Size komik bir şey söyleyeyim mi?.. Gazetecilik, eskiden kamu yararına bir meslek olarak da tanımlanırdı!..
Ne gazetecisi olursan ol, kural aynıydı.
Korumak, kollamak, gözetmek zorunda olduğun halktı.
Yani, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş yararına yazmak, birilerine yaltaklanıp, birilerine kin kusmak, kişisel ün ve servete ulaşmak için eksantrik numaralar yapmak, bırakın makbul olmayı; ayıptı...
"Kamu", bu çizgiyi gözü gibi korur, yağcılık veya egoizmin kokusunu aldığı anda, adamı buruşturulmuş müsvedde kağıdı gibi yapardı.
Gazeteci "sorunlu" değil sorumlu; kamu da kamuydu.
Yaa... Masal gibi değil mi?..
Geçen hafta açıklanan İngiltere milli maç bilet fiyatları ve devamındaki olaylar hatırlattı bunu bana.
Malum, federasyon maçın "mana ve ehemmiyetini" nakite çevirmek için 140 milyon gibi bir fahiş etiket koymuştu bilete.
Birden, "masal" tekrarlanır gibi oldu...
Mesela Fanatik'te "140 Milyona Bilet Mi Olur Sayın Başkan" manşeti vardı. Erdoğan Şenay ağabeyimiz, Milliyet'te "Büyük Yanlış" başlıklı yazısıyla yerden yere vurdu, halkı sağmal inek yerine koyanları.
Eskiden, ne bir federasyon başkanı bir milli maçı liberal ekonomi olanaklarıyla değerlendirip, asgari ücretin çeyreği kadar fiyat belirlerdi, ne de bu tepkilerden sonra takma sakalsız sokakta gezebilirdi.
Devir değişmişti. "Pişkin" bir yanıt geldi Sayın Ulusoy'dan:
"Olur kardeşim"!
Neyimiz eksik
Başkan, İngilizlerin bir maçta topladığı 4 trilyonluk hasılatı örnek göstermekteydi. Sahi, "bizim onlardan neyimiz eksikti", para dışında?..
23 Ağustos tarihli Fanatik'te, Haber Müdürü Hakan Can, tek tek anlattı "kıtlık stokçusu" mantığının kamusal zararlarını.
"Avrupa'da insanlar işsizlik sigortasının yüzde sekizi ile maça giderken siz bir aileden 230 milyonluk asgari ücret isteyemezsiniz milli maça girebilmek için" dedi.
Tıpkı eski günlerde olduğu gibi, medya halka sahip çıkmaktaydı.
Geçen akşam Hakan Can'a sordum... "Bilet skandalını en çok sen kanırttın. Var mı bir gelişme?" diye...
Can'ın yanıtı masalı en güzel yerinde kesti.
Federasyon kulağının üstüne yatmış, asgari ücretliler ise azami ilgisizliğini sürdürmekteydi. Gündem akıp gitmiş, Başkan'ın uçağına binenler de "bana ne canım" yaklaşımındaydı.
Artık ne gazeteciler sorumlu, ne de kamu kamuydu.
"Kötü"ler kazandı
İngiltere milli maçı bilet fiyatı, insanlık adına çok küçük, ancak insanlarımızın gittiği berbat yöne doğru kocaman bir adımdır.
Türk insanı, sinsi ve sistemli bir tuzağa yakalanmış, elinde varoluşunu belgeleyecek futboldan başka bir şey bırakılmamıştır. Sporu, futbol seyirciliği ile sınırlandırılmış dar gelirli tüketici kalabalığı, bu bağımlılığı yüzünden maçlara gidemeyecek faturalara muhatap kılınmış, maçı TV'den izlemesi bile etiketlendirilmiştir.
Her uluslararası maçta duaları istenen halkın, artık parası da istenmektedir.
Şu anda çözüm, kahvehanelerin camları, elektronik mağazalarının vitrinleridir. Kalabalıklar arttıkça bu kaçamaklar da ücretlendirilecektir.
Seven bedel ödeyecek, ödeyemeyen uzaktan sevecektir.
Futbola aşık edilen insanlara artık bedava su bile yoktur. Buna futbol aşkı denilmektedir. Bu aşk tek taraflıdır. İyi niyeti istismar etmeye dayanmaktadır. Çıkar kokmaktadır. Bu aşk olamaz. En kibarından "kullanılmadır".
Son kullanma tarihi hızla yaklaşırken, hem halkın samimi duygularını, hem de "vatan", "millet", "bayrak" sözcüklerini sıklıkla kullananlar, bu ülkedeki pozitif duyguları en çok zımparalayanlardır.
Masalda "kötü"ler kazanmıştır.
Beşiktaş'ın "yandan çarkı" İbrahim, "bizlere" sitem etti... Lafa "spor yazarlarımızın gözüne giremiyoruz ama" diye başlayıp, kendini aynı mevkide ofansif ve defansif özellikleri olan Roberto Carlos'dan sonra ikinci sıraya yerleştirdi.
İbrahim bu sefer çok ileri gitti.
"Bizim" Roberto Carlos'u beğendiğimizi kim söyledi?.. Hele gelsin bakalım üç büyüklerden birine... Ortega'yı bile yiyip hazmetmiş tecrübemizle, bak onu neye çeviririz.
Sen keyfine bak; medya sana torpil bile yapıyor aslında İbrahim...
Kanunlar yapılırken, kurallar yazılırken itiraz edeceksin, itirazın varsa.
Adam yazmış duvara asmış;
"Olay çıkaran seyircinin takımı saha kapatma cezası alır".
Doğrudur... Ağırdır, berbattır... Lakin, yazılıdır. Biline biline yapılmıştır. Suçlular arasında en günahsızı, cezayı kesen kadıdır.
Mesela UEFA diyor ki, "gelecek sezon borçlu kulüpler küme düşecek".
Küme düşmek ne demek?.. "Müebbet" ile "idam" arası bir şey.
Parası olmamak, kavga döğüşten ağır bir suç mu?.. Ama kural bu. Yenisi yapılana kadar sesini çıkaramazsın.
Denilebilir ki, deplasmanda Fenerbahçe'ye uygulandı.
Doğrudur... Ayıptır, günahtır. Lakin Fenerbahçe'ye uygulanması değil, diğerlerine uygulanmaması.
Ortada varsa bir kural, ağlamak göze zarar.
Umulan odur ki, kızgınlık geçtiğinde başta Fenerbahçe olmak üzere tüm kulüpler kendilerine trilyonluk zararlar veren, belki de takımı yolundan eden "gerçek suçluları" aramaya başlarlar. Aslında çok aramaya da lüzum yok. Tribünde bir avuç insan, onlara kol kanat geren yöneticiler ve bu mazoşist ittifakın yeşerdiği sistem.
Korkulan odur ki, sistem böyle gelmiş böyle gidecek. Tahkim için tahkimata girişilecek. Yöneticiler kavgayı Federasyona doğru yönlendirip olay çıkaranları perdeleyecek ve kendileri de Fenerbahçe için mücadele veren kahraman ilan edilecek...
Adnan Şenses, Başbakan'a söylediği şarkılardaki "meyhane"li bölümleri değiştiredursun, Başbakan'ın bürokratları da İstanbul'daki spor tesislerine çakılmış şükran plaketlerini ya söküyor, ya kamufle ediyor.
Burhan Felek Tesisleri'ndeki İl Müdürlüğü hizmet binasına emeği ve parası geçenlerin listesi "yerleşim planı" ile örtülmüş durumda şimdi.
3 Milyon dolarlık Beylerbeyi Stadı'nı 140 milyara mal eden işadamı-bürokrat-halk dayanışmasının sembolü taş anıt, yerinden sökülüp atılmış.
İkisinde de yer alan ortak isim Vedat Bayram olduğu için, İstanbul eski il müdürünün komşuları panik halinde... Ya apartımanın kapı zilindeki "Vedat Bayram" adı yüzünden semtin suları kesilirse?
Espri yapmıyorum... Yeni kadroların sistemli ve aralıksız adımlarının ülkeyi yeniden dizayn ederken işi ne kadar ileri götürebileceğini herkes gibi ben de bilmiyorum.
Ama şundan eminim... Artık spora, sporcuya, tesise, altyapıya çıkar gözetmeden kaynak aktaracak olanları bulmak çok zorlaşacak. Görev ve yetki sınırlarını sporun lehine zorlayan bürokratlar kalmayacak. "Adımı yaşatayım" diyen varlıklı insanlar, ya işhanı yapmak zorunda kalacak, ya çocuk...
Bu koşullarda para ve emek bulunur mu?
Merak ediyorum, "vefasızlık" haram mıdır mekruh mu?
SPOR
Aslan, kral dairesinde 0-3
At yarışları
Avrupa Ligleri
'Sürprizlerin takımı'
2. LİG puan durumu
Hidayet dikkat!
Filede bileti kaptık
Kartal'ın acelesi var
Overmars çıkarması
Haydi hayırlısı
Kriz rafa kalktı
Agassi'den müthiş start
Yazıcı evinde kükredi
İşler iyice kızıştı
Haber turu...
No risk
Müstehcen bir aşk masalı
Çok kolay oldu