Fenerbahçe'ye gelince insafsız oluyoruz! Peki Sergen'in Milli Takım'a davet edilmesinin, cezalı futbolcuyu maç kadrosuna almaktan veya altıncı yabancı oynatmaktan ne farkı var?..
Bir hafta önce canlı yayında söylüyor Sergen:
"Milli görevden kaçmam, ama sakatım".
İki gün sonra Milli Takım davetiyesi alıyor. Kampa gidip, aynı şeyleri tekrarladıktan sonra yeniden Bodrum'a... Artık günahı boynuna.
Şenol Hoca, Sergen'i neden çağırmış olabilir Milli Takım'a?.. Elbette vardır bir oyun planı. Peki yazık değil mi planlarına?
İkinci şık; kamuoyu baskısından kurtulmak. Sergen "sakatım" dese de, şampiyon takımın yıldızını çağırmış olmak...
Şayet Şenol hocamız böylesine güvensizlik içindeyse, hepimize yazık... Onu bu duruma getirenlere de ayıp.
Sayın Aziz Yıldırım'ın "Bana gitme diye yalvaracaklar" öngörüsü kimini dehşete düşürdü, kimini kızdırdı; beni üzdü.
"Yumurtacı kız"ın öyküsünü hatırladım.
Hani, pazara satmaya götürdüğü bir sepet yumurtasını başında taşırken hayallere dalan ve yumurtaların parasıyla alacağı yeni giysi yüzünden artacak albenisine düşsel damat adaylarını sıraya dizen kızcağızın hüzünlü öyküsü.
Hüzünlü olduğu kadar eğiticidir de bu hikaye.
Kahramanımız, kendini öylesine kaptırır ki düşüne, hayalindeki evlilik tekliflerini reddederken kafasını geriye atar ve yumurtaları kırar.
Yani hayali yüzünden, hayal kurmasına fırsat tanıyan şansını bile yitirir.
Umarım Sayın Yıldırım'ın tüm yumurtaları aynı sepette değildir.
Basın sözcülüğüne niyetlenip, infaz savcısına dönen Sayın Atilla Kıyat paşamızın Fenerbahçe'den ayrılışını açıkladığı isimler arasında en anlamlısı kendisininkiydi.
Son derece mantıklı... Etik kurallara uygun ve haklı bir ayrılıştı bu.
Sadece zamanlaması tartışılabilir. Son yıllarda adı Fenerbahçe ile birlikte anılan her insan gibi Sayın Kıyat da hak etmediği kadar yıpranmış olarak döndü özel yaşamına.
Kişisel hataları yüzünden yönettikleri toplumları felakete sürükleyen liderlere kayıtsız şartsız itaat eden, tüm komutanlar gibi!..
Elbette niyeti iyi idi.
Ama çabaları kaçınılmaz sonu geciktirmekten başka bir sonuç getirmedi. Zamanı geldiğinde onun temsil ettiği ve sıkı sıkıya bağlı olduğu değerler, liderin bekası uğruna reddedildi. "Seçim", aleyhine sonuçlandı.
Anlaşıldı ki, kimse kimsenin sonuna kadar arkasında değilmiş Fenerbahçe'de. Ne sayın Kıyat yönetimin, ne yönetim Kıyat'ın prensiplerinin... Ne de başkan, söylediklerinin.
Ne kadar acı değil mi?
Önce sayın Ersan Çelik'in, sonra da sevgili Faik Çetiner'in spor programlarına konuk olan hakemlerimizi gururla izlerken, tahminlerimde yanılmadığımı anladım:
Hakemlerimiz, "isim" olmaktan çıkıp, "insan" olarak karşımıza geldikçe ve sahanın ortasında "başkasının düdüğünü çalan" yanlı yargıçlar değil de, meslekleri, aileleri, hüviyet ve yetenekleri ile sağlam ve medeni insanlar oldukları öğrenildikçe, saygınlık kazanıyorlar.
Daha doğrusu hakları olan saygınlığa kavuşuyorlar.
Büyük bir holdingin yönetim kurulu üyeleri gibi konusuna hakim, sakin ve net kişilikler hepsi...
İşin doğrusu onlar eski hakemlerimizin pek çoğundan daha patavatlı, çok daha olgun, ağırbaşlı ve hoşgörülü insanlar.
Benim o gördüklerim arasında bir maçı bir takıma armağan edecek adam yok. Nereden gelirse gelsin şike emrine itaat edecek bir karakter hiç bulunmuyor. Hiçbiri hakareti hak etmiyor.
Hakemlerimizin kendilerini ifade etmelerini ve haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunmaları gerektiğini, geçen sezon bir havaalanı muhabbetinde Bülent Yavuz ile Metin Tokat'a ısrarlarla anlatmaya çalışmıştım. Fikrimin doğrulandığını görmek hoşuma gidiyor. Sayın Çelik ve Çetiner'i de "reyting - etik" hesaplaşmasında tercihlerini "Türk futboluna fayda"dan yana kullandıkları için kutlamak lazım.
Bir dizi etik ve sportif kuralı çiklet gibi çiğneyerek "son çare" Daum'a sarılanların Alman Hoca'dan beklentileri nedir?..
Hırsı, heyecanı ve sahaya yansıttığı enerjisiyle futbolcularla bir sinerji kurması ve Fenerbahçe'nin üzerindeki ölü toprağını atması.
Peki bu özellikler Daum'da var mı?..
Beşiktaş'a ikinci gelişinde izine bile rastlanmadı... Yıllar önce ilk ziyaretinde haddinden çok vardı. Çılgın taktikler dener, çoğunlukla da başarılı olurdu. Saha kenarında, sahadaki bir futbolcu kadar yorulurdu.
Herkes birbirine sorardı:
"Daum deli mi, dahi mi"?
Lakabı "sihirbaz'a çıkmıştı... Ataktı, zekiydi. Özgüveni, özverisi, otoritesi, hepsi çok iyi idi... Sonradan anlaşıldı; o sıralarda kafası da iyi imiş...
"Tövbekar" bir Daum'dan, kimse insanüstü performans beklemesin.
NEDİR bu ? İstikrar mı, tutuculuk mu, yoksa açımız mı dar?
Galatasaray'ın eski hocası Beşiktaş'ta. Beşiktaş'ın eski hocası Fenerbahçe'de. Galatasaray yine eski teknik direktörünün ellerinde.
Bir nesil futbolcular, dönüp dolaşıp 3 - 5 hocayla çalıştılar.
Nedir bu; istikrar mı, yoksa gen havuzu daralan aslanlar gibi bağışıklığı ve fizyolojik kaliteyi bozan fasit bir daire mi?
SPOR
İLHAN BIKTIRDI
At yarışları
Avrupa Ligleri
ÜLKER'İN İNADI İNAT: 80-72
2. LİG puan durumu
NBA’de final gecesi
Patron Özbey
Transferde pürüz
FENERBAHÇE UYANACAK
Orhan ve Ömer Galatasaray'da
Rota değişti
RALLİDE SİRTAKİ
2 FİLM BİRDEN
COSTA yine zorla
Kortta tur günü
Haber turu...
Kısalarak uzattılar
Güneş'in Sergen planı!