Galatasaraylılar yakınıyor: "Pres yok"
Fatih Terim’in şikayeti, tam tersi: "Press var".
Press, basın, medya, adı her neyse; yazdıkları, söyledikleri "kasıtlıymış" Fatih Hoca’ya göre.
İnsanlar o eski günlerdeki gibi dar alanda agresif oyun istiyor. Fatih Terim ise geniş sütunlarda sükunetli bir sabır. Tribünler ofansı özlüyor, Terim defanstaki "yandaş" kalemlere prim veriyor.
Brugge, buruş buruş etse de, Ali Sami Yen’in içinden Lokomotif geçse de, geçmiş günlerin hatırına, diline, kalemine hakim olacaksın.
Neden olmasın!..
Emeksiz, sabırsız bir "ithal ürün" değil Fatih Hoca, taraftarlık uğruna öyle kolayca harcayalım. Ama Ters Köşe’den naçizane bir tavsiye, asıl gönüllü yağdanlıklarını susturmalı Terim...
Onlar her koşulda methiyelerini devam ettirdikçe ve hüzünlü sonuçların sebeplerini transfere, parasızlığa, futbolculara, hakeme, şansa yükledikçe, hem teknik bağlamda her işin sorumlusu Fatih Terim’e hakaret ediyorlar, hem de taraftarlık güdüsüyle hırpalamak için fırsat kollayanlara argüman yaratıyorlar.
Press varsa, gerçekler için; olgunlaşmamış takımı, lezzetsiz sonucu, ezip büzüp yağ çıkarmak için değil.
FFDK Başkanı Talay Şenol, Galatasaraylı Felipe’ye verilen ve Fenerbahçe maçında oynamasına engel olan
üç maçlık cezayı savundu:
"Aslında dirsek atmanın cezası 4 maçtır"
Bu nasıl bir seyyar satıcı mantığıdır...
Niye üç maç verdiniz o zaman, madem dirsek dört maçtı?...
Tamam... Siz Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en istikrarlı yönetimisiniz. En iyi transferleri siz yaptınız... En kral hocaları siz kaptınız... Teknik adamın kalitesini en iyi siz anlarsınız... En sağlam desteği siz verir, en büyük sabrı siz gösterirsiniz.
Dörtbuçuk yılda yedi hoca değiştiyse eğer, bunun nedeni siz değilsiniz.
Keza sekizinci değişiklik için de kimse sizi suçlamayacak. Sadece kafalarda, gönüllerde bitmiş bir ilişkiyi resmileştireceksiniz.
İsterseniz gelecek sezona "ilk dört hafta kahramanı" Ersun Yanal ile başlayın... İlk yarıyı arap atı gibi sonradan açılan Samet Aybaba ile tamamlayın. Araya iki yabancı teknik direktör ile Güvenç Kurtar’ı sıkıştırıp sezonu Yılmaz Vural ve şovlarıyla noktalayın; kimse "neden" diye sormayacak.
Yeter ki, tüm Türkiye’de sadece yönetim kurulu koltuklarında oturan sizlerin "deha"sından emin olduğunuz Sayın Lorant ile Fenerbahçe arasındaki kan uyuşmazlığını sonuçlandırın.
"Enöler size yakışıyor... En büyük itirafı da yapın:
Bugün Panathinaikos’u, yarın Galatasaray’ı, öbür gün Beşiktaş’ı da yenseniz, bu kaostan istikrar çıkar mı?
NOT: Siz yine de "komşu"yu yenin.
Küfüre engel olabilmek için Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçında seyircilere broşür dağıtan İlhan Cavcav’a helal olsun...
Ama 25 yıllık bir kulüp başkanını kendi ölmüş ana babası ile, Başkent’e gelen misafirlerini hakaretten korumak için bu yöntemlere mahkum eden kadere lanet olsun.
Utanç verici bir durum... Ne yazık ki, bir spor müsabakasının kazasız, belasız, cezasız bitebilmesi için böyle ilginç icatlar gerekiyor artık.
Felaket kehaneti, reyting garantisi olduğundan değil, şifresini çözdüğümün "tecrübe kitabı" maalesef öyle diyor!..
Atroskopik yıldızımız İlhan Mansız’ı "üç vakitte" ağır bir "ishal" bekliyor.
Neden mi?..Çünkü, ummadığı kadar "teveccühe mashar olup", hazırlıksız yakalanan her "önemli adam", hesap zamanı bu hastalığın pençesine düşüyor.
Gördünüz; Malatyaspor galibiyeti ile Beşiktaş’ta yeni bir balayı dönemi başladı ve Ümraniye Tesisleri, İzmir Fuarı’ndaki Japon standına döndü geçenlerde.
Televizyondan izliyorum, çünkü ben de kendime giriş yasağı koydum... Bir ara kamera Beşiktaşlı futbolcuları gösterdi; şaşkın anaokulu öğrencileri gibi birbirlerine sokulmuşlar, kaçamak endişeli bakışlarla Japon kızların çekik gözlerindeki anlamı çözmeye çalışıyorlar. Oysa konuklar, kulüpten kasa fişlerini alıp İlhan Mansız’ı dikizlemeye gelmişler. Antrenman bahane...
Menajer, memnun... Nakit "yen" ümidiyle Lucescu’nun da onayını almış, Japon kızları antrenman sahasına konuşlandırmış. Uzakdoğulu cins - i latifin bu talebi sürerse, yakında İlhan Mansız’ı siliple antrenman yapmaya zorlarlar belki de.
Çocuk darphane gibi; dokunulmazlık elde etmesi doğal. Gece cipiyle "gazeteci ezmece" oynuyor, ertesi gün, "basın mensupları da kenara çekilselerdi" denilebiliyor. Ezdirmesinler kendilerini...
Medyaya gelince; uğradığı aşağılanmayı kırk yılın başı toplu olarak protesto edebilen ve İlhan Mansız’a minik de olsa bir ders verme ihtimali beliren durumda, bazı meslektaşları "grev kırıcı" gibi çalışıp ünlü futbolcuyla "derin" röportajlar yapıyor.
Bu koşullarda "yıldızın ne zaman kayacağını" tahmine bile gerek yok aslında. Sonuç belli; hangi canlı bu kadar ırgalansa "ishal olur".
NOT: Beşiktaş’a İspanya’da başarılar.