"Ankara’da yedim taze meyvayı
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
Ankara’da yakın benim künyeyi"
* * *
Ankaragücü yenilgisi ardından Galatasaray’ın yaşadıklarını "üç cümlede özetle" deseler, bundan iyisi can sağlığı. Halbuki, bu dizeleri yüz yıl önce doğan büyük usta Nazım Hikmet tam 50 yıl önce yazdı.
İşin ilginç yanı, şiirin adı:
"Kore Türküsü"...
Kore’ye gidecek vatan evlatlarına yakılmış bu türkü...
Kaderin garip cilvesi, yarım yüzyıl sonra Sarı - Kırmızılılar’la örtüştü.
* * *
Başka renkte formalar altında aynı işleri başarsalar, "yaşam boyu kahraman" ilan edilmeleri işten bile olmayan Galatasaraylı futbolcular, Ankara’da girdikleri son bunalımın ardından yönetim tarafından "şok"a yollandılar.
Oysa birçok meslektaşları, deplasman hezimetlerinden sonra havaalanlarında krallar gibi karşılanmakta, onların hocaları, eşi benzeri görülmemiş "hoşgörülere" muhatap olmakta, bazıları ise mahkemede yargılansa da vicdanlarda "genel af"a uğramaktaydı.
Kimse farkı farketmiyordu...
Başkaları, "işleri karıştırdıkça" baştacı edilip, yönetim kurullarına bir tek küfür etmedikleri kalırken, Galatasaray’ın sahadaki kumandanı, askeri mahkemede bile değil, takım içinde kurulan çeteye yataklık etmekten DGM’de yargılanıyordu.
Ayağına kızıp bileğini kesmeğe benzeyen bu ceza, "sonun başlangıcı" mı, yoksa sadece bir başlangıç mı acaba?
İlk etapta, Lucescu "mahkemeyi reddetti"... Hakan Ünsal "rest"i gördü... Camia "doğrudur", "ağırdır" diye ikiye bölündü... Ardından neler olacağı "merak konusudur" ve şiirin ilk mısraı "cuk oturmuştur":
"Ankara’da yediler taze meyvayı"...
Trafik polisine bile "ceza yazacağına önlem al" dediğimiz bu çağda, Yönetim Kurulu’nun argümanı, "Galatasaray ilkeleri"ne de karşı çıkmak olanaksız ama, ya futbolcular dönüp sorarsa:
"Boşa mı çiğnedim bu yalan dünyayı"?..
Ve şöyle geriye dönüp bir bakarsa; şampiyonluklara, UEFA ve Süper Kupa’ya...
Der mi acaba:
"Ankara’da yakın benim künyeyi."
Galatasaray’ın "hak ve hukuk" anlayışı kendi işi; kimse karışamaz... Ancak genel uygulamaya uymadı.
İşin kötüsü, "içtihat" olması.
O zaman ne futbolcu kalır piyasada ne hoca...
Hepsi krize toslamış medya mensuplarına dönerler; ya parasız, ya da sokakta.
Siz hiç polis nezaretinde soyuldunuz mu?.. Katana gibi beygirler ayaklarınızı çiğnerken, üzerindeki polisler copu ense kökünüze indirmeğe çalışırken ve kudurmak üzere polis itlerinin dişleri ile baldırınız arasında santimler varken, cepleriniz boşaltılıp telefonunuz, hüviyetiniz mektep oldu mu?..
Bizim oldu...
Hani öyle pahalılığı protesto ederken, kayıp yakınlarımız için dikkatleri çekmeye çalışırken, "geçinemiyoruz", "adalet istiyoruz", "temiz toplum" falan gibi "bölücü, anarşik, hain" (!) eylemler koyarken de değil... Bir elimizde biletlerimiz, diğerinde basın kartlarımız ile basın tribününe girmeye çalışırken.
Hem de Başkent’te...
Ankaragücü - Galatasaray maçından önce...
On dakika evvel içişleri eski bakanının sıktığı elimle, polisin üzerimize sürdüğü atı itmeye çalışıyordum o anda. Basın tribünü ile aramızda 10 metre kalmıştı ama, atlı polisleri geçebilirsek, bizi ağır tahta barikatlar karşılayacaktı. Onu aşabilenlerimizi, kayışlarını koparmak üzere havlayan kurt köpekleri ve kayışın öbür ucundaki memurlar bekliyordu. Bu sırada dert anlatmaya çalışan Ankaralı meslektaşlarımızdan bazıları coplanıyordu.
Başkent polisi kararlıydı ve bizi stada sokmayacaktı. Başbakanlık önüne tanker parkeden şoförden beter durumdaydık ve Meclis’in yanındaki parkta kendini asan simitçiyi çok iyi anlıyorduk artık.
Her ne hikmetse atlar yankesicileri ezmiyor, köpekler ısırmıyordu. Onların barikatı aşmak gibi bir sorunları da yoktu ve harıl harıl çalışıyorlardı polislerin gözü önünde...
Bizim grup, o sırada maçı seyretmeye gelen bir polis şefini makam arabasını içeri almak için aralanan barikattan sıyrılmayı başardı. Bunda bizi hafifleten yankesicilerin de büyük katkısı vardı. İtler ve itişmelerden kurtulanlarımız stada ulaştı...
Ama o da ne?.. Tribünlerin ancak yarısı doluydu. Demek ki, bu karambol, aşırı kalabalıktan da kaynaklanmıyordu.
Peki neydi?
Polisin bir antrenmanı mı?.. Maç mı?.. Ne şampiyonu olmaya çalışıyorlardı?..
Hücumda hiçbir eksikleri yoktu. Defans ise Majino hattı gibi kurulmuştu. Orta alandaki polis arkadaşlar, görevlerini hatasız uyguluyor, hocalarının bir dediğini iki etmiyordu. Tam saha pres ile bizi alana gömüyorlardı göz göre göre. Zaman zaman adam markajına dönüyorlar, biraz da sert oynuyorlardı.
Çaresiz, golü attılar...
Ama polis ile basın mensupları arasındaki bu maçta hakem yoktu.
Karşılaşmayı anlattım...
Lütfen, sizler hakem olun sayın okurlar.
"Beşiktaş dörtlü defansa geçtiğinden beri yaptığı 6 müsabakayı da kazandı".
"Galatasaray üçlü santrfor ile oynadığı Erzurumspor ve Ankaragücü karşılaşmasından galip ayrılamadı".
Fenerbahçe için böyle bir istatistik yok. "O aynı taktik, kadro ve plan ile iki kere oynamadı".
Rüştü’ye bak Fenerbahçe’yi anla!..
O ne zaman sakatsa, takım tepetaklak durumda.
Acaba Rüştü sakatlandığı için mi Fenerbahçe zor durumda?..
Yoksa takım tepetaklak olunca mı, Rüştü’nün "hastalığı" nüksediyor...
Günahı boynuna.
Bu sefer Trabzon’da çıktı "mikrop" ortaya...
Fenerbahçe Başkanı ile, eski Trabzonlu Abdullah’a küfür, gırla...
Yazık... Çok yazık...
En acısı da, "Trabzon uzmanı" bir adamın kekeledikleri:
"Küfür her yerde var Türkiye’de"...
İşte küfürbazlara adres...
Küfür edilmeyi hak edenler, mazereti kendinden menkul, "o ve onun gibi tatlı su yalakalarıdır".
Atış serbest...
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, canlı yayına bağlanıp Futbol Şubesi eski sorumlusu Selim Soydan’ı tersledi.
Mesele, Soydan’ın Trabzon’da "yaşandığı iddia edilen bir durumu" dile getirmesiydi.
Yıldırım düzeltti:
Soyunma odasına girdiğinde Denizli odayı terk etmemişti ve yönetim sonuna kadar Hoca’nın arkasındaydı.
Aslında tam tersi olsaydı da, kimse Aziz Yıldırım’ı suçlayamazdı.
Bu olay bir "dedikodu" bile olsa, ne çıkaran, ne nakleden, ne de inanan haksızdı.
Ve dün, Denizli kazandı... Yani Denizlispor...
Önce Denizli’ye sonra Allah’a emanet edilen takım ise, yerli kupadan da elendi.
Ben inanıyorum ki, Başkan Yıldırım’ın fikri değişmedi...
Ve son güne kadar değişmeyecek.
Asıl soru şu; "o son gün hangisi"...