Su kaynaklarını o kadar özensiz kullandık ki... Doğayı ve çevreyi öyle hoyratça tükettik ki... Tarım ve hayvancılık politikalarında eksikler var. Sonuç, ekonomik ve politik krizlerden sonra yeni sorun, hidrolojik bunalım.
Kuraklık ve susuzluk iyiden iyiye dünyanın gündeminde. Suyu duyarsız ve dikkatsiz kullanmanın, hatalı tarım ve hayvancılık politikalarının, orman ve yeşil alanların tahrip edilmesinin, doğanın hoyratça tüketilmesinin sonu bu!
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan son rapor gözleri bir kez daha açtı. Net tablo şu: 8-10 ülke dışında dünyanın neredeyse yüzde 90’ı kuraklıktan olumsuz etkilenecek. Denizler, göller, akarsular, yer altı kaynakları maalesef ‘yetersiz’. Dünya çapında yaşanan ‘ekonomik, politik ve stratejik krizlere’ artık yenisi eklenecek. Nur topu gibi ‘hidrolojik kriz’.
‘Suyun neredeyse altın değerinde olacağı’ geleceğin dünyasında, çok yıllar öncesinde Kevin Costner’in başrolünde olduğu ‘Su Dünyası’ (Waterworld) filminin aksine toprak değil, su ‘en çok aranan ve istenen’ olacak.
İşin olumsuz yanı 2020’den itibaren dünyanın başına bela olan Kovid 19 ve mutasyonlarının çözümü bir noktadan sonra aşı ve ilaçlarla bulunabildi. Oysa susuzluğun ilacı da, aşısı da yok!
Resmi rakamların yanıltıcılığı göz önüne alındığında bile ‘kuraklığın dünyaya maliyeti gelecek 10 yılda 250 milyar doların üzerinde’ olacak. Bu da iyimser bir tahminle. BM’nin bile 124 milyar dolara işaret ettiği düşünülürse maliyetin çok daha yüksek olacağı düşünülüyor.
Çözüm belli, su politikaları. Kuraklığa karşı topyekün mücadele. Doğa sevgisi ve eldeki nimetlerin verimli kullanımı. Yoksa ‘ekonomik kriz’, ‘siyasal kriz’ gibi tanımlamalar etkisiz kalacak. Varsa yoksa ‘hidroloji ekoloji’.
Gündem Paris Anlaşması
Çevre, doğa ve iklim krizi konusunda önemli bir buluşma noktası olarak nitelenen ve küresel sıcaklık artışını 1.5 derecede sınırlamayı amaçlayan Paris Anlaşması’nın TBMM’de onaylanması için başta sivil inisiyatif olmak üzere çeşitli kesimlerce yürütülen çalışmalar son noktasında.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a iletilen notlarda, Türkiye’nin bu anlaşmayı imzalaması ile uluslararası kamuoyunda ciddi bir prestij sağlayacağı ifade ediliyor.
Anlaşmanın TBMM’de onaylanması ile bu konuda imzası bulunmayan tek G20 ülkesi konumundaki Türkiye de önemli bir sorunu ortadan kaldırmış olacak.
Türkiye adına ilk aşamada ‘dünyadaki sıcaklık artışının sınırlandırılacağı’ bir ‘ulusal destek beyanı’ beklenirken, bu konuda olumlu bir uluslararası kamuoyu oluşturulacağı vurgulanıyor. Türkiye öncülük ederse Irak,İran, Libya gibi ülkeler de hiç kuşkusuz arkasından gelecek.
Türkiye Paris Anlaşması çerçevesinde ‘gelişmiş ülkeler’ kategorisinde yer aldığı için ‘sorumlulukları büyük’, ama ‘yardımlardan uzak. Oysa bu konuda Türkiye’ye ‘gelişmekte olan ülkeler ‘kategorisinde yaklaşılırsa, çeşitli yardımlardan yararlanması sağlanmış olacak. Görünen sıkıntı bu.
Gençler için altın öneri
Ostim Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İ.İ.B.F. Dekanı Prof. Dr. Ünsal Sığrı’nın önemli bir değerlendirmesi var. Pandemi sürecinin zorluklarına rağmen gençlerin çoğunluğu, “Biz daha çok şey öğrenmek istiyoruz” diyor. Ünsal Hoca’nın gençlere önerileri var:: “Gençler her şeyi Google’layabilir ama kendi geleceklerini Google’la-yamazlar. Hedefli, odaklı ve derinlemesine okuma yapmak gereklidir. Gençler kariyer hedefleri belirleyerek, okurken staj yaparak işyeri deneyimi kazanmalı, yan dal - çift ana dal yapmalı, öğrenci kulüplerinde çalışmalı, gönüllü faaliyetlerde bulunulmalı.”
Sakız kraliçesi
Yunanistan’ın Sakız adasına mal edilir nedense. Oysa Akdeniz bitkisidir, dayanıklıdır, az su ister, nazı niyazı yoktur. Yunanistan bu konuda öyle serttir ki, Sakız ağacını ‘kaçırmak isteyenlere’ ağır cezalar vardır. Oysa Anadolu topraklarının, Akdeniz’in, Ege’nin de bitkisidir sakız.
Son yıllarda Çeşme bu konuda atak. Özellikle Tarım İlçe Müdürlüğü ekiplerinin ‘tarihsel önem’ taşıyan çalışmaları ile sakız hem yetiştirildi, hem tescil edildi, hem geliştirildi, hem de yaygınlaştırıldı. Artık Çeşme de sakızı ile Yunan adası kadar ünlü. Üstelik isteyene fidan kolaylığı da sağlanıyor.
‘Ölümsüz bir bitki’ sakız. Şiirlere, kitaplara konu olmuş. İzmirli, Sakızlı, Egeli bilinir Homeros. ‘Nasılsa yaprakların soyu/öyledir insanlarınki de/biri yeşerir/ öteki solar’ demiştir bir şiirinde.
Boyu bazen 4 metreye ulaşan Sakız ağacı, hem bereketli, hem dayanıklı, hem de çiçekleri ile güzel mi güzel. Hele meyvesi sakız, öyle değerli ki. Kalitesine göre kilo fiyatı 2-3 bin lira.
‘Mide ve sindirim dostu’ bu güzel bitkiye emek veren bir kişi de Defne Atakan Beşer. İzmirli başarılı bir iş kadını.
Ama son zamanlarda ‘gönüllü çiftçi’. Sakız yetiştirilmesinde de Tarım İlçe Müdürlüğü katkısı ile verimli bir üretici. Arkadaşları ona takılıyor, ‘Sakız abla’ ya da ‘Sakız kraliçesi’ diye. Üretiyor, geliştiriyor, isteyene dağıtıyor. Amacı Ege’nin bu güzel, verimli ve önemli bitkisinin her yerde yetiştirilmesi.
“Sakız Adası nasıl bu konuda ünlendiyse, Çeşme de o noktada olmalı. Tıbben sayısız yararları olan bu bitki için Çeşme’miz, benim bahçelerim tüm bilimsel çalışmalara açık. Bu konuda çaba aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi. Ülkemizin yeni kaynakları için seferberlik. Sakız Çeşme’nin de güzelliği” diyor.
PROF. ULUĞ NUTKU OLSA...
‘Doğanın efendisi’ olmak
Türk felsefe tarihinin en önemli isimlerinden. Kitapları, sohbeti engin deniz. Onunla aynı karede olmak, sohbetine eşlik etmek mutluluk. O yüzden şanslıyım. Araştırmalarında, kitaplarında, yorumlarında ne güzellikler saklı. İnsan, ölüm, düşünce, yaşamın dar ve geniş kıyıları, bazen uçsuz - bucaksız. İnsanı yücelten kültür, çatışmaları. Kader, kısmet, ölüm, kaçınılmaz son.
Öğrencilerinin gözündeki ‘kahraman’. ‘İnsan felsefesi çalışmaları’, ‘Felsefe ve güncellik’, ‘Varoluş ve tarihsellik’, ben de iz bırakan kitapları. Elbette daha niceleri var ve çok değerli.
‘Felsefeylemek’ tanımını o yerleştirmişti Türkçeye. Ne çok kullanılırdı bir dönem.
Doğa sevgisi, ‘doğanın korunulur olması’ istemi. Elbette iz bıraktı. Bugün hayatta olsa şunları anlatırdı Uluğ Hoca:
“Felsefenin öğüt vereceği kimse yoktur. Felsefenin öğüt vereceğini sananlar bilgelikte yanılır. Buyrukçu olan kimse zaten filozof olamaz. İnsan doğadan malzeme edinir, fakat bunu yapmakla öyle böbürlenir ki, kendisini doğanın efendisi sayar.”
MUHTARIM DİYOR Kİ...
‘Tütün geçim kaynağımız’
Son günlerde daha çok tütün üreticisinin isyanı ile gündeme geldi Adıyaman. Yiğitler diyarı. Türküsü herkesin dilinde, ‘Uy aman aman/Burası Adıyaman/ Alem düşman kesilir/Seni sevdiğim zaman’. Nüfusun çoğunluğu tütüncülükle geçimini sağlayan bir kentimiz.
Yeni Sanayi ise Adıyaman merkezde sorunları büyük ölçüde çözülmüş bir mahallemiz. Nüfusu 10 binin üzerinde. Muhtarımız Zeynal Güler 3 dönemdir bu görevde, sevilen ve sayılan bir isim. Yol, kaldırım, elektrik, su ve taziye evi hizmetleri büyük ölçüde çözümlendi. Yerel yönetimle işbirliği içinde pandemi sürecinde de halkın dertlerine deva olmuşlar.
Son günlerin güncel sorunu ‘tütün serbest satışı’ konusu da elbette onların gündeminde. Zeynal Muhtarım şunları söylüyor:
“Tütün bizim işimiz. En önemli geçim kaynaklarından biri. Bazı çevre iller için de. Devlet yetkilileri, görevliler geldi, anlattı. Ama halk yeterince ikna olmadı. Bu 6 aylık ertelemenin üretici isteği doğrultusunda eskiden olduğu gibi devamı temel beklenti. Kooperatif kuruluşu ve işletilmesi konusunda halk kararsız, çekingen. Hep vergi vereceğiz, para ödeyeceğiz gibi bir düşünce var. Burada yetiştirdikleri ürünü götürüp İstanbul’da, büyük kentlerde satıyorlar. Aile geçimlerini sağlıyorlar. Bu konu yeniden ele alınmalı.”
Özay Şendir
Futbolcu transferi değil terörsüz Türkiye
6 Temmuz 2025
Abbas Güçlü
Üniversite tercihi ve mezuna kalmak?
6 Temmuz 2025
Zeynep Aktaş
Bankalar atağa geçti endeks pozitife döndü
6 Temmuz 2025
Ali Eyüboğlu
Şehirde festival ve cezaevinde konser
6 Temmuz 2025
Güldener Sonumut
Almanya’nın sıra dışı nükleer hevesi
6 Temmuz 2025