluk, bir yandan tarımsal sancılar ve üretimin azalması, bir yandan çevresel sorunlar, enerji sıkıntısı ülkeleri ‘yeşil politikalara’ daha çok zorluyor. Bundan sonra ‘her şey yeşil olacak’.

Yeşil Mutabakat çerçevesinde ülkeler, doğanın korunması için arka arkaya ciddi kararlar alacak ve yaptırımları devreye sokacak. Bu o kadar ciddi ki, yeşile uyum sağlamayan ülkelerden ürün ve mal alınmayacak, ticaret durdurulacak. Yeşil enerji, yeşil konutlar, yeşil teknoloji, yeşil oyun ve oyuncaklar, yeşil teknoloji, yeşil bankacılık, yeşil finans...

Yeşilin her türü... Bir başka deyişle ‘her tonu’.

Azdan çoğa doğru. Yeni stratejiler de hedef, daha çok ‘yeşil’. Yani çevre ve doğanın, dolayısıyla insanlığın daha çok korunup kollandığı sistemler ve yaşama biçimi. ‘Yeşil ekonomi’ ve ‘yeşil mutabakat’ konusunda en çok eleştiri alan ülkelerden biri olan Çin de bile ‘yeşil kalkınma stratejisi’ uygulanmaya başlandı. Ucuz işgücü ve çevresel duyarlılıklarda etkisizlik nedeniyle uluslararası ticaret ve finansta çeşitli tehditlerle karşılaşan Çin’in bu adımı da dünyanın geleceği adına çok önemli.

Haberin Devamı

Zaten Joe Biden’in yönetime geçmesinden sonra özellikle ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ‘yeşil yaşam ve ekonomi’  konusundaki çalışmaları hızlandı. Hatta bu konuda ağır giden ülkeler açısından da bazı ‘uyarı işaretleri’ gelmeye başladı:

‘Yeşil mutabakata uymazsanız sizden mal almayız’. Tehdit gibi görünse de ‘yaşamın ve toplumların geleceğinin sigortası’. Yeniliklerin yaşama geçmesi konusunda uyarıcı.

Birçok ülke ciddi çalışmalar içinde. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçmesin de...

Tarımın da makbulü ‘yeşil’

‘Yeşil Tarım’ kurtarıcı. Dünya buna yöneliyor. Türkiye’deki girişimler de önemli. Yeşil tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgeleri geliştikçe ülkemizde hem dünya, hem de AB ülkeleri ile entegrasyon ciddi bir noktaya ulaşacak.

Bu şekilde ihracat da artış olacak. Bu bölgelerin müteşebbis heyet üyelerinden, deneyimli iş insanı Birol Celep, “Dikili, Kınık ve Bayındır’daki tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri tüm atıkların değerlendirildiği, atık su tesisiyle su yönetiminin sağlandığı, topraksız, otomasyonlu, ısıtma için yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan modern sera ve tarımsal sanayi kümelenmeleri bu yüzden çok değerli ve önemli” diyor.

Haberin Devamı

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak da şunları dile getiriyor: “Amaç suyu doğru ve verimli kullanmak, kirletmemek. Ekim planlaması yapmak. Tarımsal üretim yapılacak alanların su kaynakları göz önünde bulundurularak ürün deseninin belirlenmesi gerekiyor. Su ihtiyacı fazla olan ürünler, suyun az olduğu bölgelerde yetiştirilmemeli.”

Her şey yeşil olacak

Acilen arı kovanı teşviği

Yaralar sarılıyor. Artılar, eksiler...

Elbette beklentiler...

Ben hep ‘bir adım ötesini konuşmayı, bir adım sonraki hedefleri belirlemeyi’ severim. Resmi rakamlar gelmedi, ama bu yangınlarda 140 bine yakın arı kovanının da telef olduğu bana iletildi. Üreticiler, bu işten ekmek yiyenler dertli.

Arı deyip, bal deyip geçmeyin lütfen. Doğa dengelerinin temel ögelerinden biri arılar. Kraliçe arı, işçi arı, doğal yaşam için öyle vazgeçilmez ki.

Bitki türleri arıların sağladığı tozlaşmalarla doğal denge içinde güçleniyor, zenginleşiyor. Yediklerimizin bir bölümünü bal dışında da arılara borçluyuz dersem, abartmış olmam.

Şimdiden çağrım açık: Devlet, birlikler, tarım il ve ilçe müdürlükleri kanalı ile sadece kovanları zarar gören arı üreticilerini desteklemekle kalmamalı, bozulan dengenin düzelmesi, yaraların sarılması için de bu konuda öncü rol almalı. Üreticilere mümkünse ücretsiz, değilse uygun şartlarla arı kovanları verilmeli. Zarar 100 binse, 200 bin olarak...

İnanın, bu destek bize ekonomi, ekoloji, et, süt, yiyecek olarak döner!

Bir de ‘kovanların içinden’ ses. İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği’nin çalışkan Başkanı Hüseyin Şengül, bu konuya emek ve gönül verenlerden. Sözleri şöyle: “Dünya çam balı üretiminin yüzde 93’ü Türkiye’de. İki yıllık kuraklık çam balındaki aracı böceği öldürdü. Rekolte düştü zaten. Çam balı yok. 7 ilde çam balı üretiliyor. Yüzde 75’i de Muğla’da maalesef. Arı olmazsa hayat olmaz. Arıcılığın var olması için teşvikler artırılmalı. Kovan olur, arı olur, arı teşvikleri kovan küpe numarası üzerinden 30 liraya çıkarılabilir. Teşvik şart. Böyle giderse çam balının tenekesi 2 bin lira olur.”

İHSAN OKTAY ANAR OLSA...

‘Mutluluk dünyanın şahidi olmaktır’

Bir dönem, bir yerlerde yüreğimize dokundu elbette.

En çok da ‘Puslu Kıtalar Atlası’ ile...

Bütün eserlerinde yeni güzellikleri keşfetsek de ilk romanında iç dünyamızın derinliklerinde bir uçtan diğer uca yolculuklar yaptık. Sadece farklı üslubu, derinlikli anlatımı, içerik zenginliği değildi bizi O’na bağlayan, belki de bir yerlerde roman kahramanı ile dünyayı tanımaktı, yaşamaktı, kana kana içmekti.

Kendini saklı tutsa da, ortalarda görünmemeyi sevse de, zaman zaman yaptığı değerlendirmeler hep ilgi odağı oldu. Sorgulayan, çokça sorularla yeni bakış açıları doğuran yapı, eserlerinden bana uzanan belki de en güzel kurgu. Her zaman bir yerlerde, bir şekilde ‘insan beyni ve bedeni ile arayış’ta hiç kuşkusuz. Bitmeyen bir ‘dünya yolculuğu’nda. Şunları anlatarak:

“..Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim (gel) dememiz değil, ayrıca onların sana (git) demeleri. Hiç kimseye (kötüdür) deme. Aslında onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır... Senden daha yaşlı ve tecrübeli birine güvenirsen, kendine güvenmeyi de öğrenirsin..Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı.”

MUHTARIM DİYOR Kİ...

Taş ocağı, kirazı bitirmesin!

Muhtarlar halkın sözcüsü. Dostluk, uzlaşı ve kardeşlik anlayışı içinde yurttaşların dileklerini yetkililere, Manisa’ya, hatta Ankara’ya TBMM’ye taşıyorlar. Manisa Şehzadeler Sancaklıkayadibi, Türkiye çapında ünlü bir yerleşim yeri. 65 hane, 300’den fazla nüfus var. İlk erkenci kiraz, burada yetişiyor. Üstelik yurt dışına da ihraç ediliyor.

Dünyanın birçok ülkesinde sofraların konuğu oluyor.

Şimdi bir taş ocağı sorunu yaşanıyor. İlk erkenci kirazı, bölgedeki meyve bahçelerini, hatta bağları tehdit eden. Sancaklıkayadibi Muhtarı Mustafa Kaya, çalışkan, halkla hep iç içe bir muhtar. Yenilenen modern muhtarlık binasında sorunlara çözüm arıyor. Şunları anlatıyor:

“Bizim burada geçim kaynağı, meyve, bağ bahçe ve elbette kiraz. Türkiye’de ilk kiraz biz de toplanıyor, satılıyor, hatta yurt dışına da gönderiliyor. Lezzetli ve kaliteli. Herkes kiraz ve bağ  bahçe işleri ile uğraşıyor. Taş ocağı toprağımıza, çiftçi ve köylümüze büyük zarar verir. Zaten ÇED raporu alınmaz. Biz yetkililere, milletvekillerimize, yerel yöneticilerimize sorunumuzu anlattık. Söz verdiler. Bu ocak başka yere taşınacak. Yoksa burada kiraz ve meyve işi biter.”