Galatasaray’daki baskın seçim ve sonuçları hakkında fikrim var elbette... Ama fikrimi yazıp tepki alacağıma Galatasaray’ın “vicdanı” Hayri Kozak ağabeyimize sorarım dedim.
Hayri Abi, gerçekten vicdanıdır Galatasaray’ın... Hatalı yöneticiler için “vicdan azabı” olduğu gibi, bir liseli olarak “vicdanın sesidir”.
Ve sözünü esirgemez:
***
- Hayri Abi seçimi yorumlar mısın?
“Bu seçim, kararından itibaren yanlış bir seçimdir. Kokusu en geç ligler başlarken çıkar. Yapılmaması gereken bir seçimdir. İki yılını doldurmuş büyük başarılara imza atmış bir yönetim vardı. Başkan arkadaşlarına da danışmadan paldır küldür seçime gitti. O adamlar aydan gelmedi. Onları da kendisi seçmişti.
- Katılım az değil mi?
“Aslında Galatasaray tarihinde en çok forse edilen seçimdi. Otobüs hizmetleri verildi, ikramlar yapıldı. Buna rağmen ilk başkan olduğunda 2988 oy alan sayın Aysal 1404 oyda kaldı. Katılım son derece düşüktür.!
- Nasıl olsa başka aday yok diye mi?
“Hayır. Sadece o sebeple değil. Doğru okumak lazım. Galatasaraylılar bu şekli benimsemedi. Kabullenemediler. Neticede yine başkan oldu ama huzurlu bir dönem olmayacak.”
- Yönetimi profesyonelleştirmek için mecburdu ama...
“Profesyoneller seçilirken çok hassas davranılmamıştır bence. Sadece başkana danışarak kulübü çok iyi yönetecek bir profesyonel kadro olduğuna asla inanmıyorum.”
- Terim nasıl hissediyordur kendisini?
“Terim’in kendisini zorluk içinde gördüğü kesin. Başkanla ilişkilerinde hep mıcırlı bir yol vardı. Suni sohbetler falan... İdare ediyorlardı. Yeni dönemde başkan direk bana bağlı diyor. Bu pratikte imkansızdır.
Kulüp yönetmek bir fabrika ya da iş yeri yönetmekten farklıdır. Ancak çok deneyimli bir CEO yapabilir. Muhtar Kent’in yaptığı bile daha kolay; o yalnız Coca Cola’ya bakıyor. Burada şirket, dernek, takım, taraftar...
- Karamsarsınız Hayri Abi...
“Evet. Çünkü Başkan kendi ayağına kurşun sıktı. Kulübün maddi durumu dert bitmiş her şey kontrol altında değil zaten. Bir broşür yollamışlar; kulübün gelirleri TL, borçlar Dolar. Neden? Dolar 1,5 lirayken 400 milyon lira borcun 300 milyon olur, Dolar 1,95 olunca borcun 200 milyon dolara düşer. Borcumu düşürdüm dersin. Bu seçimin gelişimi hızlandırmak yerine engellemesinden korkarım.”
***
Benzer şekilde düşünüyordum ama asla Hayri Kozak kadar sert ifade edemezdim.
İşler kötü giderken düzeltmek için risk alınması normaldir, ancak Galatasaray işlerin en iyi zamanında riske girdi. İşadamı için denenmiş ve başarılmış yöntemler bakalım kulüpler için de geçerli mi?
Yabancı sorunu
-Evladım seni uyarmıştım artık televizyon yok, odana git haftalardır atlattığın ödevini yap.
-Madem televizyon yok, şu diziyi internetten seyredeyim. Ödevimi haftaya yaparım. Ama yaptığımda pirim isterim.
Geçen sene “peki” dedikleri “yabancı futbolcu sınırlamasına” şimdi “hayır” diyen, ya düzenin aynen sürmesini ya da AB ülkelerinden ithalatın serbest olmasını talep eden, alt yapıdan futbolcu yetiştirdiklerinde ise pirim isteyen kulüplerimiz, aynen yukarıdaki veletin durumunda. Bir şekilde uzlaşılır ama haklı oldukları anlamına gelmez.
Doğruysa, rezaletin daniskası
Doğru olabilir mi?.. Umarım değildir.
Beşiktaş’ın kaptanı İbrahim Toraman, aslında kulüple mukavelesini uzatmış, lakin bir nüshasını kendisine almayıp kulüpte bıraktığı için hukuki durumu Beşiktaş’ın insafına kalmış!..
Sportif sorumlu Önder Özen aday teknik direktörler arasında gezinirken İbrahim’i istemeyen hoca ile anlaşırsa, Beşiktaş sözleşmeyi yırtıp atacakmış.
Kaptan’ı isteyen teknik direktör olursa bir nüshası İbrahim Toraman’a!..
Doğruysa, rezaletin daniskası. İbrahim Toraman, sözleşmenin bir kopyası ile beraber arabasının anahtarını da kulüpte unutsaydı, arabayı satarlar mıydı acaba?
O bir Galatasaraylıydı
Hayatımda tanıdığım en yalın insandı... Mantık yerine kompleksler marifetiyle edinilmiş bir tane uyduruk prensip bulamazdınız onda. Her yemeği iştahla yer, her yere keyifle gider, herkesle sohbet arkadaşı oluverirdi.
Birkaç olmazsa olmazı vardı tabi...
Adalet, doğruluk, alçak gönüllülük, tok gözlülük gibi modası geçmiş şeyler!..
***
Bir de Cumhuriyet’in ilkeleri.
Cumhuriyetle doğmuş, öksüz ve yetim kalıp Cumhuriyete emanet edilmiş, okumuş, yargıç olmuştu. Türkiye Cumhuriyetine derin bağlılığı, özeni, vefası bu yüzden olmalıydı.
Ve empoze etmeyen, dikte etmeyen, nasihat çekmeyen, sadece dingin yaşamıyla, tükenmeyen okuma öğrenme açlığıyla, soğukkanlı vatan sevgisi ile belirgin hale gelen Atatürkçülüğü. O kadar ki, hastanede bile Anıtkabir’i gören oda isterdi.
***
Ailesi ve doğum yeri Düzce dışında bir tek tutkusu vardı:
Galatasaray.
Son şampiyonluk turuna çıktığında galiba 84 yaşındaydı. Geçtiğimiz iki sezonu sokaklarda kutlamaya gücü yetmemişti. Ama benden sıkı takip ederdi transferleri, Terim’i, yöneticileri... Maç kaçırmazdı. Yorumları sektirmezdi.
28 sene önce ilk rastladığımda bana hangi takımı tuttuğumu sormuştu hemen. Önceden tembihli olsam da “Galatasaray” diyemedim. Çünkü şaşırmıştım. Kızını istemeye gittiğimde böyle bir soru beklemiyordum doğrusu!
***
Rahmetli Hilmi Çağalı yarı ömür kayınpederimdi.
Çok şey öğrendim ondan.
İnsan, hırslı olmadan, kimsenin üzerine basmadan, öğrenerek, saygı göstererek de mutlu bir yaşam sürebilirdi mesela.
Elbette, kınından çıkmış bir kılıç kadar yalın doğrulukla...
***
Kelebeğin kanat çırpışı misali uçtu gitti; üzerine serilen Türk Bayrağı ve Galatasaray atkısı ile koskoca ömrünü özetleyerek...
O kadar yalındı.
Bizler çok üzüldük.
Galatasaray bir eksildi.
Galatasaray’a kelebek etkisi, bize fırtına.
Arayan, acıya ortak olan dostlara selam olsun.