Dr. Hakan Tartan

Dr. Hakan Tartan

hakantartan35@gmail.com

Tüm Yazıları

Gelişmiş ülkeler bir yandan iklim krizi konusunda çevreci ve aktif görüntü sergilerken, bir yandan da tekelci yaklaşım ile dünya çapında en büyük kirlenmelerin yaratıcısı konumunda bulunuyor.

Dünyanın gelişmiş ülkeleri bir yandan iklim krizi konusunda atak ve girişken bir görüntü sergilerken, bir yandan da aslında birçok kirlilik ve doğaya yönelik yanlış ve ihanette de öncü görünümünde. İşte gelişmiş ülkelerin iklim krizindeki ciddi payı artık her platform da daha çok tartışılıyor. Bir yandan çevresel sorunlar ve plansız sanayileşmenin getirdiği sancılar gelecek adına ciddi sancılar ortaya koyarken, insanlık adına da ekonomik, sosyal ve siyasal önemli çöküş tartışmaları gündemde öne çıkıyor.

Haberin Devamı

Tarımda kirli yüz

Bu konuda sesini yükselten çevrecilerin duyarlılığı, aslında bir anlamda ünlü deyimi anımsatıyor:

"Ele verir talkını, kendi yutar salkımı."

Ne var ki, iklim krizi konusunda en sert yaptırımların gündeme geldiği Glasgow zirvesi sonrasında artık bu konuda yeni önlem, hedef ve projeler gündemde. Endüstriyel tarım ve hayvancılık ciddi bir eleştiri yağmuruna tutulurken, bilim insanları şu gerekçeleri de kamuoyu ile paylaşıyor:

"Büyük ölçekli endüstriyel tarım, biyoçeşitliliği ortadan kaldırıyor. Mono kültür ağırlıklı. Yani, tek çeşide ya da ırka dayanıyor. Doğaya zarar veriyorlar. Almanya, Fransa, İngiltere ağırlıklı dev karteller daha fazla sera gazı salımına neden oluyor. Tekelcilik büyüyor. Toprağın yapısal özellikleri bozuluyor. Tekelci şirketlerin ürettiği hibrit ya da transgenik tohum ve damızlıkların kullanımı dayatılıyor. Salgın hastalık riski var. Biyoçeşitlilik zarar gördükçe salgın hastalık riski artıyor. Bu da doğa için en büyük tehdit. Tarım arazileri başka amaçlar için kullanılıyor. Büyük şirketler tarım arazilerini adeta kapatıyor. Kimyasal gübre için doğal kaynaklar olan fosfor, potasyum ve kalsiyum hızlı tüketiliyor. Yerine koyması ise oldukça zor. Ayrıca yoğun tarımsal ilaca da gereksinme duyuluyor. Böylelikle işletmeler aşırı karbon salımına neden oluyor. Sonuçta, çevre, toprak, su ve hava kirleniyor. Gelişmekte olan ülkeler için dışa bağımlılık artıyor. Gıda sektöründe tekelleşme yoğunlaşıyor. Erozyon körükleniyor. Doğa tahrip oluyor, yoğun girdi kullanımı ile insan sağlığına zararlı kirletilmiş gıda üretimi gündeme geliyor. Sosyal sorunlar doğuyor. Makineli tarım ağırlıklı olduğu için kırsal kesimde işgücü kaybı oluyor, işsiz kalanlar kentlere göçediyor, toplumsal denge bozuluyor. Suya erişim zorlaşıyor."

Haberin Devamı

Tarımda kirli yüz

Tarımsal kuraklık için eylem planı

Tarımsal kuraklığın etkilerini azaltmak için bir dizi yeni önlem yaşama geçecek. Bu konuda bir Cumhurbaşkanlığı kararı yayımlandı.

Kuraklığın ve bazı ürünlerde rekoltedeki gerilemenin önüne geçmeyi hedefleyen değerli bulduğum bu çalışmanın satır aralarına birlikte bakalım: Yerleşim yerleri ve kırsal kesimde kuru ve sulu ziraat alanlarında su yönetimi, yatırımlar, tarım teknikleri, tohum ve bitki çeşitliliği, sulama teknikleri, hastalık ve zararlılarla mücadele, ekonomik ve sosyal destekler, mera otlatma planları, arazi kullanım planları ciddi bir şekilde ele alınacak. Meteoroloji’den Su Ürünleri’ne, Gıda ve Kontrol’den TMO’ya kadar kurumlar geniş bir çerçevede işbirliği içinde çalışacak. Bunun etkili bir şekilde gerçekleşmesi önemli. Güçler birleşecek.

Haberin Devamı

Tarımsal kuraklık için erken uyarı ve tahmin komitesi devreye girecek. Belki de önemli bir yenilik olarak illerden başlayarak bölgesel ve ulusal anlamda kuraklık eylem planları oluşturulacak. Bu çalışmalara bürokrasi dışında sivil toplum ve bilimi ve çoksesliliği yansıtmak adına Üniversitelerde katılacak ve görüş beyan edecek.

Çalışmalar önemli. Çünkü belki de bu yolla tarımsal üretimde rekoltenin azalması, israfın önlenmesi, su tüketiminde yeniden yapılanma ve kuraklık nedeniyle yeni ürünlere yönelinmesi konusunda adımlar atılacak. Yani iş işten geçmeden.

Bence bu düzenlemede, açık açık ‘yapay zekanın da işletilmesi ve ondan yararlanılması‘ konusunun da bir başlık olarak yer alması iyi olurdu. En azından üniversite temsilcilerinin bu konuda aktif olacaklarını düşünüyorum.

Tarımda kirli yüz

İklim krizinde endüstriyel tarımın payı ne?

Endüstriyel tarım konusunda farklı görüşler var. Bugün söz farklı bir bakış açısında. Üretim, kooperatifleşme ve tarımsal yapılanma konularında önemli çalışmaları bulunan Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, şu değerlendirmede bulundu:

“Toplumsal açıdan bölünmüş bir dünya var. En az bir milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor. Beslenme stratejisi sorunları da zengin ile yoksul arasında uçurumlar yaratıyor. Yoksullar çoğunlukla yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalıklardan, zengin ülkeler ise aşırı beslenmenin yarattığı kronik hastalıklardan etkileniyorlar. Sağlıklı çevre giderek yok oluyor. Yeryüzünün yok oluşu ile birlikte insanlığın çöküşüde gündeme geliyor. Bunların, iki somut sorumlusu olduğu söylenebilir. Birincisi, zaman zaman çöküş belirtileri veren küreselleşme adıyla dünyaya dayatılan kapitalizm ve onun arkasındaki büyük sermaye. İkincisi ise bu sistemin denetlediği bilim ve bilimciler. Kapitalizmin tarımdaki kolu ise endüstriyel tarım şeklinde ortaya çıkmış durumda. Endüstriyel tarım, doğayı yok ediyor, insan sağlığını tehdit ediyor.”

SÖYLEMEZSEM OLMAZ!

Tam emekli zamanı

Fiyat artışları, fahiş fiyat ya da yüksek kar hırsı tartışmaları arasında önemli bir karar alındı, temel gıdada KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi. Benim de uzun süredir dillendirdiğim bir konuydu, piyasaya olumlu yansımaları olacaktır. Ancak bir şartla! Uygulamanın sağlıklı ve hilesiz uygulanması ile...

Maalesef bu alanda ‘yazar kasa hataları’ hep oldu. Yüzde 1’ler 8 uygulandı, sonra da özür dilendi. Bu anlamda tüketici de dikkatli olmalı.

Bir başka önemli konu, denetim. Mevcut yapı içinde bir süre etkili olur, sonra yine normale dönülür. Nedeni açık, hem bu konuda disiplin eksikliği var, hem de kadro.

Aman ha şunu da söyleyeyim, bu konuda yeni kadrolar oluşturup devleti büyütmek doğru olmaz. Hiçbir yararı da olmaz. Sadece hantal bir yapı.

Ben pratik bir yöntemi hemen belirteyim. Bu bir anlamda devlet sivil toplum işbirliği de olur. Hem de belki olumlu bir yol açılır.

Türk Emekliler Derneği (TÜED) 1 milyona yakın üyesi olan, çoğu aktif ve heyecanlı, görmüş geçirmiş insanlardan oluşan önemli bir kurum. Başında da çalışkan ve saygın bir isim var, Kazım Ergün.

Devlet 81 ilde dernek ile işbirliği yapar, bir protokol hazırlanır, emekliler de 81 ilde sahaya iner. Alın size denetimin kralı...

Zaten bunu yapıyorlar. Maaşı denk getirmek için markette pazarda görevdeler. Bu kez aynı işi, hem de karşılıksız 84 milyon için yaparlar.

Ne iyi olur.

İşte hem pratik, hem hazır, hem de ekonomik çözüm.

KEMAL BİLBAŞAR OLSA...

‘Geriye bakarsan yoluna gidemezsin’

Türk edebiyatının güçlü isimlerinden. Kemal Bilbaşar. Öykü ve roman yazarı. Radyo oyunları ve ders kitapları da var.

Cemo, Memo, Ay Tutulduğu Gece, Cevizli Bahçe, Anadolu’dan Hikayeler, Yeşil Gölge, Başka Olur Ağaların Düğünü, okuduğum ve sevdiğim kitaplar...

Esnafı, memuru, küçük kasaba insanını, Anadolu’daki feodal çelişkileri, Çerkeslerin yaşam mücadelesini, ekonomik sorunlar yaşayan köylünün dost arkadaş ilişkilerini ve toplumsal çatışmaları ne güzel anlattı.

İzmir’de Karataş Orta Okulu’nda uzun yıllar tarih öğretmenliği yaptığını biliyorum. Ortak dostlar büyüklerimizden aldığı güzel anıları hep dillendirdi yıllar içinde.

Ölümünün üzerinden çok yıllar geçse de bir çok eseri ile hala çağdaş:

“Geri dönüp bakmadım. Baksam, yoluma gidemezdim. Bütün dertlerimiz dünyayı ciddiye almaktan geliyor. Anılar tatlı da olsa, acı da olsa içimizde aynı sızıyı duyarız. Her insan yaptığı bir kötülüğün sırrını kalbinde saklar. Hünerli bir kişi ne birine kul olur, ne de birini kendine kul eder. Has ağalık budur.”