Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları

Altına imza atılacak sözler vardır bazen.
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın, İstanbul’da yanarak ölen 11 işçinin ardından söyledikleri de öyleydi.
Doğru.
“11 işçi, gerekli önlemler alınmadığı, yaşam koşullarına uygun olmayan bir ortamda barınmak zorunda bırakıldıkları için hayatını kaybetmiştir.”
Doğru.
“İş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almayan, taşeron uygulamasından medet uman, aşırı kar hırsıyla hareket eden işverenler sorumluluk içindedir.”
Doğru.
“Sendikal örgütlenmenin önünü açacak yasaların değiştirilmesine engel olan işçi ve işveren sendikaları ile hükümetler ve parlamento, kısacası herkes vicdanen sorumludur ve işlenen cinayetlerin müsebbibidir.”
Doğru.
“11 işçinin hayatını kaybetmesine neden olan olay bir kez daha göstermiştir ki şatafatlı otelleri ve alışveriş merkezlerini inşa eden işçiler, son derece uygunsuz koşullarda çalışmak ve yaşamak zorunda bırakılmaktadır.”
Doğru.
“İstanbul’un göbeğinde, kış koşullarında işçilerin çadırlarda yaşamak zorunda kalması bir utanç göstergesidir. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır.”
Doğru.
“Her konuya müdahil olan işveren çevreleri bu trajedi karşısında da gerekli açıklamaları ve çalışmaları yapmalı, olayın sorumlularından hesap sormalıdır.”
* * *
Bütün bunlar doğru da, onların yanına hemen ve mutlaka eklenmesi gereken bir başka doğru daha var.
Dosdoğru sormam gerekirse...
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, acaba düşündü mü “Hani benim sorumluluğum, o nerede?” diye.
Sormadı mı kendine:
“Yaşanan utançta benim hiç mi payım yok? Niye direnmedim patronlara ve diğer güç sahiplerine? Yasal önlemleri alması için iktidara karşı neden sesimi çıkarmadım, çıkaramadım şimdiye kadar?”
* * *
Pardon ağalar.
Sendika dediğin, eylem ve mücadele ile var olur.
Yeri geldiğinde yürüyüş yapar.
Günü geldiğinde miting.
İş işten geçtikten sonra, ona buna laf çarpmak kolay.
Oysa işini hakkıyla yapan bir sendikacı, sadece olanı değil, olacakları da görür.
Varsa bir sorun...
Cesaretle çıkar ortaya.
İcabında kendi canını verir, o çadırların yanmaması, 11 işçinin ölmemesi için.

Haberin Devamı

Tek karelik Güzel İzmir!

Haberin Devamı

Aklın neredeydi sayın sendikacı

Ey adalet...

Ahmet Şık, Nedim Şener, Coşkun Musluk ve Sait Çakır 375 günlük esaretin ardından tahliye edilirken bir de uyarı almışlar mahkeme başkanından:
“Tahliye olan arkadaşlar kanal kanal gezerse haklarında işlem başlatırım!”
Ve Ahmet Şık özgürlüğe ilk adımını attığında, bu uyarıya cevap vermiş bir bakıma:
“Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler, bu cezaevine girecek. Burada ben ant içiyorum hepinizin önünde. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek.”
Ahmet yürekli.
Ahmet gözü kara.
Ahmet inançlı.
Ama yine de, zor be Ahmet.
Baksana Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’a...
Baksana zaman aşımından düşen Sivas davasına.
Bu ülkeye adalet nasıl gelecek?