Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1 Nisan, bir insan  sahi siz kac insan

CİHAN DEMİRCİ

İstanbul doğumlu Cihan Demirci, MSÜ-GSF Tekstil, Türk Dili ve Edebiyatı ve MSÜ-Sinema-TV bölümlerinde okudu. Mizaha 1978’de karikatürle adım attı, ilk imzalı yazısı haziran 1980’de Gırgır’da çıktı. 1981’de Ses dergisinin Atmaca mizah ekinde profesyonel oldu. 1982-1986 arasında Güldürü Üretim Merkezi’nde (GÜM) mizahımızın önemli ustalarıyla birlikte çizer ve yazar olarak çalışma fırsatı buldu.
Bu dönemde; Güneş, Hürriyet, Milliyet gazetelerine yazıp çizdi ve çeşitli TV programlarında senaristlik yaptı. Gırgır ve Fırt’ta çalıştı. TRT-FM radyosuna 157 bölüm süren mizahi program hazırlayıp sundu. Miço ve Mobidik adlı çocuk dergilerinde, Radikal ve Cumhuriyet gibi gazetelerde yazdı ve çizdi.

Haberin Devamı

Yarın 1 Nisan, nisanın biri... Dakika bir, gol bir, çünkü yarın nisan bir! Bir nisan, bir insan... Peki bir nisan kaç neşeli insan yapar? Ey mizah duygusundan epeydir uzaklaşmış, akla dayalı bir gülme eyleminden inatla uzakta duran dört bir tarafı gerginlikle kaplı ülke insanı! Pek kimseler fark etmese de, 1 Nisan şakası şeklinde bir vaziyet bile artık anımsanmasa da 1 Nisan mizahın günüdür. 1 Nisan uzun süredir boşladığımız, umursamadığımız mizaha sahip çıkmanın günüdür aynı zamanda!..

Mizahtan sonra!
Nisan 1, mizahın, şakanın, neşenin, gülmenin, gülümseyebilmenin, şu yalan dünyayla dalga geçebilmenin günü... 1 Nisan, bu gergin ülkede sayısı her geçen gün azalan biz mizahçıların kabul günü! 35 yıldır mizaha; hem yazar, hem çizer hem de mizah tarihi araştırmacısı kimliklerimle emek veren biri olarak, insanlık adına en önemli milatlardan birinin M.S.’den yani ‘Mizahtan Sonra’ başladığını düşünürüm hep... M.Ö.’nün yani ‘Mizahtan Önce’ dönemin insanlık için ne denli karanlık, ne denli sıkıcı, ne denli kuru, ne denli yavan, ne denli tatsız, tuzsuz geçtiğini tahmin etmek pek de zor olmasa gerek!..
İnsanoğlu, kendi tarihi içerisinde mizahı keşfetmesiyle birlikte ‘insan olma’ yolundaki en önemli adımlarından birini de atmış oldu aslında, farkında olmadan... Bir kahkaha atımı bir kişi için küçük ama insanlık için büyük bir adımdı zira.
Mizah, bir palyaçonun kocaman ayakkabıları kadar büyük adımlar attı insanlığın gülümsemesi için. Nisan 1, aslında işletme mezunlarının günü de sayılabilir. Hayatları küçük-zararsız ve neşeli işletmeler üzerine kurulu, mizah duygusu gelişmiş, ruhunda muhalif bir tavır ölmemiş, mizah duygusu taşıyan insanların günüdür Nisan 1. Lütfen Nisan 1’lerde ince şakalarınızı eksik etmeyin çevrenizden, suratınızdaki asıklığı bir günlüğüne yüksekçe bir dolaba kaldırıp, gerginlik tohumlarıyla beslenen bir ülkede çok zor da olsa azbuçuk mizah duygusuyla bakmaya çalışın.

Azınlığın sesi
Şaka yapmayı epeydir unuttuk sanıyorum. O yüzden tv dizilerinden hayata karışan kirli sakallı ağır abilerin gerginliğini taşıyan ülkede hayat çok ciddi durmaya başladı karşımızda. Toptan bir şekilde ülkedeki hayat kadar ciddi ve sıkıcı olmaya başladık epeyce bir süredir. Oysa gülmenin karşısında hiçbir ciddiyet çok fazla ciddi kalamaz. Hayatı ciddiye alsak da, ömrümüzü ti’ye almaktan kaçınmayalım... Nisan 1, mizahınız inceldiği yerden kopsun!..
Mizah, her zaman azınlıkta olan çoğunluğun sesidir, bu yüzden de sesi bastırılmış azınlıkların sesidir aslında... Mizah, çoğunluk adına başkaldıran azınlıkların soluk aldığı bir temiz hava deposudur. İnsanın ölümün soğukluğuna karşı hayatın sıcaklığını savunmak zorunda olduğunu bize bazen yüksek kahkahalar, bazen de hüzünle harmanlanmış küçük gülümsemeler eşliğinde hatırlatan doyulmaz bir güzelliktir mizah.

Bozguncu kahkaha
Aristo’ya göre insan ‘Animal ridens’ yani ‘Gülen hayvan’dır. Güç sahipleri tarih boyunca, ellerindeki sınırsız gücün verdiği rahatlık içinde, burunları kaf dağında gezindiği için ‘gülme’den uzak durmuşlardır çoğu zaman. Gülme unutulunca da ‘Aristo’ tarzı bir bakışla geriye sadece ‘hayvan’ kalmıştır!.. Zira bütün canlılar arasında sadece insan ‘gülme’ yetisine sahiptir. Maymun insana en benzer hayvan olarak gülme taklidi yapmaz mı? Aslında insandaki 5 duyunun yanına ‘gülme’yi de koyabiliriz.
Aristo, ‘Canlılığın Öğeleri’ adlı kitabında yeni doğmuş bir bebeğin yaşamının 40. gününe dek gülmediğini söylüyor. Aristo’ya göre; 40. günde bir bebek mucizevi bir yolla artık tam anlamıyla insan olmuştur! Gerçek olan şudur; ister hayatımızın 4. gününde, ister 40. gününde, ister uykuda, ister uyanırken gülelim, ‘gülme’ eylemi insana hep güç veren canlandırıcı bir ateştir. ‘Gülme’ insandaki korkuyu ortadan kaldırır.
Belki de bu yüzden dinler tarihine baktığımızda ‘gülme’ eylemi karşımıza hep bir suç unsuru gibi çıkar. Kilise, başlangıçtan beri gülmeye hiç sıcak bakmamıştır ve hep karşı durmuştur. Çünkü ‘gülme’ ciddiyeti ve ağırbaşlılığı bir anda toz duman eder, çünkü ‘gülme’ bir anda iktidarı sarsar, güç dengelerini iskambil kâğıtları gibi ardı ardına devirir. Çünkü kahkaha bozguncudur ve tehlikelidir...

Ağlamayı severiz
İnsanımızın ‘gülmeyi ve mizahı sevdiği’ söylenir. Yıllardır yazıp-çizen, mizahın pratiği kadar teorisine de kafa yoran biri olarak bu ülke insanının gülmekten çok ağlamaya yatkın olduğunu, bu ülkede gülmenin değil ağlamanın ve ağlatmanın her daim geçer akçe olduğunu söyleyebilirim. Mizahçıların yıllardır bu ülkedeki en önemli sorunu, ülkede her daim ‘akla ziyan’ bir şekilde seyreden hayatın hızının, mizahı sürekli sollaması ve tur bindirmesidir. Mizahçının hayal gücüne tur üstüne tur bindiren trajikomik ülke gerçekleriyle en baba mizahçının bile yarışabilmesi olanaksızdır.
Mizah, tehlikeli sularda gezer. Eğer ‘muhalif’ tavrından uzaklaşıp, güce yani iktidara sırtını dayar ve onun destekçisi olursa sıradanlaşır, yumuşar ve popüler kültürün elinde basit ve kırılgan bir oyuncak haline gelir.

Mizah gülmece mi?
‘Alma mizahçının ahını, dama çıkarır sonra mizahını’ diyerek yıllar önce yüksekçe bir dama çıkmış ve hayata epeydir ordan bakan bir ‘Damdaki Mizahçı’ olarak yaşadığımız ülkenin bu baş döndüren, ruh söndüren, akla ziyan gerçeklerine 35 yıldır mizahın bana verdiği anlatılması zor dayanma gücü sayesinde direniyorum.
O yüzden onu su kadar gerekli görüyorum. Mizahla ve mizahçıyla uğraşmaktan çok keşke mizahın ne olduğunu biraz anlamaya çalışsak, üzerine biraz kafa yorsak. Örneğin; mizah sadece ‘gülmece’nin karşılığı değildir. Mark Twain, mizah karşısındaki ezberimizi bozan; ‘Mizahın kaynağı neşe değil, hüzündür, cennette mizah yoktur’ sözüyle bu anlamda bir ufuk açmıştır önümüzde. Yarın Nisan bir, mizahın sihirli gücünün günü! Unutmayın; bir Nisan, bir gülen insan, peki siz kaç insansınız?