Birinci derecede Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulması bizim için ideal olandır. Devlet oluyorsunuz, 40 yıldır dünyadan dışlanmış ve uygulanan ambargoyla da birçok haklardan uzak bir ülke konumunda.
Bunun hem Kuzey Kıbrıs'ta fiziki ve insani olarak bir faturası var, hem de Türkiye'ye bir bedeli, faturası var. Bir defa bunlar tamamıyla ortadan kalkacak. Türkçenin AB toplantılarında konuşulması da çok önemli bir adım. Bayrak, marş bunların hepsi zaten kabul ediliyor. İki kesimlilik ve garantörlük kuvvetlendirilirse, harita düzleşirse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti lehine bir neticedir diyorum.
'İki tarafa da söylüyoruz'
Bunu demeye hakkım yok. Bu konuda aynı hassasiyeti her iki yönetimden de istiyoruz. Yani gerek Türk tarafı adına Sayın Denktaş, Talat ve oğlu Denktaş'a, aynı şekilde Rum tarafına da bunu söylüyoruz. Çünkü aynı durum orada da var. Onlar da bu açıklamaları yapıyor. Ama dikkat ederseniz ne Türkiye, ne de Yunanistan böyle bir şeyin içerisine pek girmiyor. Burası hassastır. Taraflar anlaşır, müşterek bir açıklama orada yapılabilir, o ayrı. Ama içerik noktasında çok ciddi, etraflı açıklamalara girmek yanlıştır diye düşünüyorum.
Somut beklentimiz, 22 Mart'tan sonraya herhangi bir şey bırakmadan bu işi çözmek.
Referandumdan sonra Meclis
Başından itibaren bizler o motivasyonu sağlamak için gerekli gayreti gösterdik. Acaba Denktaş'ın bu yaptığı kısmen de olsa, müzakere tekniğinin bir mütemmim cüzü olabilir mi? Belki böyle bir durumda ortada olabilir. Onu tabii ikili görüşmelerde kendisinden bizzat almak mümkündür. Temennim odur ki, öyle olsun.
Tabii referandumu bekleyeceğiz. Bu işin iç hukuk açısından sıralamasında önce referandum geçecek, referandumdan sonra TBMM'nin buradan onayı gerekiyor.
'Oran vermek huyum değil'
Bu işlerde yüzde vermek huyum değil. Kaldı ki, bu matematik bir olay değil. Oranlarla konuşmak çok yanlış olur. 24 saatte birçok şey değişebilir. Siyasette oran vermek kesinlikle çok yanlıştır. Ama biz kendimizi hükümet olarak, millet olarak, KKTC olarak buna endekslemiş durumdayız, bunu başarmaya kararlı durumdayız. Nitekim, KKTC'de de yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, bu işin çözümü halk tarafından istenmektedir. Eğer referandumsa, orada halk bunu talep ediyor. Öyleyse bu işi çözmek de KKTC yönetiminin görevidir.
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri ile kahvaltılı bir basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, bu toplantıya Kıbrıs görüşmelerinin geldiği aşamanın önemi nedeniyle ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Erdoğan, görüşlerini şöyle aktardı: "Bu toplantıyı yapmak istemem, dün başlayan Kıbrıs müzakeresinin önemli safhasıdır. Çünkü ilk iki günü adeta ben bir peşrev dönemi olarak kabul ediyorum. Fakat bundan sonra ayın 22'sine kadar sürecek olan sürecin şu anda gerek Kuzey Kıbrıs gerek Güney Kıbrıs tarafları itibarıyla çok büyük bir önemi haiz olduğuna inanıyorum. Bu dönemde biz bu görüşmelerin arzulanan neticelere ulaşması ve bitirilmesini arzu ediyoruz."
'Hep bana' anlayışı yanlış
"Öyle şeyler yazılıp çiziliyor ki Sayın Denktaş'la bizi hasımmış gibi gösterme gayretleri oluyor. Biz olsak olsak Sayın Denktaş'la siyasi hısım olabiliriz. Biz siyasi hısım olarak zaten işin başında el ele vermişiz. Annan'la yaptığımız görüşme öncesi Türkiye'de bir zirve gerçekleştirdik. Bu zirvede kendimize bir yol haritası belirledik. Ve bu yol haritasıyla birlikte Annan Planı referansı olarak bir adım atılmasının uygun olduğunu ve müzakere masasına muhakkak oturulması gerektiğini, hiçbir zaman Türk tarafının masadan çekilmeyeceğini Annan'a da, Bush'a da ifade ettik. Bizler hâlâ bu inançtayız. Doğrusu 1 Mayıs'tan önce de bu işin bitirilmesini istiyoruz.
Benim üzerinde durmak istediğim konu şudur; buradan KKTC neler elde edecek ve Türkiye'nin âli menfaatleri neyi gerektirir, bunun üzerinde durmamız gerekir. Her şeyden önce KKTC sadece Türkiye'nin tanıdığı bir devlet durumundadır. Ama Güney Kıbrıs'ın böyle bir sorunu yok. Biz istesek de, istemesek de AB'nin tam üyesi oluyor. Eğer 1 Mayıs'tan önce bir mutabakat sağlanırsa Kuzey ve Güney bütünleşerek Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB'ye girme şansını yakalayacaktır. Yani artık uluslararası camiada bir devlet olacaktır. Bunun yanında iki bayrak, iki ayrı marş ve her şeyden öte AB'de Türkçe resmi dil olarak kullanılır duruma gelecek.
Uluslararası camia Kuzey Kıbrıs'ta yatırımlarını rahatlıkla yapabilecek. Uluslararası bütün etkinlikler Kuzey Kıbrıs'ta yapılabilir hale gelecek. Şu anda biz Türkiye olarak tanımışız. Peki bunu fiiliyata her alanda geçirebiliyor muyuz, geçiremiyoruz. Yani Kuzey Kıbrıs'a gidip bir spor müsabakası yapamayız, Güney Kıbrıs'ta yapmaya mecbursun. Bunları gözden kaçırmamalıyız. Karşılıklı olarak hep bana anlayışıyla hareket edemeyiz. Bir bana, bir sana diyebilmeliyiz."
Başbakan Erdoğan, KKTC'de yapılan çeşitli açıklamaların müzakerelere zarar verdiğini, bu nedenle yazılı ve görsel medyanın bunu kendi içinde sansür etmelerinin daha iyi olacağı görüşünü dile getirdi. Erdoğan, "Bu sözlerle Cumhurbaşkanı Denktaş'ın açıklamalarını yayımlamayın mı demek istiyorsunuz?" biçimindeki soruyu ise, "Benim bunu söylemeye hakkım yok. Ben açık ve samimi olarak söylüyorum; bu konuda aynı hassasiyeti Rum tarafı için de söylüyoruz" karşılığını verdi. Erdoğan şöyle konuştu:
"Medyamıza asla yasak vs. koymaya niyetim yok. Böyle bir şeyi düşünemeyiz. Böyle bir anlayışın da taraftarı değiliz. Bizim bu dönemde özellikle müşterek atmamız gereken bir adım olduğuna inanıyorum. O da şu: Müzakerelerde öyle şeyler yazılıp çiziliyor ki, bunlar karşı tarafı rahatsız edebilir. Bu sürecin iyi yanları olacaktır, kötü yanları olacaktır.
'Bu sizden ricamdır'
Bunlar yazılıp çizildiği zaman veya aşırı derecede tahrik edici şekilde konuşulduğunda kopmaya dışarıdan da yardımcı olmuş oluruz. Ama biz bunun kopmasını istemiyoruz. Bunun kopmasını isteyenler yok mu, var. Ama inanıyorum ki biz büyük bir çoğunlukla bu işin kopmasını değil bitmesini istiyoruz. Eğer ülkemizde bugün bu konuyu bilmeden değerlendirmek suretiyle hamaset duygusu içinde işleyenler varsa onların da konuya tam manasıyla hâkim oldukları kanısında değilim.
KKTC'de yapılan çeşitli açıklamalarda bile bizim yazılı ve görsel medyamız bunu adeta kendi içinde sansür etmeli ve bu şekilde bunu takdim etmeli diye düşünüyorum. Bu benim sizlerden ricamdır, kanaatimdir. Bu süreç içerisinde her şeyi açıklamanın çok faydalı olduğu kanaatinde değilim.
İşi bitirdikten sonra her şey açıkça ortaya çıkar, konuşulur."