Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ulusal Kurtuluş Savaşı ve onun bir devrim niteliğindeki sonucu olan Türkiye Cumhuriyeti, sadece Anadolu coğrafyası ve halkı için değil, tüm mazlum, ezilmiş uluslar için örnek olmuştur. Bu özelliği bugün de geçerlidir.Atatürk'ün en büyük eserim dediği, mazlum ulusların örnek aldığı Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük güç kaynağı böyle bir geçmişten süzülerek gelen ulusu ve ulus anlayışıdır. Çağdaşları bir bir tarihe karışırken, Atatürk'ün temellerini attığı Türkiye Cumhuriyeti'nin savaşlar yüzyılı olan 20. yüzyılı ayakta geçirmesinin en önemli nedeni bu anlayış olmalıdır.Cumhuriyeti ve ulusu, etnik kökenlerine göre çoğunluk-azınlık diye ayırmadan, yeni bir ulus olarak kavraması, cumhuriyeti böyle bir uluslaşma projesi ve sürecine bağlamış olması, Atatürk'ün ufkunu gösterir.Türkiye, etnik veya dini nedenle bir iç savaş yaşamamış olmasını da bu anlayışa borçludur. Türkiye değişik etnik kökendeki insanların barış içinde bir arada yaşayabildikleri, kaynaştıkları bir ülke olmuştur. Çoğunluk, azınlık hakkı, etnik veya coğrafi otonomiler değil, tüm ulus, tüm yurt sathı esasıyla iç çatışma ve çürümeden korunabilmiştir. 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı kutladık. 83 yıl önce zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz'un, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde en önemli dönüm noktalarından biri olduğu uzmanlarca tekrar tekrar vurgulandı. Büyük Taarruz'un Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başarıya ulaştırdığı anımsatıldı. Bu başarıyı, bağımsızlığa inanmış, bütün etnik unsurlarının katılımıyla Anadolu halkının kazandığı; Atatürk'ün, bu kaynaşma ve dayanışma üzerine yeni bir ulus yeni bir devlet anlayışıyla, modern Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduğu vurgulandı. Bugünkü koşullara baktığımızda, Türkiye'de, son 25 yılda yaşanan ve küçümsenmeyecek dış desteğe de sahip olan şiddetli terör süreci ve sonucunda ortaya çıkan siyasal ayrışmanın, temel dayanaklarımızdan biri olan "ulus faktörü"nü hedeflediği açıktır. Bu acılı süreç, ulus faktörünü yaralamış, ancak çökertememiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşam kaynağı olan ulus için en büyük tehlike, bir iç çatışmadır.Etnik, dini, kültürel farklılıkları ulusu ayrıştırma ve giderek ayırma nedeni olarak görmek ve kullanmak veya kullandırmak, Anadolu coğrafyasını ve halkını yeniden geriye düşürmeye hizmet edecektir, ileriye götürmeye değil.Türkiye, farklılıklara değil ortaklıklara yüklenilmesi gereken bir dönemden geçiyor.Bugün, o ağır acılı süreç sonucunda gündeme gelen etnik tartışmalar içinde dahi bulunabilen ortak payda ve formül, üst kimlik altında "eşitlik ve vatandaşlık"tır. Ki bu, Atatürk'ün, Türkiye'nin temeline koyduğu anlayıştan farklı değildir. Atatürk'ün bir üst kimlik niteliğinde yaptığı ulus tanımı da bu anlayışa dayanır. Türkiye, yarasını yine bu anlayışla sarabilir.Bu anlayış; bireysel özgürlüklere, demokratikleşmeye, farklı dil ve kültürleri yaşamaya ve yaşatmaya; kalkınmaya, refaha ulaşmaya engel değildir.30 Ağustos'un 83. yıldönümü nedeniyle ekranlara yansıyan Ulusal Kurtuluş görüntüleri, Anadolu insanının ortak paydasının ne olduğunu, nereden geldiğini bir kez daha gösterdi.Bu paydayı ortak değerlerle güçlendirmek, farklı kültürlerle zenginleştirmek varken, zayıflatmak, parçalayıp dağıtmak niye? fbila@milliyet.com.tr Ulus faktörü yaralı