Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com

Büyük Mustafa, Mustafa Denizli’nin Altay’da tanındığı ismiydi, ama onun Altay’dan sonra GS’da da öylesine başarılı bir futbol kariyeri oldu ki, o büyüklük sıfatını helalinden hep hak etti.

Onu ilk Altay’da oynarken tanıdım, o meşhur sol ayağı, çalımları, şutları ve hele kornerleri ve de kornerden attığı goller unutulmazdı, bunun yanında ayrıca çok efendi bir futbolcu profili de çizmiştir. 1984’te TFF Başkanı olduğum yıl GS’da futbolu bırakmış ve son jübilesini de İzmir’de Altay ile GS‘ın oynadığı maçta yapmıştı.

Haberin Devamı

O dönem,  benim önce Milli Takım’a baş danışman olarak getirdiğim ama benim vasıtamla GS’ın da aynı zamanda T. Direktörü olan J. Derwall, Mustafa Denizli’yi yanına antrenör olarak istemişti. Fakat Denizli, Türkiye’de T. Direktörlük kursuna gitmediği için belgesi yoktu ve bu sebeple de hocalık yapamazdı. GS Başkanı rahmetli Ali Uras, Derwall ile beni arayıp bu konu için yardımcı olmamı rica ettiler, hemen hukuk kurulumu topladım ve konuyu sordum, cevapları şuydu: “Sayın başkanımız asla olamaz.”  Ben de “Peki, ben T.Direktörlük belgesini imzalarsam sonunda bana ceza çıkar mı? Mesela hapis falan gibi” deyince önce bir şaşırdılar ve de “Hayır başkanım, hapis falan olmaz da diğer hocalara da ileride örnek olur başınız çok ağrır” deyince Fed. Prof. İşler Md. Metin Bey’i çağırıp kendisine Mustafa Denizli’nin T.Direktörlük belgesini hazırlayıp getirmesinin talimatını verdim. Getirdiği belgeyi imzalayarak GS kulübüne yollama talimatını verdim. İleriki yıllar onun harika başarıları kulüplerde ve Milli Takım bazında yurt içi ve de yurt dışındaki başarıları ne kadar doğru bir karar verdiğimi göstermiştir.

Mustafa hocam ile beraber çok anılarımız vardır.

Bir ara Tercüman sporda yazıyordum. Monaco maçına gittik, maç günü Rauf Tamer ağabeyimle GS’ın kaldığı otele gittim. Yönetici arkadaşlara hocayla görüşmek istediğimi söylediğimde, kimseyi odasına kabul etmediğini cevabını alınca, siz kendisine benim ziyaret etmek istediğimi söyleyin dedim.  Kendisini aradılar. Gelen cevap “Başkanımı bekliyorum” oldu. Oda kapısında kucaklaştık, odasında Monaco takımının maç kasetlerini izliyormuş, ikramda bulundu ve  sohbet ettik. Sonra başarı dileklerimizle otelden ayrıldık. Akşam maça gittik basın tribününde gazeteci arkadaşlarla yerimizi aldık, benim yanımda Hıncal Uluç vardı. Malum maç Prekazi’nin harika frikik golüyle 1-0 olunca oyun müddetince ben hep dualarımı okudum hele bir an var ki. Meşhur bir orta saha oyuncuları vardı Fofana. Maçın sonlarına doğru bir yan topta kalecimizle 6 pas içinde karşı karşıya kaldı bu yüzde yüz gollük pozisyonda ben gözlerimi kapatarak ve  ellerimi göğe doğru açarak “Allah’ım sen bizi koru” diye bağırmıştım. Fofana’nın şutu direkten dönünce yanımdaki Hıncal’ın bana sarılarak “Başkan, başkan Allah seni duydu”demesi ve maç sonu gözlerimiz yaşlı olarak bir birimize sarılmamız hiç unutulur mu? Bilindiği gibi oradan harika bir galibiyetle döndük. Döndükten sonra da Hıncal o dönem yazdığı Gelişim Spor’da o maçı yazdı ve başlığını da “90 dakika hatim indiren bir başkan” diye atmıştı ki çok doğruydu.

Haberin Devamı

‘Büyük Mustafa’

Haberin Devamı

Mustafa hocamı, BJK’ya hoca olarak ilk götürme fikri de benimdir, ama rahmetli Süleyman Seba’yı ikna edemedim ve de maalesef olmadı. Bilahare GS hocalığı ve şampiyonlukları, Avrupa’da süper neticeleri, BJK ve FB’deki şampiyonlukları ve Milli Takım’la büyük başarılarını gördükçe attığım o tarihi imzamla hep gurur ve de çok büyük mutluluk duydum. Altay ile ilgili haberini öğrenince hemen onu aradım ve kendisinden de teyidini alınca artık bu haftaki yazımın konusu belli olmuştu. Türk futbolundaki büyük çöküşün, kulüplerdeki hele GS’daki anlaşılmaz yönetim krizlerinden sonra Büyük Mustafa’nın onu Büyük Mustafa yapan İzmir’in o tarihi ve güzide kulübü Altay’ın başına hoca olarak gelmesi, hele hele “Ben, beni yetiştiren kulübümden para alamam siz bana vereceğiniz ücretimi, Mehmetçik ve T. Gaziler ve Şehitler Vakfına bağışlayın” demesi var ya, adeta soğuk bir kış gününde içilen sıcak bir salep gibi içimizi ısıttı,  gülmeyi unutan yüzümüzü güldürdü,  “Oh be, henüz bitmeyen adamlar da varmış” dedirtti.

Sağol benim değerli kardeşim, dostum, Büyük Mustafa’m, Mustafa hocam. İyi ki varsın ve bende seni iyi ki tanımışım.

Mustafa Hoca’nın sahadaki başarısının yanında saha içi ve dışındaki dürüstlüğü, terbiyesi, ahlakı ve 3 büyük kulüpte de çalışmasına rağmen üçünün de taraftarlarınca çok sevilmesi onun ne denli adam gibi bir adam olduğunun, kalitesinin, vizyonunun ve de çok değerli bir futbol misyoneri olduğunun ve de artık Türk futboluna mal olduğunun büyük bir göstergesidir.

Bence artık o bir Türk futbol misyoneridir. Esasında Almanya’da ve İran’da bu görevini de fazlasıyla da yapmıştır. İlerde inşallah bu görevlerini çok daha güzel yerlerde devam ettirecektir ve de ettirmelidir.

İşte değerli futbolcu kardeşlerim ve değerli hocalarım, size örnek bir futbolcu ve hoca hakkında bir kaç kelamım. Örnek bu ve karar sizlerin.

Ya onun yolundan gider ve böyle yıllar geçse dahi Metin Oktay, Can Bartu, Baba Recep, A. Suat Özyazıcı, vb. gibi değerli futbolcu ve hocalar gibi hiç unutulmaz ve Türk Futboluna  adınızı altın harflerle yazdırırsınız veya çok kabiliyetli futbolcu veya hoca olsanız dahi, böylesi örnek sporcu karakterini ve ahlakını taşımadığınız takdirde spor ve futbol tarihine maalesef adınızı yazdıramazsınız. Misal mi? Zamanımızda öylesine çok var ki! Hele son zamanlarda...

Sağlık ve Hayırlı Ramazan dileklerimle.