Devreye ABD girdi. ABD Dışişleri Bakanı Rice, Erdoğan'ı aradı ve Kızılcahamam'dan Ankara'ya dönerken yolda yakaladı. Rice, Erdoğan'a, Güney Kıbrıs'ın NATO'ya başvurmayacağını, başvursa bile ABD'nin veto edeceğini belirterek sözlü güvence verdi. Ancak, Başbakan, bunun yeterli olmadığını, yazılı güvence istediğini kaydetti. Ankara'nın Müzakere Çerçeve Belgesi'ne (MÇB) itiraz ettiği temel konulardan biri, kamuoyuna "NATO maddesi" diye yansıyan, 5. paragraftı. Sonradan 7. paragraf olan bu maddenin Türkiye'nin NATO'daki veto hakkını bloke edebileceği, Güney Kıbrıs'ın NATO'ya girmesinin yolunu açabileceği kaygısı vardı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bu haliyle metni kabul etmeyeceklerini Lüksemburg'a bildirmişlerdi. Erdoğan, AKP Genel Merkezi'ne geldikten sonra istediği yazılı güvence de geldi. Bu güvence AB Dönem Başkanı olarak İngiltere'nin deklarasyonuydu. Önce, bu deklarasyonun içeriği üzerinde tartışıldı. Metin, Erdoğan ve Gül'ün istediği gibi yazıldı.AKP Genel Merkezi şöyle çalışıyordu: Dışişleri Bakanı Gül ve Dışişleri yetkilileri yazışmaları yürütüyor, gelen yanıtlar son olarak Başbakan'ın önüne konuluyordu. NATO kaygısını giderecek metin de bu şekilde Erdoğan'a sunuldu ve tercüme edildi. MÇB'nin girişinde yer alması konusunda mutabakata varılan metnin başlığında dönem başkanı olarak İngiltere'nin AB Konseyi "adına" bu deklarasyonu yaptığı yazılıydı. İngilizce başlıktaki "on behalf (adına)" ifadesine Erdoğan itiraz etti. Bunun yetersiz olduğunu Konsey'i bağlayacak, onayını içeren bir ifade istedi. İngilizce olarak bu sözcüğün "consent (rıza)" olabileceği bilgisini aldı ve bu sözcükte ısrarlı oldu. Yazılı güvence geldi Gül, Erdoğan'ın bu ısrarını İngilitere Dışişleri Bakanı Straw'a iletti. Straw, Blair'in onayını alması gerektiğini söyledi.Bu temaslar yapıldığında saat 18.00 sularıydı ve Lüksemburg'dan anlaşmanın sağlandığı, Gül'ün uçağa gitmek üzere olduğu haberleri geliyordu. Oysa, Başbakan "rıza" sözcüğünde ısrarını sürdürüyordu. Bunun üzerine Başbakanlık sözcüsü Akif Beki, dışarı çıkarak basına görüşmelerin sürdüğünü bildirdi.18.00 sularında kalkması beklenen Gül'ün uçağı gecikiyordu.Erdoğan, bu aşamada Blair'le görüşmek istedi. Blair'e, "Konsey'in onayı, rızası"nı içeren bir ifade olmadıkça Gül'ün gelmeyeceğini bildirdi. Blair, Erdoğan'ın telefonundan sonra "on behalf" yerine "consent" sözcüğünü koymak üzere Konsey'in onayını aldı.Metin bu şekilde Erdoğan'ın önüne geldi. Başbakan, bu metni gördükten sonra Gül'e, "Tamam. Hayırlı olsun, İyi yolculuklar" diyebildi. 2.5 saatlik gecikmenin nedeni bu tek sözcüktü. Rıza sözcüğünde ısrar Yakın kadrosuna göre, Erdoğan'ın "rıza" sözcüğünde de, metnin mektup olarak değil, MÇB'nin girişinde konularak gönderilmesinde de ısrar etmesinde, 1999'da Dönem Başkanı Lipponen'in Kıbrıs'ın koşul olmayacağı güvencesini bir mektupla bildirmesi, ancak sonradan bu sözün tutulmaması etkili olmuştu.Ecevit'e dün iki yöntem arasındaki farkı sorduğumda, metnin mektup yerine metnin içinde olmasının daha iyi bir yöntem olduğunu söyledi. Lipponen'in mektupla verdiği güvenceye sonradan AB'nin uymadığını vurguladı. Ecevit, Erdoğan'ı bu mektubun gereğinin yapılması konusunda da ısrarlı olmamakla eleştirdi. "Biz iktidarda olsaydık, mektubun gereğini AB'ye yaptırırdık" diye de ekledi.Peki Ecevit, müzakerelerin başlamış olmasından memnun mu?Ecevit bu soruma şu yanıtı verdi:"Müzakerelerin başlamış olması bir aşamadır, bir eşiğin geçilmesidir ama bu koşullarda, biçimseldir. Eşik biçimsel olarak geçilmiştir. Çünkü, Çerçeve Belgesi'nin taşıdığı hükümler, koşullar Rumlar lehine. Özellikle Kıbrıs Türkü lehine hiçbir kayıt, hüküm yok. Haklarımız korunmuyor. Detaylı inceleme yaptıktan sonra değerlendirme yapacağım. Ama ilk izlenimim, metnin yetersiz ve aleyhimize olduğu biçiminde." fbila@milliyet.com.tr Ecevit-Lipponen ders oldu