İnanç fırtınası

8 Ekim 2012

Kadıköy’de futbol şöleni halinde geçen derbide, Fenerbahçe müthiş bir tempo yüklemesiyle adeta silindir gibi ezip geçiyordu ezeli dostu ve rakibi Beşiktaş’ı.
Futbol oyununda, ikinci bölge dediğimiz orta alandaki Fenerbahçe üstünlüğü hiç tartışılamazdı Kadıköy’deki unutulmaz gecede. Baroni, Caner, Meireles, Kuyt ve özellikle Gökhan’ın inanılmaz sağ kanat bindirmeleri yarışmanın zevk çıtalarını yükseklere taşıyor ve Fenerbahçe yeniden doğmanın haykırışlarıyla oynuyordu sahasında...
Sow’un geçmiş maçlardaki kaçırdığı inanılmaz son vuruşlar özürlüsü kabahahatleri şık rövaşata golünden sonra taraftarlarca da hayretle karşılanıyor ve Sow’un bir af dilekçesi olarak yorumlanıyordu, belki de...

Peki sarı-lacivertli formada üst düzeydeki iki maç üst üste yaşanan bu inanç fırtınasını nasıl anlayacağız ve yorumlayacağız, diye sorarsanız fikrimizi sunalım sizlere...
Alex’in, Aykut Kocaman ile yaşadığı camia ve başkana kadar sıçrayan çekişme, kaçınılmaz ve acil kararla sonlanınca takımda yabancısı ve yerlisiyle oyuncuların akılları başlarına geldi ve herkes yeniden işbaşı yaptı, sadece... Beyler her yıl milyonlarca ‘Euro’yu cebe atacaklar, sonra da twitter veya basın yoluyla laf

Yazının Devamı

İlaç gibi geldi!

5 Ekim 2012

Fenerbahçe Almanya’da son haftalardaki kötü oyunlarına bir son vermek, Alex’li dedikodulara da hayli sıkılmışlığını haykırmak için oynamaktaydı sanki...
Alman Ligleri’nde sıradan bir takım olduğu bilinen Mönchengladbach’ı yenmek bir zafer mi sayılmalıydı sarı-lacivertli takım için? Tabiki hayır...
Ancak beklemediği anda yediği pis bir gole rağmen bozulmadan maça sarılan, hareketli pas döngüleriyle ve dikine oynama temposuyla rakibine sürekli bindiren bir Fenerbahçe’yi seyrettikten sonra bu galibiyete sevinmek hayli keyif verici olmalıdır sarı-lacivertli taraftar kitlesi için...
Cristian’ın serbest vuruştan köşeye astığı enfes golü bize geçmiş sezonu hatırlatan bir “Baroni klasiği” gibi geldi görüntülerde... Meireles’in oynadığı haftalarda ortaya koymakta zorluklar çektiği “takıma, formasına ısınmışlığı” ve dünkü çalışkanlığı Almanya’daki deplasman maçında hem gözleri okşuyor hem de galibiyet sayısını gündeme getirmekle bu transferin gelecek oyunlarda daha da gelişip zenginleşeceğinin işaretlerini taşıyordu yarışmada...
Fenerbahçe’nin geçirmekte olduğu futbol dışı sıkıntıları ile yarışma psikolojisine ilaç gibi gelen gol yaratıcIları Cristian, Meireles ve Kuyt’un yanında

Yazının Devamı

Yazık bu takıma

30 Eylül 2012

Fenerbahçe’de haftalardır süre gelen Alex mi, Aykut Kocaman mı çekişmesinin nedenli gereksiz ve suni bir mesele olduğu dünkü sonuçla açıkça ortaya çıktı bence... Yani bana mazimdeki Kasımpaşa kalitelerini hatırlatan dünkü “Yeni Kasımpaşa” karşısında Fenerbahçe’nin anlatılması gereken artıları var mıydı? 70 metre civarındaki bir saha uzantısında 90 dakika boyunca “mekik dokurcasına” gidip gelen lacivert-beyazlı oyuncu kalabalığı karşısında rakibini önlemeye çalışan sarı-lacivertli futbolcular hücum fikirleri üretmeye zaman bulamayacak kadar çaresiz ve kendi kalelerini koruma adına uğraş veren özürlü taraftı yarışmada... Ehh, Fenerbahçe bu mu olmalı yani, böylesine çok önemli üç puan kavgalarında?
Orta alanda hazırlık paslarını düşünmeye dahi vakit bulamayan Fenerbahçe’ye karşın Kasımpaşa, Djalma ile sağ kanattan yaptığı derin çıkışlarla Fenerbahçe defansını sarsıyor, Kerem-Sancak-Ernst-Uche-Özer ile değişik bölgelerden yaptığı gol saldırıları ise hayli korku salıyordu sarı-lacivertli kaleyi koruyanlara... Yani aslı-astarı ile Kasımpaşa, Fenerbahçe’ye adeta nefes aldırmıyordu maçın ilk yarısında...

İkinci devrede Fenerbahçe Alex ve Stoch’un yerlerine Kuyt-Caner

Yazının Devamı

Şans mı şanssızlık mı?

25 Eylül 2012

Futbolumuzun iki dev takımı Fenerbahçe ile Trabzonspor Kadıköy’de oynadıkları 90 dakikada “kalite değerlendirmesinden o kadar uzakta idiler ki.”
Fenerbahçe de Trabzonspor da tempo yaratmak adına ortaya hiç bir özellik koyamıyorlar, klasik pas aldı verdileri içinde akıp giden zamanda adeta birbirlerinden “hata ikramı” bekliyorlardı... Gerçi önce Sapara, sonrasında ise Alex’in direklerde eriyen vuruşları zoraki de olsa bir umut gülümsemesi yaratıyordu taraftarlarında...
Sarı-lacivertli kadroda özellikle Sow’un son hareketlerdeki duyarsızlıkları taraftarları üzüyor ve kendi evinde oynayan Fenerbahçe’de yine Alex’ten başka aklı sadece oyunda olarak doğru toplar kullanan başka isimler gözlere batmıyordu doğrusu...
Trabzonspor’un bir kaç isimden mahrum olmasına rağmen özellikle ikinci yarıya hızla başlaması başta Sapara olmak üzere Alanzinho ve Halil’in orta alandaki süratli çıkışları oyuna biraz renk katsa da maç özet olarak vasatın üzerine hiç çıkamıyordu.
Vikinglere benzeyen saç traşlarıyla dikkat çeken yepyeni ve pahalı transfer Chelseali Meireles orta alanda öyle “özel işler” yapacak ve taraftarlarını ayaklandıracak bir futbolcuya gelecek adına da pek benzemiyor hani...

Yazının Devamı

Yazık

21 Eylül 2012

Fenerbahçe, Marsilya önünde tam bir Avrupalı takım meziyetlerini sergilemekteyken, Alex’in kenara alınmasının ardından yine liglerdeki Hababam Sınıfı haline dönüştü ve kazanmak üzere olduğu puanları hoyratça harcadı.
Oyuna büyük bir hızla girip Fenerbahçe’nin üzerine baskı kurmaya çalışan Marsilya’nın bu baskın taktiği sadece 10 dakika sürüyordu Saracoğlu’nda... Sarı-lacivertli kadronun önde Fransızların hızını kesip tam kullanma özelliklerini kendi yeteneklerine alması oyunun dönüm noktası oluyordu sanki yarışmada... Fenerbahçe’nin bir bütün halinde süratli oynaması ve bol paslı olarak sahanın her bölgesinde rakibine üstünlük kurması oyundaki sarı-lacivertli kadronun şık pozisyon gösterileri halinde içlerini ısıtıyordu tribündeki ve ekran başındaki heyecan içinde yaşayan taraftarların.
Orta alanda Caner’in tempolu oyunu da çok etkiliyordu takımı. Özellikle şahsi dalışlarla Marsilya defansına yüklediği korkularla oyuna hem renk katıyor, hem de attığı gol sayısı ile büyük bir moral yüklüyordu Fenerbahçe’ye.
Gerçi sarı-lacivertli formada Bekir’in özürlü hareketleri ve direklerde eriyen Marsilya’nın gol vuruşları doğal olarak korkularla dolu anlar yaratmaktaydı. Ama sonuçta

Yazının Devamı

Rütbeli futbolcular

17 Eylül 2012


Fenerbahçe, kendi sahasında olmasına rağmen deplasmanda oynamaktan da ağır bir 90 dakikalık yabancılığı yaşıyordu takım oyunu yaratıcılığında.
Yok takımdaki oyuncuların baştaki koşu hızları bilmem kaç kilometre olmalıymış da, düşünce ve paslaşma tempoları saniye, hatta saliselerle hesaplanmalıymış... Aykut hocam bütün bunları televizyonlarda anlatıp, batının ünlü takım ve şöhretlerini, rakamsal maharetlerini örneklemek kulaklara çok hoş geliyor da bir-iki gün sonraki lig maçını, yani dünkü Mersin İdmanyurdu’nu ben de Saracoğlu’nda seyrederek sizi anlattıklarınızla kıyaslamak doğrusu çok tersine gidiyor insanlarımızın.
Mersin İdmanyurdu’nun 7. dakikada attığı enfes golü bir yana koyalım. Çünkü dünyanın her yerinde böyle sürpriz vuruşlar ve kendi oyuncusundan gelen toplar her takımın başına gelebiliyor. Ama futbol oyununun diğer bütün bilimsel ölçeklerindeki üstünlüğü Fenerbahçe gibi bir takımdan önce ligin vasat sayılacak bir ekibi olan Mersin İdmanyurdu ortaya koyuyorsa o zaman sarı-lacivertli ekipte önemli sorunların olduğunu kabul etmemiz gerekmez mi?
Konu Alex meselesi değil. O, gördüğünüz gibi ayaklarında ne maharet varsa onları konuşturmak için çabalıyor. Ancak

Yazının Devamı

Şimdi başladık!

12 Eylül 2012

Milli kadronun Estonya önündeki kazanımına sevinmekle birlikte bir hayli de düşündürücü bulduk doğrusu sonucu...
Ay-yıldızlı ekibin başında hangi teknik grup görev alsa futbol oyununu yeniden ve kendileri keşfedeceklermiş gibi davranıyorlar nedense... Defanstan öne çıkışlarda bir telaş... Bir acelecilik... Nasıl da garip geliyor insanlara... Arda-Emre-Gökhan-Burak-Umut gibi usta ayaklar bile çabuk oynama adına korku içindeler sanki... Yani Hollanda önünde kaybedilen puanlar takıma büyük endişeler getirmiş sanki... Ayrıca ilk yarının sonlarında gelen Emre’nin golü şık ama bu tecrübeli kaptanın kontrolsüz sevinç gösterileri bile aslında “korkunun ayak sesleri” değil de neydi?
Neyse ki, ilk yarı gelen sayı ve Estonya’nın 10 kişi kalışı millilerimizi rahatlatmıştı devre arasında... İkinci 45’te derli toplu bir futbol rahatlığı sahayı sarıp sarmalıyor, takım tüm hatlarıyla huzurlu ve normal bir oyun gösterisini sergilemeye başlıyordu. Hele Umut’un kafa golüyle sonucu ve puanları garantiye alan millilerimiz hem tribünlere hem de ekranları başındakilere beklenen sükuneti sunuyorlardı.
Selçuk’un taktik gereği mi, yoksa Abdullah Avcı’nın maziyle hesaplaşmasından doğan bir mesele

Yazının Devamı

Sonuç can sıkıcı!

8 Eylül 2012

Milli Takımın yenilenmiş genç kadrosu Hollanda önünde göze batıcı özelliklerden hayli uzaklardaydı.
Evet, bu oyun bir deplasman yarışmasıydı... Milli oyuncularımızın Abdullah Avcı’nın istediği kıvamda beraberlik yaratıp “komple takım” zenginliğine ulaşması için doğal olarak zamana ihtiyaçları vardı. Ancak defans bloğumuzun daha 16. dakikada gelen kafa golüne seyirci kalıp arka direğe toplu halde şaşırırca bakmaları anlaşılır gibi değildi?...

Hollanda’nın iki-üç pasta kendi kanat uzantılarına derin toplarla çıkışlarına bizim çaresiz kalmamız hem üzücü hem düşündürücü değil miydi dersiniz?..

Tabii Hamit-Arda-Umut-Nuri gibi usta ayaklar gol yaratmak için çırpınıp durmaktaydılar yarış boyunca... Ancak orta alandaki etkisiz kalışımız ve Hollandalı kafalar ve ayaklar kadar çabuk ve keskin olamayışımız hüzün yaratmıyor muydu seyreden milyonlarda ve tribünlerde?...
Bizim sağ kanat savunmamızda Hamit hem defansif hem ofansif çıkışlarda elinden geldiğince çalışmaktaydı ama Hollanda’nın iki golü de bulduğu hem de hücum çıkışlarında ısrarla kullandığı kanat aynı bölgeydi. Yarışmanın en canlı ve gösterişli oyuncusu Sneijder ile Robben olduğuna göre o zaman Hamit’in önündeki arızalı

Yazının Devamı