İzmir için değil, Ege ve Türkiye için çok büyük bir proje olan 2020 EXPO’su bu gidişle bir başka bahara kalacak. O baharı da biz ve bugün İzmir’i yönetenler görür mü görmez mi tanrı bilir.
2020’ye aday olduğumuz zaman da yazdım. 2015’i neden, nasıl ve niçin kaybettiğimizi tam tartışmadan 2020’ye aday olmamalıyız dedim; kimse dinlemedi.
Kendilerine yeni bir oyuncak lazım olan kanaat önderleri “2020’yi alalım İzmir uçsun” demeye başladı ve 2015 defteri hiç tartışılmadan kapatıldı.
Ama geldiğimiz noktada görülüyor ki 2020’ye, 2015’ten kötü gidiyoruz.
2020 adaylığının ilk günlerinde çok güvenli bir hava esti. İşin patronu İzmir Valisi Cahit Kıraç oldu. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu dışlamayın seslerine kulak verilmedi.
Mahmut Özgener Yürütme Kurulu Başkanlığı’na getirilince herkes bu işi tuttu, isabetli atama dedi. Ama görüldü ki kol kırılsa da yen içinde kalmadı. Özgener’in, Yorgancılar’ın ve Kestelli’nin istifaları gündemi sarstı. 10 gün sonra çok önemli bir sunumumuz var, ortalık toz duman, işin başındaki bir numara Sayın Valimiz Umre’de.
Elbette Sayın Kıraç’ın inançlarını sorgulamak kimsenin haddine değil. Allah hepimize bu kutsal yolculuğu yapmayı nasip etsin. Merak ettim diyanet işlerine sordum. 20 Mayıs’ta umreye gitmekle 15 Haziran’da gitmek arasında sevap ve mecburiyet açısından bir bağlayıcılık var mı diye kesinlikle yok. Yani Sayın Kıraç Paris sunumundan sonra da Umre’ye çok rahat gidebilirdi.
12 Haziran’a, hafta sonlarını saymazsak, 6 çalışma günü var ve EXPO 2020’den bir numaralı sorumlu Valimiz Umre’de, Yürütme Kurulu’nun başında kimse yok. Ve İzmir 10 gün sonra Paris’te 4 dişli rakibine karşı iddialı sunum yapacak. Ben buna ancak “Güldürmeyin beni” derim.
Buradan İzmir’i çok iyi kucaklayan ve sahip çıkmaya çalışan Bakanımız Binali Yıldırım’a bir mesajım olacak. Lütfen bir İzmirli olarak sizden ricam Expo konusuna tam olarak el atın. Biz 2015’i böyle dağınık bir tablonun sonunda kaybettik. Kimsenin duygusal olasına müsaade etmeyin. Mantık ön plana çıksın ve tek yürek olarak Expo sınavını verelim.
Sahil Güvenliği kutluyorum
Sahil Güvenlik Komutanlığı yıllardır Ildırı ve Gerence koylarını kirleten balık çiftliklerine ceza yağdırmışlar. Ellerine kollarına sağlık diyorum. Ne büyümez yavrularsa, bir türlü bu çiftlikler taşınamıyor. Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan tek isteğim pes etmemeleri. Karşı tarafın kuru gürültüsüne sakın pabuç bırakmayın. Yönetmeliklere uyup açığa taşınanların enayi olmadığını bu kural tanımazlara gösterin.
İlk fatura Ayayorgi’deki işletmelere
Daha sezon tam olarak açılmadan Ayayorgi Koyu’ndaki işletmeler ilk ceza şokunu yaşadılar. Ama onları en çok düşündüren geçen sezonun cezasının bu yıl tebliğ edilmesiydi. Yani bir anlamda Çevre İl Müdürlüğü gözdağı veriyor, ayağınızı denk alın diyordu. Geçen yaz çok gürültü yaptıkları için 15’er bin lira ceza kesilen beş işletme ne yapacağını bilemez durumda.
Yetkililer bu yılda Çeşme’de yüksek sese izin vermeyeceklerinin sinyalini verirlerken bu ilk gelen cezalar tatil beldesinin zor bir sezon geçireceğinin de habercisi oldu.
Yalnız burada şunu unutmamak lazım ki Çeşme’de özellikle Ayayorgi’dki eğlence yerleri bu baskılar sonucunda kapılarını kapatmak zorunda kalırlarsa, bu yalnız o işletmelerin sonu değil Çeşme turizminin de sonu olur. Başta oteller olmak üzere esnaf tam anlamıyla kan ağlar.
Yıllardır tartışılan yüksek ses sorununa ne yazık ki bir türlü çözüm bulunamadı. Çeşme’ye gelen bir gurup tatilci geç vakitlere kadar eğlenmek isterken bir kesim de rahat uyumak ve dinlenmek istiyor. Burada her iki gurup da kendi açılarından haklılar.
Çeşme’de otelleri, restoranları kısacası esnafı ekonomik olarak destekleyen gurup eğlenmek isteyenler. Bu ortam yasaklarla ortadan kalkarsa bu yaz Çeşme’ye gelecek olan binlerce tatilci tercihini Bodrum ve Yunan adalarından yana kullanacaktır. Kaybeden ise Çeşme ve İzmir ekonomisi olacaktır.