Sıfır tolerans mı!

7 Haziran 2012

MİLLİYET ne güzel çarpmış suratlarına, “SIFIR TOLERANS“ manşetinin altındaki UEFA’nın yediği şike marifetlerini! Bir yıldır futbolseverleri maçlardan soğutan Türkiye kendi ayağına sıktığı kurşunların yarasından yürüyemez hale geldi adeta... Başlamış sezonun içinde kanun çıkararak uygulamaya sokan ve polisiye takiplerle şikenin varlığını ispat etmeye çalışıp, sonra da şaibeli tüm takımları aklayan bir başka UEFA üyesi ülke var mı dersiniz? Özgener federasyonu geçmiş ligi onayarak yani tescil ederek çekilmemiş miydi futbol aleminden? O zaman Aydınlar kurulunun, UEFA’ya koşarak, “Bizde şike var ne yapalım“ ihbarı yapmasının alemi neydi ki... Savcılar, hakimler muhtelif ihbar ve belgelere dayanarak davalar açmışlar, kişisel cezalar da bir bir açıklanmış ve açıklanmakta. Daha ötesinde istenen nedir ki...

Gördünüz işte Platini efendi yardımcısının başkanı olduğu İspanya Futbol Federasyonu’na nasıl kıyak geçmekte... 450 milyon euro borcun içinde kıvranan VALENCİA ile futbolcularına aylardır ödeme yapamayan MALAGA yine Şampiyonlar Ligi’nde. Durunuz daha bitmedi. İspanya 2. Ligi’ndeki CELTA VİGO-CORDOBA karşılaşmasında birinin La Liga’ya çıkması diğerinin de play-off grubuna

Yazının Devamı

Yazık, çok yazık...

17 Mayıs 2012

Fenerbahçe, Ziraat Türkiye Kupası finalinde hayallerine kavuşup kupa ile kucaklaştıysa eğer bu sonucu sahanın orta alan bölgesine olağanüstü hayat getiren ve maç boyunca enfes pas gösterileriyle gol kapılarını tek tek açan Alex ustaya pek çok şey borçludur.
Merak ederim... Alex daha ikinci dakikada Caner’e yaptığı enfes asistle gol perdesini ihtişamlı sonuca açarken Sayın Aykut Kocaman’ın vicdanı biraz sızladı mı, “Süper Lig finalinde ben ne yaptım diye?”
Devam eden oyunda Alex kaptan orta alanı nefis pas ustalıklarıyla süsleyip Cristian’a yine olağanüstü bir pası yaratırken bendeniz ekrandaki Fenerbahçe’yi değil Süper Final’deki hazin Fenerbahçe’nin kendi evindeki “ezik-büzük futbol yetmezliği”ne takılıp kalıyordum devamlı...
Bursaspor bilinen özellikleriyle yine de Fenerbahçe’nin Ankara gösterilerine karşı direnmekte, oyunu ele geçirmeye çalışmaktaydı özellikle ikinci yarıda... Ancak Alex - Caner - Gökhan yani Galatasaray maçında ilk on birde olamayanlar öylesine dengeli, anlaşmalı ve de üst tempoda oynuyorlardı ki, Bursaspor’un bu ahengi bozabilmesi sadece mucizelere kalmaktaydı... Tam tersine Fenerbahçe Kanarya’lar gibi şakımaya devam ediyordu Ankara’da... Alex’in

Yazının Devamı

Mükemmel strateji

13 Mayıs 2012

Asrın derbisinde açık ve net futbol gösterilerinin çok dışında sadece şampiyonluğun “ince hesapları” ile oynanmaktaydı tarihi Fenerbahçe-Galatasaray yarışması...
Galatasaray’ın kendi oyun alanında kurduğu beraberlik maksatlı “zaman geçirme tuzakları” tam da planlandığı gibi yürümekte, her pozisyonda işi ağırdan alarak “zamanı kemirme” talimatıyla oynayan Cim-Bomlu kadro maç boyunca bu anlayış içerisinde yorumlamaktaydı karşılaşmayı...
Fenerbahçe ise Galatasaray’ın bu defansif planlarını altedebilmek için boğuşmakta ancak organize hücum atakları yönünden zayıf kaldığı ve Trabzon maçındaki yarışmanın ahenkleri içinde hayal görmeye devam etmekteydi.
Alex’in ilk on birde yer almaması bize göre son derece yanlıştı. Çünkü Cristian’ın kötü gününde olması, Stoch’un sol kanatta sıkışması ve Bekir’in sağ kulvardan yaptığı çıkışların çok cılız kalması Fenerbahçe’nin gol bölgelerine girmesini ve gol pozisyonları yakalamasını adeta engellemekteydi... Ayrıca Galatasaray savunmasının Fenerbahçeli oyuncuları adam markajı ve alan markajı kavramlarında çok titizlikle kilitlemeleri maçtaki şampiyonluğa gidiş yolculuğunu Galatasaray lehine çevirmesiydi.
Bu arada Cüneyt Çakır’ın oyunun

Yazının Devamı

Sus-pus

7 Mayıs 2012

Trabzon, Trabzon olalı böylesine yüz kızartıcı bir yarışma oynandı mı oralarda merak ederim... Neydi yani... Fenerbahçe’nin olağanüstü bir titizlik ve futbol yetenekleriyle ortaya koyduğu yarışma bilinci neden böylesine ağrına gidiyordu ki Kamil Abitoğlu ve tribünlerin... Lanet olsun böyle futbol oyununa... Daha 5. dakikada Colman’ın tekmesini görmezden gelen Kamil Abitoğlu, sonrasındaki olayların ve özellikle de “Tribünlerin sürekli madde atma yağmuru” çirkinliğine göz yumması hakemlik anlayışı adına neyin ifadesiydi, anlamak öylesine zordu ki... Erken gelen Emre’nin golü Trabzon tribünlerini ve yarışmadaki bordo-mavilileri niçin böylesine “sınırsız hırçınlıklara” kilitliyordu ki? Aslında Abitoğlu gerekli anonsları yaptırıp “kural gereği ihtarları” yerine getirip maçın tatiline gitmemesi, 30. dakikaya kadar en az 3-4 sarı kartı ve kırmızıyı görmezlikten gelmesi koskoca birer “kural cinayeti” değil miydi? Böylesine bir MHK rezaletine on yıllarca futbol yönetiminin zirvelerinde olmuş bana çok ters geldi doğrusu, dün seyrettiklerim... Hele ilk yarıdaki uzatmaların son anlarında Zokora’nın Emre’ye salladığı inanılmaz tekmeye kırmızı kart çıkmıyorsa eğer yazıklar olsun böylesine

Yazının Devamı

Sözün bittiği yer galibiyet

4 Mayıs 2012

Derbi furyasının yaşandığı Süper Lig gecelerinden biri daha gündemdeydi son aylarını sürdürmekte olan tarihi İnönü Stadı’nda...
Beşiktaş’ın kendi evinde misafir ettiği Fenerbahçe liderliği yakalamak için galibiyet planlarıyla oyunda ağırlık kurmaya çalışmakta, siyah-beyazlı ekip ise Avrupa hesaplarıyla aynı gayenin, yani kazanmanın hırsları içinde ısrarla kovalamaktaydı gol kapılarını...
Futbol oyununda “iyi oynar görünmenin” pek işe yaramadığını hepimiz biliriz... İşte Fenerbahçe oldukça başarılı çıkışlarla ilk yarının önemli bölümünde Beşiktaş kalesini bir çok hücum çıkışlarıyla bunaltırken siyah-beyazlılar ani bir kontratakla ve Almeida’nın enfes kafa vuruşuyla yakalıyorlardı maçtaki galibiyet sayısını...
Golde Gökhan Gönül’e “niçin kale çizgisinin biraz önünde değildin” veya Bekir’e “kardeşim gol pozisyonunda bomboş dururken neden arkandaki Almeida’yı fark edip üzerine kilitlenmedin” diye bir sual açabilir misiniz? Hayır... Çünkü futbol hatalar oyunudur ve bu oyunun sorgusu ve sitemi olamaz... İşte, karşılıklı heyecan dolu anlarla geçen bir ilk yarı böylece tamamlanmaktaydı Dolmabahçe’de...
* * *
İkinci devredeki siyah-beyazlı ekip kendinden daha emin ve hücuma

Yazının Devamı

Volkan ve kırkayak Stoch

30 Nisan 2012

Senelerdir özlenen bir derbi terbiyesi ve futbol zenginliği maçın ikinci perdesinde ekranlara geliyor ve zevkle yaşanıyordu Kadıköy’deki göz alıcı yarışmada.
Kıyasıya bir stres paylaşımının sarıp sarmaladığı ilk 45’te oyundan görkemli bir futbol beklemek zaten yanlış olurdu bize göre... Öyle ya Fenerbahçe kendi sahasında oyunu sahiplenme adına aceleci davranıyor... Beşiktaş ise sezon boyu içinde yaralanmış onurunu kurtarmak ve de şöhretli ama köhne yabancılarının kendilerini göstermesi adına işi sıkı tutmaya çalıştıkları için oldukça gerilimli anlar yaşanıyordu Saracoğlu Stadı’nda... İlk yarıda 6 adet sarı kartın sırıttığı bir maçın ne tarafından baksanız futbol oyunu veya gol pozisyonu ustalıkları adına bir şey göremezdiniz.
Haaa Edu’nun Volkan ile yaşadığı ancak içinde zerre kadar kötü niyetin bulunmadığı üzücü sakatlık anında ve sonrasında Rüştü Kaptan’ın koşarak karşı kaleye gelmesi, Volkan kardeşini şefkatle sahiplenip sonrasında iyileşip ayağa kalktığını görünce de alkışlaması tribünlerdeki pek çok Fenerbahçeli’nin gözlerini ıslatan bir usta-çırak ilişkisi idi. Ve alkışlara layıktı doğrusu. Ayrıca ilk yarıdaki Fenerbahçe’nin sahipsiz kalışının teknik fotoğraflarına

Yazının Devamı

Kocaman kanunları

27 Nisan 2012

Fenerbahçe kupaya olan 30 yıllık hasretinin itici gücüyle de yorumlamaktaydı sahadaki Karabük yarışmasının 90 dakikasını...
Evet.. Yedek sayılabilecek bir kadro yapısıyla yarışmaktaydı sarı-lacivertli ekip... Karabükspor’un tek maçlık eleme faktörünün verdiği cesaretle de ortaya koyduğu direniş, oyunu renklendirmekle beraber Fenerbahçe’nin oyundaki üstünlüğü kolayca hissediliyordu. Aslında iki ekibin de “ya kazanırız eleriz-ya da uzatmayı yakalar penaltılara taşırız şansımızı” gibi şuuraltı düşüncelerine Fenerbahçe’nin özlenen golcüsü Semih 36. dakikada noktayı koyuyordu.
Mehmet Yıldız’ın kaçırdığı pozisyon Karabükspor’u anlık ümitlere taşısa da Fenerbahçe’nin yedek kulübesi takviyeli on biri oldukça güçlü ve yaratıcı bir yarışma temposu yaratıyordu Ankara’da... Özellikle Stoch ve Semih’in ardından Caner ve Cristian’ın yarattığı ustalıklı hücum figürleri maçı ve turu Fenerbahçe’nin koparması ihtimaline devamlı artılar yüklemekteydi yarışmanın hızla tükenen zaman diliminde...
Maçın ikinci perdesinde Fenerbahçe’nin oyuna daha da ağırlık koyarak yarışmayı sahiplenmesi bu önemli müsabakada süratle netleşiyor, sarı-lacivertli ekip gerek defansif kavramlarda gerekse sahanın her

Yazının Devamı

Sabrın sonu selamet

23 Nisan 2012

Arena’daki kıyasıya oynanan Süper Final derbisinde futbol oyunun tüm defansif ve ofansif organizasyon incelikleri yaşanmaktaydı. Kazanmak için her olgusunu ortaya koyan oyuncular hem Galatasaray hem de Fenerbahçe formalarını ıslatanlardı doğrusu... Yani iki takım da kazanmanın mana ve önemini bilerek hakkını vermeye çalışıyorlardı tarihi yarışmanın. Cim-Bomlu kadronun rüzgar gibi eserek girdiği yarışmanın ilk anları korkutucu baskı kurarak bir süre rakibini kendi oyun alanına kilitleyen tarafı Galatasaray’dı.
Fenerbahçe’nin oyunda kontrol kurabilmesi ve Galatasaray’ın ağır baskısını kırabilmesi için 17 dakikalık sabır yetti diyebiliriz. Tek toplu, hızlı pas döngüsünü bir anda ele geçiren sarı-lacivertli takımın orta alandan başlattığı harekatı Alex yönetiyor. Yan kulvarlara çıkan uzun toplarla sağda Gökhan solda ise Ziegler sağlıklı bindirmelerle oyunu Galatasaray alanına taşıyıp ataklara öncülük ediyorlardı. Aranan hayati ilk gol sayısı da işte böyle bir atağın sonucu geldi sol kanattan... Rahmetli Lefter ağabeyimizi hatırlatan bir ara pasını Ord. Prof. edasıyla Ziegler’in koşuyoluna indiren Alex, bu oyuncunun golüne “al da at” gibi bir zerafet tarifi getiriyordu.
İkinci

Yazının Devamı