Düğün, 1 Temmuz’da... Seremoni Kate Moss’un Cotswolds’daki kırevinde yapılacak. Kaç yüzbin polisin etrafı kolaçan edeceği Allah bilir... Kadın o kadar ikon ki, düğünü bile uzun zaman sonra yapılan ilk kraliyet düğünüyle aynı yıla denk geldi. Gönül isterdi ki bu düğünü de naklen izleyelim... Eminim görüntülere 18 yaş değil, 35 yaş sınırlaması filan getirilirdi! Elbette davetlilere kamera getirmemeleri tembih edilmiş. Bence bu akıntıya karşı çekilmiş bir kürekten başka bir şey değil. Kate Moss’un gelin halini görmek için sabırsızlanıyoruz. Düğünde Shirley Bassey şarkı söyleyecek; rivayet o ki, Rolling Stones da öyle. Damat şahane grup The Kills’den James Hince olunca, canlı performansa duracak olağanüstü rock grupları listesi de kabarıyor. Fotoğrafları da tabii dünyanın en ünlü moda fotoğrafçılarından Mario Testino çekiyormuş.
İndirim, nihayet!
Türk insanının açık havada oturma merakı nelere kadir... Cumartesi günü alkollü içki vermeyen, makul fiyata balık yiyebileceğiniz lokantaların en meşhurunun önündeyim. Arnavutköy’deki Adem Baba’nın önünde emekli kuyruklarını andıran bir yoğunluk var. Nedendir diye bakınca insanların sırf açık havada yemek yiyebilmek için uzun uzun beklemeye itiraz etmediklerini görüyorum. Açık hava denince de deniz kenarında hafif esintide bir yemek keyfi gelmesin aklınıza. Son derece trafikli ve daracık Arnavutköy Caddesi'ne nazır yemek yiyebilmek için bekliyor bu insanlar. İki adım ötedeki Adem Baba’nın diğer şubesinde ise boş masalar bekliyor. Kimin umurunda? Cadde manzarası da olsa yine de kapalı mekana sıkışmamak için bu bekleyiş...
İkinci durak Bebek’in en tartışılan mekanı Chilai. Deniz kenarındaki bar, sahiden muhteşem konumda. Her telden hizmet veren mutfağının da meraklılarının çoktan oluştuğunu da biliyorum. Ama nafile... Etraftaki yüzlere bakmamla bu kalabalığın bana göre olmadığını anlamam bir oluyor. Bir de fena bir iş geliyor başıma. Chilai’ın her köşesini oya gibi işlemişler de döner kapının yanındaki cama insanların kafa atabileceğini düşünmemişler!
Üçüncü durak Godiva
Ucu
Geçen gün bir mail geldi; ‘Tar Tar’ diye bir markanın hem formu hem de deseniyle fark yaratan tasarımlarıyla ilgili... İlk önce fazla avangard göründü gözüme. Modellere bakmaya devam ettikçe, “Ben bunu takarım” diyebileceğim ürünlere denk geldim. Sonra her zamanki zarif, elegan takılarım yerine; iddiası olan, takı olduğu kadar vücut heykeli işlevi de gören bir şeyler tercih etmenin hiç fena olmayacağını düşündüm. Bence arada bir tarzla ilgili minik depremler yaratmak insana iyi geliyor. Aynada hep aynı görüntüden sıkılan, değişikliği saçları dışında bir ‘mecrada’ yaşamak isteyenlere aksesuarları düşünmelerini öneririm.
Tar Tar’ı kim yarattı?
Devrim ilk önce parmak arası terliklerle başladı. “Asla giymem” diyen erkekler bile önce plajda, sonra şehirde bu pek rahat terlikleri ayağından çıkarmaz oldu. Sonra renk devrimine geldi sıra... “Hayatta renkli giyinmez” dediğimiz yağız Türk erkekleri, mavi-beyaz-gri-siyah çıkmazından sıyrılıp artık pembeye, yeşile de göz kırpıyor. En büyük ispatı, yaz gelmesiyle ortalığı saran polo yaka tişörtlerdeki renk cümbüşü.
Düşman ayağa bakar misali, benim şimdi de dikkatimi sandalet giyen erkekler çekiyor. Deriden, natürel renkli ya da siyah, Bodrum işi olanlarını hatırlatan sandaletler...
Ayakkabı tasarımında tecrübeli Selin Haktanır da bu sene koleksiyonuna erkek ürünlerini dahil etmiş. Deri sandaletler, ilk göze çarpanlar. Tasarımcı yanında süetten, pastel tonlarda yat ayakkabılarına, spor ayakkabılara da yer vermiş.
Erkeklerin nihayet yeterince maskülen görünmeme korkularından sıyrılmaya başlamalarını takdirle karşılıyorum. Deri sandaletlerini sadece mesire yerlerine, tatile saklamalarına da gerek yok; hafta sonunda şehirde de Bermuda şortlarla giyebilirler. Üzerine bir de canlı renkten tişört geçirdiler mi o herkesin dilinden düşürmediği İtalyan erkeklerinin şıklığına
Şu aralar suyu çıkmış bir kavram rezidans hayatı. Her yeni yapılan yüksek, plazaya benzer konuta rezidans denir oldu. Oysa konutun tipinden ziyade verilen hizmetler sayesinde ‘hak edilen’ bir niteleme bu. Yaşadığınız mekanın türlü hizmetlerinin neredeyse bir otel servisi kadar detaylı ve profesyonel ekiplerce verilmesi, esas farkı yaratan.
Benim örneğimde bu servis hayli yetkin bir otel markası tarafından verildiğinden rezidans versiyonunun keyfini de damardan çıkarabilmek mümkün oldu. Bir iş toplantısı nedeniyle, yenilenen Swissotel Living’de kalmam gerekti. Şu an olmasa daha mı iyiydi diye düşünüyorum!...
İstanbul’da, hamdolsun, manzaralı pek çok yerde yaşama-kalma şansımız oldu. Lakin Swissotel Living’de yaşadığım akşam Dolmabahçe Sarayı, Vişnezade Parkı-tenis kortları ve Boğaz’ın hiç sıkılmadan izlediğiniz trafiğine karşı salonda oturmanın keyfini ancak ilk görüşte aşkla mukayese edebilirim. Nefis, kocaman yatakta uzanırken taa Tarihi Yarımada'daki Sultanahmet Camii’nin minarelerini saymayı da öyle... Her detayı düşünülmüş banyo, mutfak ve bilumum diğer detaylar yüzünden canınız hiç dairenin dışına çıkmak istemiyor. Bir de acayip bir teras ortamı
İstanbul’un en güzel binaları sıralamasında konsolosluk yapıları zirveyi zorlar herhalde. Cumartesi gününü İngiliz Konsolosluğu’nun şahane bahçesinde geçirmeye ne dersiniz?
İngiliz Konsolosluğu’nun Tepebaşı’ndaki bahçesi cumartesi günü keyifli bir etkinliğe ev sahipliği yapacak. Türkiye’de yaşayan İngiliz vatandaşlarından dinleyegeldiğimiz Geleneksel İngiliz Yaz Şenliği’ne artık biz TC vatandaşları da girebiliyoruz. Cüzi bir bedel karşılığında... Yetişkinler 10 TL, 12 yaş altı çocuklar 5 TL,
2 yaş altı çocuklarsa ücretsiz. Anlatılan o ki, bu şenliğe bir hayli katılım oluyormuş. Ama TRT binasına komşu olan konsolosluğun bahçesi bu kalabalığa gani gani yetiyormuş. Şenlik 12.00’de başlayıp 17.00’ye dek sürüyormuş. Gün boyunca müzik çalacak, türlü çeşit yemek standları kurulacak, çocuklar için farklı etkinlikler düzenlenecekmiş. Çekilişler, yarışmalar yapılacak; ayrıca Joy FM müzik yapacakmış. Çocuklar için de eğlenceli oyunlar organize etmişler.
İstanbul’un göbeğindeki bu efsunlu bahçelerde vakit geçirme fikri, şahane. Bu bahçelere örnek olarak, aklıma bir de Ihlamur Kasrı geliyor. Şehrin çok trafikli,
nemrut bir köşesinde karşınıza çıkan vahalar bunlar. Makul bir ücret
Çalışma masasını şık görmekten hoşlanan, toplantıya girmeden hangi kalemi kullanacağını düşünen ‘iyi yaşam’ meraklıları için...
Bahsedeceğim, internet üzerinden kırtasiye alışverişi yapabileceğiniz butik bir adres. Nishmark.com’da çocuğunuzun okul ihtiyacını karşılayacağınız defterler, Arı Maya kokulu silgiler uçuşmuyor. Bu site, şık kırtasiye ürünlerini kullanmak ve dekor olarak masasında bulundurmak isteyenler için...
Ben çalışma masasında cicili bicili, her renkten kalemler bulundurmak yerine sofistike, sade ve şık tasarımlar bulundurmayı sevenlerdenim. Hem bu yüzden hem de kitabı, kalemi sevenlerin yapmayı isteyebileceği bir iş olduğu için de bu siteyi merakla inceledim, hikayesini öğrenmek istedim... Şık kırtasiye ürünlerine meraklı çok insan tanıyoruz, değil mi? Ayrıca özenli bir çalışma masasının insanın çalışma motivasyonunu artırdığını da düşünüyorum. Şehbal Eviner de kullanmaktan hoşlanacağı ürünleri araştırıp bulmayı, başkalarına sunmayı ve bunları internet üzerinden sunarak tüm Türkiye’ye hizmet vermeyi istemiş. İçinde tasarımı da araştırmayı da pazarlamayı da kapsayan bu işi keyifle yapıyormuş.
Alternatif iş planı
Sitenin kurucusu, Şehbal Eviner...
Avrupa’nın en prestijli festivallerinden ‘Club to Club’, müzik çalarken kıpırdamadan durmayı eğlence sanan İstanbullular’ı dans etmeye çağırıyor.
‘Club to Club’ farklı sanat dallarını ve yeni akım sanatçıları, şehrin belli başlı mekanlarında tek bir festival altında buluşturan bir etkinlik. 9-10-11 Haziran’da İstanbul’da ikincisi yapılacak. Bu sefer bence festivalin gördüğü rağbeti artıracak, faydalı bir gelişme daha olmuş. Tüm etkinlikler Santralistanbul’da yapılacakmış. Santalistanbul; parti için de, hoş bir yemek için de, sergi gezmek için de harika bir mekan. Güzel havada geçeceğini umduğum festival için daha iyi bir fon olamazdı diye düşünüyorum.
Bu festival Torino çıkışlı; İstanbul’un dışında aynı anda Milano’da da düzenlenecek. Daha önce de Brüksel, Rotterdam ve Barcelona’da yapılmış. Bu yılki tema ‘State of Indepen/dance...’ Bağımsızlığın ve özgürlüğün hüküm süreceği ‘Club to Club’ etkinliklerinin kendi banknotları, pulları, pasaportu ve bayrağı da var. Santralistanbul Enerji Müzesi, Tamirane ve Otto Santral’da sürecek festivalin biletleri, aynı gece boyunca üç mekana da giriş hakkı tanıyor. Biletler, Biletix’te...