Bizim Milli Takım adrenalin bağımlısı kesin... Bir "düşmanı" olmadan olmuyor. Düşmanın da "içimizdekileri" tercih ediliyor.
Mesela medya... Şenol Hoca'ya destek verip, takıma arka çıktıkça; "Bu aslanlar bir numara" dedikçe işler sarpa sarıyor.
Oysa ne güzeldi Dünya Kupası'nda!..
Kürsüye çıktıklarında ne kadar şevkle söylemişlerdi "kıskananlar çatlasın" şarkılarını.
Kıskanan kalmayınca, çatlayacak adam da yok, çatlatan da.
Serde adrenalin bağımlılığı var ya; aralarında kavga ediyorlar ihtiyaçtan...
Kesin doğrular
Şaka bir yana, Portekiz'e gidebilmek için baraj maçına mecbur kalmamız ve bu baraj maçını da seçenekler arasındaki en zayıf takımla yapacak olmamız, aslında bizim için büyük bir nimettir inanın.
Ya bu takım İngiltere'yi yenip 2004'ü garantileseydi?..
Aman Tanrım!..
Bugüne kadar yapılan her tercihe "kesin doğrular" olarak bakılacak ve kimse bu doğruları sorgulayamayacaktı "vatan hainliğini" göze almadıkça.
On yıl önceki Akdeniz Oyunları Şampiyonu takım, sayın Süleyman Demirel'in "politik hayat" rekorunu zorlayabilirdi sportif bağlamda.
Bir sürü medya mensubu saçlarını Şenol Hoca gibi kestirip, onun stilinde giyinmeye başlayabilir, bazıları nüfus kaydını Trabzon'a taşıyabilirdi yakın olmak uğruna.
Daha da beteri, bomba Portekiz'de patlayabilirdi.
İyi ki berabere kaldık İngiltere ile. Önümüz açıldı.
Emeklilik zamanı gelenler itiraz etmeden vedalaşabilirler artık. Sayın Şenol Güneş, "Kung - Fu'cu Çekirge'nin Tibet'teki hocası gibi" anlamlı demeçlerin, sahadaki futbol gerçeğini aynı derinlikte etkilemediği gerçeğini kavrayabilir.
Sayın Haluk Ulusoy, ilahi bir güç tarafından "başarıya mahkum edilmediğini" anlayabilir.
İyi ki yenemedik
Ümit takımdaki geleceğin yıldızları "saçları dökülmeden" A milli olabilir. Medya ile Milli takım arasındaki reaksiyonel sağlıksız ilişki belki o zaman yerini pozitif iletişime bırakabilir. O zaman galibiyetler "medyaya rağmen" olmayabilir. Şarkılar değişebilir.
İkinci neslin aynı başarıları tekrarlaması durumunda, Türk futbolu "Alman enerjisi, Brezilya tekniği karışımı" gibi melezlemeler dışında bir Türk ekolü ile etiketlendirilebilir.
İhtimaldir; Portekiz'de bir final bile oynanabilir bu İngiltere beraberliği sayesinde.
İyi ki yenemedik şu İngiltere'yi.
Hakan Şükür - Ümit Karan vakasını biliyorsunuz.
Şükür, takım arkadaşını birkaç kez medyaya şikayet edince Ümit Karan da aynı enstrümanla yanıt veriyor ve bu "itişme" sadece Galatasay'ın değil, Milli Takım'ın ahengine bile etki ediyor!..
Etti mi, etmedi mi bilemem... Söyleyen Milli Takım menajeri Can Çobanoğlu...
Zaten konumuz, Hakan Şükür'ün olası moral bozukluğu değil, Milli Takım seviyesindeki yöneticilerin bile, medya ile "utanılacak" ilişkileri:
Can Çobanoğlu, milli maçtan önce Ümit Karan'ın Hakan Şükür ile ilgili açıklamalarını ekrana getiren NTV Spor Müdürü Fuat Akdağ'a diyor ki, "Bu yaptığınız milli çıkarlarımızla örtüşmemektedir".
Böyle bir suçlamayı hak edecek en son medya mensuplarından biri olan sevgili Fuat, Çobanoğlu'na aynı gün çıkan bir gazetedeki aynı haberi hatırlatıyor.
Çobanoğlu'nun yanıtı bir ibret vesikası.
"Gazetedeki haberi yalanlatırdık. Siz haberi Ümit Karan'ın kendi ağzından yayınladınız ve santrforumuzun moralini bozdunuz".
Evet... Doğru okudunuz.
Şaşırmayın
Sorulan hesap, "Sen nasıl yalan söylememe engel olursun" şeklinde.
Bazı durumlar vardır ki, tarif etmek için kullanacağınız kelimeler eylemin rezaletini anlatmaz, hafifletir. Bu da onlardan biri işte.
Sapla saman karışmış artık. "Anayasa" delinmiş, "Babayasa" travesti olmuş. Sistem "ne olursa olsun" kazanmak üzerine. Yalan, hile, desise; hepsi hangi nedenle yapıldığına göre "ahlaklı" veya "ahlaksız" olarak kategorize edilmekte...
Göreceksiniz bakın, Alpay gole giden adama faul yapmadığı için Fair Play ödülü aldığında "ahmak" diyenler olduğu gibi, Beckham'ı itip kakmasını da milli duygularının coşkusuna bağlayanlar çıkacaktır yarın.
Böyle adamların böyle milli futbolcularını böyle yöneticiler yönetecek tabi... Şaşırmayın.
Tamam tamam, itiraf ediyorum... Türk Milli Takımı'nın İngiltere ile berabere kalmasına ben sebep oldum!
Geride kalan dokuz maçın sorumluluğunu alamam ama, bu sefer "Sergen ilk on birde yer alsa" diyerek tarihi bir galibiyeti kaçırtan benim.
Diğer 13 futbolcunun her biri en az Sergen kadar kötü oynasa da kabahatliyim.
En azından Sergen'in nasıl oynatılması gerektiğini de söylemeliydim. Hoca, ya kaleye koysaydı onu; o zaman kendimi hiç affetmezdim.
Teknik direktörde on paralık otorite bırakmayan soyunma odası kavgası, küfür, yumruk ve saha içi dalaşmasına katılmasa da, kenara alınırken "Avrupalı" arkadaşları gibi hocaya tavır koymasa da, minik ve esprili bir notumla Sergen'i takıma aldıran ben, Milli Takım'ın elini kolunu bağlayıp Portekiz finallerini riske ettim.
Taraftar kaşkolu
Aynı yazının devamında "Alpay sakin ol, sinirlerine hakim ol" bölümünü es geçip "Sergen'i nasıl önerirsin" diyen okurlara kızmıyorum. Sergen kim ki ?
Yaşlı, şişman bir adam... Şu sıralarda Beşiktaş'taysa ve milli takıma çağırıldıysa, inanın ki biraz Lucescu'nun zekası ve çokça da benim torpilim yüzünden... Bizim "çete"de Rus mafyası da var. Chelsea özellikle Sergen'den gol yedi. Milli takıma alınsın da Türkiye kaybetsin diye.
Bu insanlar deli mi ne?..
Tanrı kimsenin gözünü taraftar kaşkolu ile bağlamasın.
Ve Tanrı kimseyi Sergen'e muhtaç bırakmasın; kimseyi de Sergen'siz komasın.
Benim asıl kızdığım; daha doğrusu hem kızıp hem acıdığım, fikri olmayıp pusu geleneği ile varlığını sürdürmeye çalışan garibanlar.
Elleri hazırdı... Sergen'i alkışlayacaklardı. Olmadı. Ellerini terbiyesiz işaretlere çevirdiler anında.
Sergen ile ilgili ilk yalakalıklarında bir sorum olacak kendilerine... Poşette.
Sevgili Sina Koloğlu salı günkü yazısında İngiliz Milli Marşı'nı ıslıklayan seyirciyi eleştirmeyen medyayı eleştirmiş.
Ben kendisine daha vahim bir durumu anlatayım; medyamızın anlı şanlı yorumcularından bir tanesi, ıslıklama olayını "az bile" şeklinde değerlendiriyor ve bu düşüncesini bariton sesiyle haykırıyordu tribünde.
Gerekçesi, aynı muameleyi İngiltere'de görmemizdi...
Sakın Mustafa Kemal'in yerdeki Yunan bayrağını kaldırtmasını falan anımsama sevgili Sina... Ve sakın şaşırma... Bu iş savaşa mavaşa benzemiyor, bu futbol... Para için oynanıyor, herkes para kazanıyor. "Kurmaylar" sath-ı müdafa peşinde ve o satıh da deri koltuklar.
En çok kazananlar, tansiyonun düşmesini istemiyor.
Ne kadar reyting, o kadar para. Ne kadar gerilim, o kadar reyting...
Bu piyasada Reyting Canavarı, Kırmızı Şapkalı Kız kadar masum kalıyor sevgili Sina.
SPOR
Bu forma kutsaldır
At yarışları
Avrupa ligleri
Cim-Bom farkı
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
En uzun jokey
Sultanlar'a test
Tarih affetmez
Muhteşem parti
Aslan'ın cebi ısındı
Hayret bir şey!: 2-3
GÜLME SIRASI BİZDE: 1-1
Antep usulü: 0-0
Malatya'ya büyük acı: 1-2
Kapıdaki tehlike
Engelliler şampiyon
Dublör takibi
Rüştü'ye selam
Haber turu...
Kimse çatlamadı