KORKUNUN fişini çekmiş, kompleksi suya atmış, Avrupa'nın suyunu içmişti Galatasaray.
Meteor krateri gibi Nou Camp uçurumundan sıçrayıp çıkan bu takıma Başkent'te görevini memur rölantisine aldı diye kızabilir miyiz ?
Evet... Hem de pasaportsuz akranlarından daha çok.
Fen dersinden on çekip, sosyal sınavında dalga geçen yüksek IQ'lu bir haylaz gibi Galatasaray. Potansiyelini canı isterse kullanıyor. Yurttaşlık bilgisinden çakınca yabancı dildeki tam puanlarını gösteriyor.
Sergen mi Galatasaray'a uydu, Galatasaray mı Sergen'e benzedi, bilinmez.
İlk yarıda Galatasaray'ın "ne gibi" oynadığını kimse çözemedi ama, Ankaragücü Barcelona önündeki Galatasaray gibiydi. Adım attırmadılar orta sahada konuklarına. Gol bölgesinde ise nefes bile almak yasaktı. Murat Sözkesen'i Kaptan Hakan, Ümit Karan'ı Burak, Arif'i Gökmen ile kilitleyip dalga dalga yağdılar Cim - Bom'un kalesine. Arada bir formanın hatırına Ankaragücü kalesine şut çeken Galatasaraylı olursa, onu da kaleci Rüştü'nün kısa saçlı versiyonu Zafer bekliyordu.
Galatasaraylılar, yeni bir reçete için Lucescu'ya bakıyorlar, hoca tırnaklarını yiyordu.
Ve Ümit Karan... Son derece güzel "gol atıyormuş gibi yapan" Galatasaray santrforunu sonunda oyun dışına alan Lucescu, Serkan ve Ayhan'la son kozunu oynadı (O sırada 13 dakika vardı). Ersun Yenal, bu kozu, maça ası Augustine ile aldı. Artık 2 - 0'ı çevirmeye UEFA şampiyonunun bile gücü yetmezdi. Yorgunluk, sakatlık bir yana, Galatasaray, galiba Türkiye'de değildi.
Son söz hakeme değil, polise. Başkentin güzide stadına atlar ve köpekler arasından barikatları aşarak giren, polisin ayakları altında ezilip yan kesicilerin ağzına layık hale getirilen basın mensupları adına üç defa .....