Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     İlhan Mansız'ın "durumu"nu - kendisi de dahil - herkes merak ediyor ama, bayram değil seyran değilken Galatasaray teknik direktörü onu neden soruyor acaba?.. Sayın Terim, antrenman sırasında basın mensuplarının yanına seğirtiyor ve "Yahu siz bilirsiniz" diyor... "İlhan Mansız'ın sakatlığı ne alemde?"
Terim'in yanlarına gelmesini "anılarına ve tecrübelerine" dayanarak yeni bir fırtınanın ilk rüzgarı ile karıştıran ve tası tarağı toplayıp tüymeye hazırlanan basın mensupları şaşırıyor doğal olarak. Bu tip muhabetteleri bırak; Florya'da basın kartıyla bulunmak bile potansiyel suçlu anlamına gelmiş bir sezon boyunca.
Kimbilir neler geçiyor akıllardan:
"Çimenlere mi bastım acaba"!
"Eyvah sigara izmaritini sallarken yakalandık galiba"!..
Basiretler bağlanıyor, ağızlardan "kem küm"ler dökülüyor.
Bir arkadaşımız da çıkıp, "İlhan'ı geç hocam, o daha otuzuna gelmedi. Sizin takım için çok genç" demiyor.
Şaka bir yana Galatasaray'da çok ilginç gelişmeler oluyor. Yaş ortalaması öylesine yukarı itiliyor ki, yakında Fatih Terim hocayı da orta sahada görürseniz şaşırmayın. Hem Sayın Özhan Canaydın "Bizim en büyük transferimiz Terim'dir" dememiş miydi?

Dün "küfür", bugün Şükür
Neyse... Bu yaş meselesine pek fazla takmamak lazım.
Hem avantajları da var ilerleyen yaşların. İnsanlar yaşını başını aldıkça daha bir "çelebi" oluyor... Geçmişteki kariyer, para ve iktidar kavgaları saçma gelmeye başlıyor.
Mesela Fatih Terim, kendisine yanağını uzatan Hakan Şükür'ü "öpüyor ve teslim alıyor"... Mukaddes emanet gibi. Hayırlı olsun...
Ben bu futbol girdaplarına tüpsüz dalıp, batıp çıkan şahısların nasıl olup da ikide bir suyun yüzüne ulaşabildiğini, ciğerlerini temiz hava ile doldurduktan sonra, daha büyük balıklar peşinde bulanık suya tekrar cesurca dalabildiklerini çözebilmiş değilim zaten.
Hatta, futbolun tribünündekilerin... Hatta tribündeki entellektüellerin... Demokrat, laik ve cumhuriyetçi geçinenlerin...
Dehşet içinde kalıyorum; dün Hakan Şükür'ü yerin dibine batıranların bugün "Bu çocuk çok işimize yarar" tespitleriyle.
"Referans"ın bu kadar kaypak olduğu bir başka zemin var mı acaba? Varsa nerede?.. O mu?... Oraya bile beş yıldan önce dönemiyor hiç kimse.

Sorunsuz sorumlu aranıyor
Bakın bu konuda sayın Özhan Canaydın'ın hakkını teslim etmeliyim. Kendisi yeni başkan seçildiğinde, Milliyet'in özel yemeğinde yaradana sığınıp "Galatasaray'da tarikatçı futbolcular var mı" diye sormuştum... Ve "Bizi ilgilendirmez" şeklindeki anlamlı yanıtını notlarımın arasına koymuştum. "Bizi ilgilendirmez"! Peki, biz de Hakkari Sümbülspor başkanına sorarız o zaman.
Nedir bir kulübe başkan olmanın getirdiği sorumluluklar?.. On milyonlarca taraftarın manevi ipliklerle kalplerinden bağlı olduğu bir kulübün ülkeye, sisteme, gençliğe, cumhuriyete ve onun ilkelerine karşı sorumlulukları yok mu. Yoksa mesele yok. Varsa, kime soracağız.
Örneğin, Galatasaray antrenmanını izleyen meslektaşlarımız, kendilerine İlhan Mansız'ın sağlık durumunu soran teknik direktöre böyle bir soru yöneltme şansına sahip olamazlar mı?
Hayır!..

Ajan provakatörler
Kulüpçülük jargonunda bu tip sorulara provakasyon deniyor.
Soranların ise "ajan" olduğu iddia ediliyor:
"Kulübün altına dinamit koymaya çalışan ajanlar"!
Vay vay vay...
Aslında provakasyon algılaması yere ve zamana göre de değişebiliyor. Mesela Almanya'daki hava alanında taksicilik yapan bir Türk vatandaşının "Nedir Galatasaray'ın bu hali ?" cümlesi, ağır tahrik kategorisine dahil edilebiliyor ve vatandaşımız temiz bir teknik direktör dayağından zorlukla kurtuluyor.
Eh... Şartlar bu olunca, ister Hakan gelsin, ister Abdullah... İster Anderson kaçırılsın, ister De Boer; kimse soramaz. Kimse "Böyle futbolcular, ya ikinci ligden yeni çıkan bir takıma tecrübeleriyle katkı sağlarlar ya da düşmemek için oynayan bütçesi kısıtlı takımlarda ağabeylik görevi alırlar" diye yorum yapamaz.
"Hani senin yıldızın" diyene yıldızları saydırdıkları sürece.

Galatasaray'ı kaybetmek
Aslında Fatih Hoca'nın durumuna da üzülüyorum. Sinirlenmekte haklı gibi geliyor bana. Cep delik, cepken delik... Kulübün borçları gırtlakta. Nerede kalmış transfer falan.
Yıldıray Baştürk pahalı, Andersson fahiş, De Boer el yakıyor, yerli malı yıldızlar da "tamamen duygusal" nedenlerden Galatasaray'ı istemiyor. Yanlış anlaşılmasın bu benim spekülasyonum değil... Ahmed Hassan, Sinan Kaloğlu, Okan Koç'un transfer öykülerini anlatan Yıldırım Demirören söylüyor.
Artık Galatasaraylı yöneticiler "nesil çatışması"ndan korkmasalar, PAF takımından üç - beş gencin yanına, mutfak masrafı karşılığında "mütekait" futbolcuları katacaklar, sadece formaları yenileyip Terim'e teslim edecekler.
Geçen sezon Galatasaray'ın transferleri "fiyasko" diye nitelendirilmişti. Sorarım size, o günkü mü iyi idi, bugünkü mü?..
Aklı başında bir yanıt verirseniz; büyük bir olasılıkla "provakatör" en hafifinden "saygısız" kategorisine alınırsınız.
Oysa biz saygılıyız...
Bugün itibarıyla herkesi Galatasaray için saygı duruşuna davet ediyorum.

Açık söyleyeyim; yıllardan beri "ehliyetli hoca, yetenekli takım, kifayetli yönetici" üçgenini kuramayan ve bu sezon da aynı üçgenin iki yakasını bile bir araya getirmekte zorlanan Fenerbahçe'nin, hiç olmazsa toparlanmasını yürekten isteyenlerden biriyim. Taraftar olduğum için değil. Tamamen ekonomik nedenlerden...
Malum; tazminat davalarında son zamanlarda kapı, on sıfırlı rakamlardan açılıyordu. Buna karşılık geçtiğimiz sezonun Fenerbahçesi ile ilgili sadece "durum tespiti" bile hakarete giriyordu... Mecburen işi şakaya vuruyordum. Bu sefer de sevgili Fenerbahçeliler içerliyordu.
Evet... Fenerbahçelilerin ilginç bir hassasiyeti var. Yapana değil de yazana kızıyorlar. Ayrıca, basın mensuplarına öylesine odaklanmışlar ki, etrafa hiç dikkat etmiyorlar!..
Baksanıza Gökdeniz'i, babası Şefik Bey "Trabzon'un 700 bin doları Fenerbahçe'nin 5 trilyonundan daha iyidir" cümlesiyle vazgeçirtmiş.
Umarım vicdanlarda beraat ettim!..
Ben bu "baba nasihat"ı kadar ağırını yazmaya cüret bile edememiştim.

Ulusal Lig şampiyonumuz Beşiktaş'ı Güney Kore'deki Moon Tarikat Kupası için uğurlamaya hazırlanırken, minik bir aksilik hepimizi endişelendirdi:
Uçağın ön tarafında, "first class" tabir edilen ve sıradan insanları önemli insanlardan ayıran perdenin ötesinde yer bulunamamıştı. Neyse ki, Lucescu itiraz etti de, yolculuk yumuşak koltuklar temin edilene kadar ertelendi.
Kolay mı ? Türkiye'nin en seçkin takımını, Dünya'nın en örgütlü tarikatının futbol şölenine yolluyoruz hayırlısıyla.
Ayrıca yolculuğun ertelenmesi bana bir uyarı fırsatı da yarattı. Yöneticilerimiz, futbolcularımız, Kore'de her türlü "futbol dışı eylemde" çok dikkatli olmalılar; çünkü bu örgütün çok titiz belgelendirme alışkanlığı var.
Hatırlayacaksınız, din alimi Prof. Dr. Zekeriya Beyaz Hoca'yı bile porno TV faturasını basına sızdırarak reklam etmişlerdi.
Beşiktaşlı yöneticiler, "Biz paramıza bakarız" diyorlar ama, ev sahipleri adamın "her şeyine" bakıyorlar.
Aman dikkat; Moon'cular mehtapta bile pusudalar.





SPOR


NE YAPTIN DAUM?
At yarışları
Avrupa Ligleri
Prkacin turp gibi
2. LİG puan durumu
KOBE DEPREMİ
Filede atak
ZAMANIMIZ VAR
İşkence ve hediye!
DE BOER BASKISI
Gurbette rezalet
ÇEKİLİN YOLDAN
ARMSTRONG ADIM ADIM
Haber turu...
Cim-Bom'u gençliğinde görecektiniz