Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mustafa Kemal Ulusu / kulusu@hotmail.com

Gençlik yıllarımız öyle bir geçti ki, adeta rüzgar gibi geçti. Kah sevinçli, kah hüzünlü, hatta zaman zaman da çok acılı...

Bunlar kişisel hayatımızla ilgili yaşanan yıllarımız, ama birde tüm toplumu ilgilendiren geçen yıllar var ki!

Şöyle oturup ellerimi başımın arasına koyup 50’li, 60’lı hatta 70’li yıllara kadar gittim ve o eski müthiş İstanbul’u hatırladım.

Nereden başlasam ki? Mesela yaklaşan Ramazan ayı ilk aklıma gelen oldu.

Nasıl güzel geçerdi o Ramazan ayları.

Haberin Devamı

Ben ve ablalarım pek oruç tutmadığımız halde dört gözle Ramazan ayını beklerdik. Yalnız biz mi? Tüm mahalle komşularımız da dört gözle beklerdi, şimdilerde ise çoğu kişinin Ramazan’ın geldiğinden haberi dahi olmuyor.

Oruçtan sonra iftar ve sahur için hazırlanan o nefis yemekler, iftar saatinde oruç tutmayanlarda dahil hepimiz masa başında olurduk, o mis gibi çorbalar, çeşitli et ve zeytinyağlı yemekler, salatalar, cacık, fırından gelmiş ıspanaklı börekler ve bu böreklerin arasına koyup yediğimiz halis Silivri yoğurtları ve arkasından tabii ki sütlü veya kaymaklı nefis hamur işi tatlılar. Ne sofra değil mi? Ki bu emniyette görevli rahmetli devlet memuru babacığımın mütevazi bütçesiyle kurulan sofralardı. Bunun dışında daha mütevazi geçimi olan ailelerde dahi, en az 3-4 kap yemek olurdu, hele durumu çok iyi ailelerde, aman da aman, kuş sütleri dahi eksik olmazdı.

İftardan sonra camiye gidişler ve sonra gece sahur vakti kalkış. Oruç tut veya tutma, hepimiz çoluk çocuk muhakkak sahura kalkardık, ne keyif alırdık. Sonra da sobalı odalarımızda cup sıcacık yatağımıza...

Şimdi ise nerede o iftarlar, o camiler, o sahurlar nerede? O etler, börekler, tatlılar, en önemlisi o eski aile kavramı ve o eski can komşuluklar nerede?

Ekmek peşinde

Nerede mi? Milletin ve ailelerin çoğu geçim ve para sıkıntısında yani ekmek peşinde, iş peşinde...

Sokaklarda alelacele suyla, simitle oruç bozan çok insan görmüyor muyuz? Akşam evinde olanların ise ya yarısı veya 2-3 kişiyle yapılan iftarlar, tat, tuz, neşe yok, ne de zevk var..

Haberin Devamı

Hele hele bizlerden daha evvelki yıllarda, iftar ile sahur arası yapılan evlerdeki o harika eğlenceler, tiyatrolar, saz ve ses konserleri, karagöz eğlenceleri.

Gelelim şimdi o zamanlardaki eğlence yerlerine.

Neydi o devirlerin müthiş gazinoları, tiyatro ve sinemaları gündüzleri ise harika lunaparkları fuar yerleri.

5 penaltıya bir paket sigara. Sol ayağımla hep göstere göstere aynı köşeye plase atar, ama sigara içmediğim için hediyemi almazdım.

Havalara uçtuğumuz o salıncaklar, atlı, eşekli, maymunlu dönme dolapları, komik gösteren aynalı odalar, tüfekle hedef vurma ve yüksekten feci inen trenler (kopar ama yine de binerdik), daha neler neler!

O Beyoğlu’ndaki Atlantik, Estir, restoranları, ilk self servis restoranı Bab Kafeterya. Ne heyecanla gider, girişte ise ilk çıkan o plak otomatı makinesine para atar ve harika müzikler dinlerdik, hele Baylan...

Bir de meyhaneler vardı ki.

Çiçek pasajı ve o meşhur entelektüel Cavit’in yeri, Refik, Nevizade Sokağı, Kumkapı’nın Kör Agop ve Nihat’ı, Balat’ın Apostol‘un yeri ve Agorası, Kadıköy’ün Fıçı’sı, Yakup, Madam Despina ve Nişantaşı Jorj, Samatya Sefa, Talimhane’deki Tayga, Bebek Şadırvan ve değerli kardeşimiz Ece‘nin o meşhur Ece barları...

Haberin Devamı

Hele o meşhur gazinolar unutulur mu? Çiftesaraylar, Kristal, Tepebaşı, Güney Park, Çakıl, Lunapark, Fahrettin Aslan’ın  Maksimleri ve şahane kadın Sevim Çağlayan ve Müzeyyen Senar, Sabite Tur konserleri unutulur mu? Ya sazendeler Erköse ve Şençalar kardeşler, Sadi Işılay, Şükrü Tunar, Metin Bükey, Fevzi Aslangil, Darbukayı konuşturan Güngör Hoşses, Baba oğul Baki Duyarlar, daha neler neler...

Sohbetleri unutulmaz

Hele hele bar tanımının ilk meşhur Divan Barı ve orada Çetin Altan ve Orhan Boran ağabeylerim ve diğer ünlü entellerle sohbetler hiç unutulur mu? Bunları yaşamak öylesine bir ayrıcalık ve lükstü ki, ben gencecik Kemal 19-20 yaşlarında, o Divan’a gitmek için harçlığımdan para biriktirir ve 15 günde bir, saat 18.00 gibi gider, sırf bahsettiğim o şahane ekibin arasındaki o sohbetlere, sadece bir bardak bira ile iştirak eder, dinler dinler, ara ara bana dönülerek “Ne dersin sen genç Mustafa Kemal” sorularına, dilim döndüğünce, ama hep net ve güzel cevaplar verirdim ve de çoğunlukla “Aferin delikanlı” cevaplarıyla da müthiş mutlu olurdum, ama onlar beni tanımışlardı, çünkü kendimi biraz anlatmıştım.

Ayakta kalan lokal

Zira ben 6 yaşında kitap okumaya başlamış ve Atatürk’e vefat ettiği ana kadar hem de kütüphanecisi olarak hizmet etmiş bir babanın Nuri Ulusu’nun oğluydum, başka söze gerek var mıydı?

Evet devam edelim, Sevillanas, Ortaköy ve Nişantaşı Ziya, İlham Gençer’in Çatı’sı ve Ayten Alpman, Kulüp 12, Ruje Nuar, Caddebostan Budak, Kulüp X, Sevgili Tefo’nun yeri, rahmetli kardeşimiz Mehmet Tuna ile Çapa kardeşlerin ve Metin Fadıllıoğlu’nun, ilk Etiler sonra Büyükdere ve Çubuklu Park Şamdanları, Rahmetli Cengiz Tabakçı kardeşimin Baltalimanı Grand gazinosu ve Adnan Şenses, dostum Selim Duran’ın Nakkaştepe Yasedur’u, Can dost rahmetli Günay’ın yeri ve eşi Leman Sam, Coşkun Sabahlı, Cenk Koray ve Haykolu Etiler Sies, Sheraton ve Taksim İntercontinental, Tarabya, Carlton, Maçka otellerinin roof barları, ya o dönemdeki harika Bebek Bar ve o müthiş garsonları şefleri ve Zihni nerede? Ya Yeşil Kabare Uğur Yücel şovları. Arif ve Abdurrahman Keskiner’in meşhur Çiçek Barı, Öztürk Serengil şovlu Abidik Gubidik gece kulübü öylesine muhteşemdi ki. Sonraları ise Caddebostan Maksim ve de Bülent Ersoy’un, Seda Sayan’ın, Sibel Can’ın ilk yılları, hele Zeki Çetin’in Caddebostan Pınar Restoranı ve arkasındaki Minder Barı, şimdilerde ise Maltepe Narcity’de, en son ayakta kalan Türk sanat müziği lokali olarak aslanlar gibi mücadele ediyor.

Nasıl geçti habersiz

Ne mutlu ki bizler gördük

Ve Hayko’lu, Fedon’lu Zorba ve Bostancı Theo sirtaki geceleri nasıl özleniyor değil mi?

Ya o harika Sheraton, Tarabya, Maçka otellerin müthiş genel müdürleri, Ferit Volkanlar, rahmetli Cevat Sezginler nerede? O harika donanımlı ve o süper yakışıklı insanlar nerede?

Velhasıl say da say...

Hele o müthiş restoranlar; Sarıyer Canlı Balık, Bebek Güneş, Tarabya Kıyı, Fenerbahçe’deki rahmetli Selahattin Pınar’ın vefat ettiği Todori Meyhanesi, meşhur Façyo, Beyoğlu Rejans, rahmetli ağabeyim Koço’nun, o meşhur midye tavasıyla  ünlü Moda’nın Koçu’su ve Moda Deniz kulübü ve o eski muhteşem Cercle D’orient (Büyük kulüp), Büyükada Anadolu Kulübü,

Can kardeşim, rahmetli Tuzla Adil ve onun meşhur Kalkan balığı unutulur mu?

Unuttuklarım olduysa affola...

En önemlisi ise neydi biliyor musunuz? Buralara her sınıftan, bütçesi ne olursa olsun her İstanbullu gidebilirdi ve de yine imkanına göre gidenlerin hepsi çok şıktı, o apaş kıyafetli kotlu, kazaklı ve o saçlı, kirli sakallıları mı? Asla ve asla göremezdiniz, neden mi? Çünkü o dönemlerde İstanbul eski İstanbul’du, yaşayan ve gezenlerde bunu çok iyi biliyor ve hakkını da veriyordu.

Ne mutlu ki bizler o İstanbul’u gördük ve yaşadık.

O günleri tüm dostlarıma sağlık ve mutluluklar, kaybettiğimiz bu güzide yerlerin sahiplerine ve dostlarıma da rahmetler diliyorum, nurlarda yatsınlar.

Sağlık ve esenlikle kalınız.