Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları

Bugünün milletvekili, 1970’lerin “devrimci genci” Ertuğrul Kürkçü’ye altı yıl önce yapılan bir söyleşide soruyorlar:
“12 Mart ilan edildiğinde ilk tepkiniz ne olmuştu?”
Yanıtı epey uzun.
Özünü zedelemeden aktarmam gerekirse, şöyle diyor:
“Darbeye karşı alınacak tavrın konuşulması için düzenlenen toplantıda analizimiz daha netleşmeden bir tartışmanın içinde bulduk kendimizi. TÖS, DİSK gibi güçlü kuruluşlar vardı, onlar ‘muhtıra, talepleri bakımından ilericidir, toprak reformu istiyor’ filan diye bastırıyorlardı.
Biz, Dev-Genç olarak ‘hemen bir açıklama yapmak zorunda değiliz’ pozisyonundayız, onlar ısrarla bir açıklama çıkmasını istiyorlar.
Sonuçta bizim itirazlarımız olunca, şöyle bir orta yol bulundu:
‘Reform yaparlarsa destekleriz, yapmazlarsa karşı çıkarız.’
Cumhuriyet Gazetesi bunu ‘devrimci kuruluşlar muhtırayı destekliyor’ diye bastı.
Biz besbelli desteklemedik ama açıkça ‘bu bir darbedir, ABD generaller aracılığıyla Türkiye’ye müdahale etmiştir, bu sermaye yanında bir müdahaledir’ demediğin zaman her şey başka türlü anlaşılabilir.”
* * *
Nitekim öyle de anlaşıldı.
Generallerin 12 Mart muhtırası, ortanın solundan, solun en keskin uçlarına kadar hemen bütün çevrelerde; heyecan ve umut yaratmıştı.
Sonrası...
Eyvah!
Herhalde tüm darbe dönemlerindeki en ciddi baskı, şiddet, işkence, zulüm olayları; 12 Mart sürecinde yaşandı.
Özellikle de solcular, ilericiler, aydınlar, devrimciler şaşkın ve perişandı.
12 Mart’ın sopası, kendi başlarında parçalanmıştı!
* * *
Örnekse... İlhan Selçuk’un 12 Mart zindanında yaşadıklarını anlatan şu satırları nasıl unutulur?
“Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey görmüyordum. Birileri beni yere yatırmışlar, çoraplarımı çıkarmışlardı. Ayak bileklerime bir alet geçirilmişti. Bir manivelanın ya da vidanın sıkıştırıldığını duyumsuyordum. Öyle bir an geldi ki, bacaklarımı kıpırdatamaz oldum. Bir yağ mı sıvı mı sürüyorlardı tabanlarıma sonra sopa inip kalkmaya başladı. Kendimi acıya katlanabilir sanırdım (...) ancak falakanın verdiği acı hiçbir acıyla kıyaslanamaz (...) Taa kemiklerine işleyen bir acı duyuyor insan. Başlangıçta bağırmamak için kendimi tutuyor, dişlerimi sıkıyordum. Ama sonra kendimi bıraktım; çünkü ne kadar çabalarsan çabala sesine gem vuramıyorsun. Önce hırıltı başlıyor, ardından feryada dönüşüyor, hayvanlaşıyorsun. Olayın bir de ruhsal yanı var ki, bedensel acının üstüne biniyor. Kendini aşağılanmış olarak görüyorsun...”
HHH
Darbe temizliğine hazır başlamışken, şu 12 Mart’a da bir el atmak gerekiyor mutlaka.
Artık geride, kim ve ne kaldıysa!

Haberin Devamı

Tek karelik oto-park!

Haberin Devamı

Temizlik sırası

İstanbul’un b.ku da para

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, doğrusu işini biliyor.
Bir zamanlar “İstanbul’un taşı toprağı altın” denirdi ya...
Topbaş’ın son projesi sayesinde, (affınıza sığınarak açıkça yazmak zorundayım) artık “İstanbul’un boku da” para edecek!
“Neden” derseniz...
Belediyenin şirketlerinden Sağlık A.Ş., İstanbul’daki bütün tuvaletleri devralarak, kendisi işletmeye başlayacakmış.
Dahası...
Bütün sahil bandı, piknik alanları, ormanlar, semt pazarları, stadyum önleri gibi hafta sonlarında insanların yoğun olarak bulunduğu yerlerde “mobil tuvaletler” kuracaklarmış.
Dedim ya.
İyi fikir.
Acaba aynı proje İzmir’de uygulanır mı?
Bizim “şeyimiz” o kadar çok değil ama...
Yine de denemeye değebilir.