Üç şık var: Beşiktaşlı yöneticiler, Güney Kore'de düzenlenen Barış Kupası adlı turnuvaya katılmayı kabul ederken arkasında Moon Tarikatı olduğunu ya bilmiyorlardı... Veya Turnuvayı Moon Tarikatı'nın organize ettiğini biliyorlardı, fakat bu global organizasyonunun ülke çıkarlarımıza ters düşen misyoner faaliyetlerinden habersizdiler.
Ya da, her şeyin farkındaydılar da para tatlı geldi ve belki kimse uyanmaz kurnazlığına saptılar.
Her durumda berbat bir iş yaptılar. Beşiktaş'ı dünyaya açma misyonu ile küresel misyonerlik tuzağına düşmek çok ayrı şeyler.
Ama daha da berbat olanı, bir yöneticinin çıkıp "Turnuvayı kimin düzenlendiği bizi ilgilendirmez, aldığımız paraya bakarız" demesiydi.
O yönetici, Moon Tarikatı üyesi olamayacağına göre; durum, zafer sarhoşluğunun sağduyuda yarattığı tahribatın büyüklüğü ile izah edilebilir ancak... Daha kestirmesi megalomani. Amiyane tabiri ile şımarıklık.
İlk üç şık, Beşiktaş'ın yüzüncü yılda yaşadığı mutluluğu bozmamak hatırına "beşer şaşar" çerçevesinde değerlendirilip, atılan geri adımla fazla dillendirilmeyebilirdi.
Ama, kazandığı şampiyonlukla, Diyanet'ten Dışişleri'ne kadar ülke politikalarını, istihbarat raporlarını, İçişleri takibatlarını hiçe sayma hakkı olduğunu düşünen yönetici tipinden ne Beşiktaş'a fayda gelir ne ülkeye.
Kendilerini futbola meraklı "yerli" tarikatlarımıza havale ediyorum. "Bunların" hakkından "onlar" gelir.
Bazı sorular vardır ki, zamanını, yerini, sorduğunuz adamı iyi ayarlayamazsanız aklınızdan şüphe edilir.
Mesela; "Fransa Milli Takımı'nı Paris'te yenecek miyiz ?"
Bu soru "dün" ne kadar saçmaydı. Beş - on sene önce, bu tip uçuk fikir sahiplerinden kan ve idrar örneği alınır, beyinlerini etkileyen yasak maddeler aranırdı.
Bugün "Paris'te kaç atarız" diye sorma zamanı... Yani "zaman" tamam. Peki "adam"?.. Kime soracaksınız?.. Milli Takım'ın teknik, taktik ve felsefi patronu Şenol Hoca'ya değil mi?
İşte şimdi yandınız!
Sayın Şenol Güneş'ten yanıt yerine ancak Fransız Demir Yolları tarifesini alırsınız... Biraz da şikayet... Ve nihayet; İzmir Marşı eşliğinde klasik medya sitemleriyle ensenize bakarak uzaklaşırsınız.
Tabi sorunun yeri de önemli.
Birikimimiz vardı
Dün, yolda bana aynı soruyu soran dostuma "İstersek" deyip yürüdüm. Belki de alındı. Oysa bu kelime Dede Korkut masalları kadar makaleyi özetleyen bir saptamaydı.
Artık istersek kazanıyorduk Milli Maçları.
Rakip kim olursa olsun, önemli olan bizim havamızdı. En kötü oynayıp, en ağır yenilgiyi aldığımızda bile kazanacak potansiyelimiz, malzememiz ve birikimimiz vardı.
Kayıpların muhasebesi rakibin becerisi ile değil de kendi hata ve sevaplarımızla yapılmaktaydı.
Yıllarca "zeka özürlü" şüphesi yaratmamak için soramadığımız sorular, neredeyse "zaman aşımına uğradı" ve her türlü kupayı almak karşımızdakilerin kalibresine değil de bizim isteğimize kaldı.
Bu akşam, adam, yer ve zaman uygun... İstek önemli.
Lütfen panik yaratmayın!.. Fenerbahçe Başkanı sayın Aziz Yıldırım'ın Şubat'ta veda etmesi ihtimal dahilinde değildir. Şayet oturup düşünürseniz, bu gerçeğe ulaşmak için köstebek falan da lazım değildir.
Bir kere kendi beyanı var; "Gidiyorum diyeceğim, yalvaracaksınız" diye. Yani planlar "kalmak" üzerine. Ya "tapınılarak" kalmak, ya da "mecburiyetten" bırakılmamak... Ama ana fikir; aynen devam.
Hem sırası mı şimdi? Ne var ki? Olası Marmara Depremine bile hazır olan Fenerbahçeliler için bunlar problem mi?.. Ben şahsen Sayın Yıldırım'ın "sonuna kadar arkasındayım".
Fenerbahçe'nin muhasebe kayıtlarından gelen ipuçları da aynı şeyi teyid etmektedir. Ödenmeyen borçlar ve Mart sonrası vadeli harcamalar ile Sayın Yıldırım, kendisine veda etmek için sabırsızlanan her Fenerbahçeli'yi iki kere düşünmeye davet etmektedir.
Bu "ağlayan ayva"... Bir de "gülen nar" var...
Şubat'a kadar, bir de bakarsınız Fenerbahçe yeniden üç büyüklerden biri olmuş!.. Daum bayan arkadaşıyla barışmış. Ortega dönmüş. Serhat, fikir ve fizik sakatlıklardan kurtulmuş. Bomba gibi transferler Şükrü Saraçoğlu'nda kombine bırakmamış.
Her durumda Sayın Yıldırım'ın Şubat'ta veda etmesi muhtemel değildir.
Lütfen panik yaratmayın. Kaderinize katlanın.
Fenerbahçe'ye Fransa'da harikalar yaratan, ABD ve Brezilya maçlarında gole izin vermeyen Galatasaraylı Bülent'i tavsiye ediyorum. Alın Bülent'i koyun kaleye, golü unutun.
Ne o, beğenmediniz mi?.. 37 yaşındaki Ed De Goey'den iyidir. Çöpsüz üzüm arıyorsanız siz de Rüştü'yü satmasaydınız kardeşim.
Süreyya Ayhan, Avrupa Milletler Kupası'nda milli mayosunda bulunmayan Ay - Yıldız'ı görmek isteyenlerin kalbine bakmasını istemiş.
Aferin... Süreyya da zamana uydu.
Evli hocasına aşık olduğunda "kalbimi boşverin, piste bakın" diyordu.
Yasaklar, toplumsal damar sertliğimizin göstergeleridir.
Ne kadar kılcala inerse o kadar tıkanmışız demektir.
"Kriz" kaçınılmaz olsa da, biraz daha yaşamak için uyduruk önlemler denemek ise bıçak altına yatma cesareti olmayanları iyileştirmez; sadece süründürebilir.
Yeni sezonda hakemlerimiz kamu görevlisi sayılacakmış ve bu sayede saldırılardan korunacakmış. İyi fikir!
Yöntem işe yararsa, alışverişe çıkmış ev kadınlarımızı da kamu görevlisi sayarak kapkaçtan koruma ihtimali belirir.
Olmadı; hakemler geometrik büyüyen Diyanet kadrosuna alınsınlar... Hiç olmazsa tüm formaliteler sahada halledilir.
Spor adına "küçük", ancak kadrolaşma ve particilik adına "dev" bir adım daha...
Gençlik ve Spor Vakfı da vekil genel müdürün denetimine geçti ve vakfı kuran, sıfırdan yücelten başkan Feyzullah Zeren, nedeni bilinmeyen bir şekilde teşkilatın "demokratik oylarıyla" kapıya kondu.
Yetmedi; geçen haftaki Ters Köşe'de Alevi olduğunu yazdığım için hakkında soruşturma açıldı.
Herkesi kutlarım!..
İlk başta din ve mezhep ayrımcılığından nefret eden sayın genel müdür vekili Sayın Mehmet Atalay'ı. En hızlı, en pervasız, en planlı genel müdür vekili olarak, temposu ve ikna kabiliyeti inanılmaz. AKP kendisiyle gurur duyuyor olmalı.
Yalnız, sporda Alevi - Sünni değerlendirmesini ben hayatımda ilk kez kendisinden duydum ve bu konudaki demokratlığını bildiğim için Feyzullah Zeren'in Alevi olduğunu yazdım. Nasıl soruşturma açtırıyormuş, anlamadım.
Özel emirler
Sonra, kovulmalarını geciktirmek için inanılmaz bir süratle yeni hükümet ile kadrolarına uyum gösteren spor teşkilatı il müdürleri ve personelini tebrik ediyorum. Bundan sonra da genel müdürün "özel" emirlerini harfiyen yerine getirirler ve birkaç arkadaşlarını daha "kurban" verirlerse belediye seçimlerine kadar koltuklarında oturacaklarını müjdeliyorum.
Sakın vicdan azabı falan çekmesinler. Atatürk "zeki, çevik ve ahlaklı" olmalarını sporculardan istemişti, teşkilattan değil.
Son tebrik de kendime. "Oy"ların satılıp kiralanamayacağını, emanet verilemeyeceğini, emirle değiştirilemeyeceğini düşünecek kadar naif bir dinozor olduğum için.
Dinozorların da ot yiyeni, et yiyeni, hatta haram yiyeni bile var; değil mi?
SPOR
BU KEZ FİNAL OLSUN
At yarışları
Avrupa Ligleri
Kunter de gitti
2. LİG puan durumu
Zaza, NBA seçmelerinde
Voleybolda zorlu kura
HERKES KATILIYOR
ORTEGA ZAFERİ
RIVALDO BOMBASI
GÖKDENİZ'E ŞARTLI İZİN
Sürgün yeri TÜRKİYE
ZİRVEDE ATEŞ DANSI
Venus zorlanmadı
Süper Lig aklanıyor
Haber turu...
Moon Tarikatı ve BJK