İçinde bulunduğumuz 2015, Kur’an-ı Kerim’in nüzulünün (Allah tarafından yeryüzüne gönderilmesinin) 1405. yılı. Kur’an’ın nüzulünden 14 yıl sonra yani 624 yılında Müslümanlara ilahi bir armağan olarak verilmiş olan Ramazan ve Kurban bayramları da 1391 yıldan bu yana fasılasız kutlanmakta, sadece Müslümanların değil, tüm insanlık âleminin en büyük ve en derin kökleri olan iki bayramı olma özelliğini korumaktadır.
Hemen her dini bayramın barışçı, toplumsal yardımlaşmayı özendirici yönü vardır. Fakat Müslümanların bu iki bayramı kadar barışı, kardeşliği, yardımlaşmayı öne çıkaran; önemseyen; bayramın olmazsa olmazı kabul eden başka bayram yoktur. Müslümanların bayram gelenekleri her çağda iyiliklere, güzelliklere, acıların dindirilmesine, toplumsal sevince vesile olmuştur. İslami bayramların bu ihya edici, diriltici etkisine her çağdakinden çok günümüzde ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir.
Yoksulları koruma
İslam dininde kurban, sosyal yönü ağır basan bir ibadettir. Bu ibadetin yoksulları kollama amacı göz ardı edilemez. İslam, ruhaniliğin ve cismaniliğin dengelendiği bir dindir. Ahiret âlemine yönelik çabaların yanında, dünyevi (seküler) çabalar da asla ihmal edilmemiştir. Kurbanın bir
Dünyamız krizlerle dolu yılların içine girdi. Ekonomik kriz içinde artan ekonomik sorunlar, AB ülkeleri içindeki krizli ülkeler, ABD’nin feth kararları hepimizi ekonomiye yönlendirdi. Ülkemizdeki ekonomi de bu krizler içinde yüzüyor. Fakat dünyayı ilgilendiren bir kriz son aylarda meydana geldi.
Asıl yük kimde?
Öncelikle Afrika ülkelerinden İtalya’ya, Yunanistan’a botlarla kaçan mültecilerin, botları battığı zaman İtalyan polisleri insanları kurtarmadı. Bir adım daha ileri gidelim. Yapılan araştırmalarda İtalyan polisinin bazı botları batırdığı haberini de almış bulunuyoruz. Aynı gelişme Yunanistan’da da geçerliydi. Yunanistan, aldığı mültecilere bir dilim ekmek bile vermezken, mülteci krizinin yükünü çeken iki ülke ortaya çıktı. Birincisi; Türkiye. İkincisi; Lübnan.
Türkiye 2,2 milyon Suriyeli mülteci alırken Lübnan’da bu sayı en az bizdeki kadar. Afganistan’dan kaçanlar, Iraklı Kürtler, Suriyeliler, Afrika ülkesinden gelenler Avrupa’ya hücum ediyor. İlginç tarafı, Müslüman ülkelerin Suudi Arabistan başta olmak üzere Katar, Birleşik Emirlikler, Kuveyt gibi ülkelerin kılı bile kıpırdamıyor.
Türkiye donanımlı
Mülteciler konusunda Amerika’dan hiçbir açıklama yok. Yürüyerek veya yüzerek
Artan göçmen dalgası Avrupa’nın kapılarına dayandı. Mülteciler; AB ve Avrupa’nın Ortadoğu, Afrika ve Afganistan politikalarını gözden geçirmelerine sebep olabilir mi?
Türkiye erken seçime giderken dış politikanın güncelliği de Türkiye’nin gündemine sıcak bir şekilde oturmuş görünüyor. Türkiye’nin önünde dış politika alanında 12 önemli sorun var. Bunların iyi ilişkilerle tekrar yola sokulması Türkiye’nin önünü açacaktır.
1. AB ile yeniden başlangıç: AB ilişkilerimiz son yıllarda dibe vurmuş durumda. AB de bundan oldukça memnun. Türkiye’yi her açıdan uzak tutmaya çalışırken, Türkiye de attığı yanlış adımlarla AB’ye gerekli olanakları veriyor. Öncelikle diyaloğumuzu geliştirmemiz lazım. AB konusunda şov yapma şansımız yok.
2. Kuzey Afrika Ülkeleri: Libya’dan 200 bine yakın insanımız geri dönmüş durumda, iş yapan şirketler mal varlıklarını kaybederek çekildiler. Libya önümüzdeki yıllarda çabuk kazanılacak bir ülke değil fakat ciddi bir büyükelçiyle adımlar atılabilir. Cezayir ve Tunus da ekonomik açıdan yararlanılabilecek ülkeler.
3. Mısır sorunu: Türkiye’nin, Süveyş Kanalı sorunundan tutun Afrika Ülkeleri ve İslam dünyasıyla olan ilişkilerinde çok büyük bir engel. Mısır - Türkiye ilişkileri yumuşatılmalı, Mursi’nin idamı önlemek için her türlü adım atılmalı. Fakat bu Sisi’yi tanımamazlıktan geçmez.
4. İsrail ile ilişkiler düzelmeli: Mavi Marmara
Prof. Dr. Cengiz Kuday
16 Haziran 1942’de doğdu. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1967’de, Yüksek Lisans eğitimini ise Nöroşirurji alanında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1972’de tamamlandı. Doçentliğini İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahpaşa Nöroşirurji Anabilim Dalı’ndan 1978 yılında, profesörlük unvanını ise yine aynı bölümde 1987 tarihinde aldı. Ulusal ve uluslararası dergilerde pek çok makalesi yayımlanan Kuday, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Kafa Travmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nörolojik Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Başkan Yardımcılığı ve İstanbul Üniversitesi Senatosu üyeliği yaptı. Kuday halen Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi bölümünde görev yapıyor.
Rocky Versace Vietnam’a gönüllü giden Virginialı bir gençtir, savaştan sonra din adamı olmayı planlamaktadır. 1963 yılında bir çarpışma sırasında bacağından yaralanır, Viet Kong gerillaları tarafından yakalandığında eve dönmesine
1959 yılında, Vatan gazetesinde yayımlanan ilk yazım “Geri Fikirlerin Doğuşu” başlığını taşıyordu. TBMM’de iktidar partisi başkanının anayasa, yasalar ve milletvekili yemini ile konuşmasının düşünce düzeyinde gerileme olduğunu, bu durumun toplumsal ayrışmaya neden olabileceğini irdelemiştim.
1959 yılından günümüze kadar bütün kitaplarımda, radyo ve televizyon konuşmalarımda, gazete yazılarımda gençlik sorunlarını, toplumsal çatışma ve şiddet konularını, ruhbilim, toplumsal ruhbilim ve iletişim açısından anlamaya ve anlatmaya çalıştım.
2013 yılında yayınlanan “Şiddet Dili” kitabımda şiddet ve terör ortamında yetişen, yaşayan çocukların, gençlerin, insanların ruhsal, toplumsal sorunları üzerinde durdum. Olası tehlikeleri belirttim.
Bilindiği gibi, birincil, ikincil toplumsal kurumlardan kaynaklanan çatışmalar şiddete, şiddet teröre zemin hazırlar. Terörün toplumsal alt yapısını oluşturur.
Tutum değişmedi
1976 yılında, Milliyet gazetesi, Düşünenlerin Düşüncesi sütununda yayınlanan “Gençlik Çatışmaları Neden Önlenemi yor?” başlıklı yazımda politikacıların, siyasi partilerin çatışmalara, şiddet eylemlerine çözüm aramadığını, bu nedenle çatışmaların şiddetin arttığını vurguladım.
40 yıl önce
Suruç’taki intihar bombacısının IŞİD (veya DAEŞ) bağlantılı olduğunun ortaya çıkmasından itibaren ülke içinde IŞİD’i destekleyenlere yönelik operasyonlar yapıldı. AA’nın 27 Temmuz tarihli haberine göre Ankara, Batman, Mersin ve İstanbul’da IŞİD’e yönelik yapılan operasyonlarda en az 46 kişi gözaltına alındı ve Nöbetçi İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği zanlılardan dördünün tutuklanmasına karar verdi. Diğer yandan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın Ocak-Şubat 2015 tarihlerindeki açıklamalarına göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup IŞİD’e katılanların sayısı 500 ila 1000 arasında. 28 Temmuz akşamı CNNTürk ekranlarında Metropoll başkanı Profesör Özer Sencar’ın yaptığı son ankete göre Türkiye’de IŞİD’e destek verenlerin oranı yüzde 3.5’e yükselmiş. Böylesine yaygın ve artan bir tehdide karşı sadece güvenlik tedbirlerinin alınması pansuman tedavisi gibi olur. IŞİD’e karşı yapılan mücadelenin başarılı olabilmesi için toplumun bütün kesimlerinin desteğini alacak kapsamlı mücadele stratejisine ihtiyaç var.
İslamı kullanıyor
Bu stratejinin başlangıç noktası bütün toplumun IŞİD ve benzeri örgütler hakkında bilinçlenmesi olmalıdır. Ancak bu yolla IŞİD’in
Prof. Dr. Faruk Şen kimdir?
1948’de Ankara’da doğan Faruk Şen, Almanya’nın WWU Münster Üniversi-tesi’nde işletme ekonomisi okuduktan sonra aynı üniversitede doktora yaptı. Faruk Şen, 1985’te Bonn’da Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni kurdu. 1991’de Essen Üniversitesi’nde profesör oldu. 2008’in sonuna kadar Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni yöneten Şen 2009’da Türkiye - Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın kurucusu olarak çalışmalarına devam etti. TAVAK Vakfı’nın yönetim kurulu başkanlığını sürdüren Faruk Şen, REMA kuruluşunun da sahibi.
Yunanistan’daki olaylara bir bakalım... Ülkenin şartları ağırlaştı, iflası önlemek ve euro’da kalmak için Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras Avrupa Birliği’nin getirdiği bütün ağır şartları kabul etmek zorunda kaldı.
Fakat burada çok dikkatli olalım... Yunanistan’ın bugüne kadar kabul edip de, sonra uygulamadan kaldırdığı birçok şart var. Yunanistan, kemer sıkma politikasında ilk önce KDV oranlarının artırımı, yeni vergi düzenlemesi, istihdam piyasasında özellikle kamu kuruluşlarında insan gücünün azaltılmasından tutun da, emeklilere bol keseden verdiği emekli maaşlarına kadar herşeyde Avrupa Birliği’nin şartlarını kabul etti.
Bi