Yön 2- YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın, üniversitelerde yürüttüğü "türban" taarruzu.Her iki olay da cumhuriyetin temelleriyle ilgili.TSK, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel direklerinden biri olan ulus bütünlüğünü korumak için ayrılıkçı PKK ile sınır ötesinde mücadele ediyor.Ankara'da ise cumhuriyetin bir başka temel direği olan laiklik tartışmaları arasında, YÖK Başkanı Özcan, türbana yer açmak için adeta taarruza geçmiş durumda. Açıklama üstüne açıklama yapıyor. Ankara'nın gündeminde dün iki çarpışma vardı: 1-Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı yürüttüğü sınır ötesi kara harekâtı. Kocatepe Camii'nde, Kuzey Irak'ta şehit düşen üç subayımızın cenaze töreninin yapıldığı saatlerde, YÖK Başkanı Özcan, türbanlı öğrencilerin üniversiteye alınması için yoğun bir gayret içindeydi.YÖK Başkanı'nın yürüttüğü türban atağının zamanlaması ve yöntemi şık değildi.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün anayasa değişikliklerini TSK'nın sınır ötesi operasyonun başladığı gece onaylaması da bu bağlamda eleştiri konusu olmuştu.Özcan da şehit cenazeleri henüz cami avlusundayken, türban serbestliği ile cumhuriyetin nitelikleri arasında -kendine özgü- bir yorumla bağ kurma peşindeydi.
Yön Nihai olarak bağımsızlığı hedeflemiş, ulus bilinci yaratmaya çalışan, ulusal kurtuluş idealine oturtulan etnik nitelikli terör hareketleri ve yansıması olan siyasi akımların, sadece sınır ötesi harekâtla sıfırlanmayacağı biliniyor. Ancak, terörün, terör örgütünün, silahlı mücadele olmadan etkisiz hale getirilmesi, baskı altında tutulması da mümkün değil. Sadece askeri mücadele ile olmaz denilirken, kastedilen, terörle topyekûn mücadele yürütülmesi. Silahlı mücadeleden vazgeçilmesi değil. TSK'nın gerçekleştirmiş olduğu ve bir yenisini daha yürüttüğü sınır ötesi kara harekâtlarının terörle mücadelenin silahlı ve silahsız yönlerinden çok önemli etkileri olduğunu belirtmek gerekir. Bu operasyonlar hem stratejik hem de taktik düzeyde önemli sonuçlara yol açmıştır:1 - Kurulduğu günden 1990'ların başına kadar, Anadolu topraklarını da kapsayacak bağımsız Kürt devleti hedefine kilitlenen PKK'nın, stratejik düzeyde hedef ve söylem değiştirmesinde -en azından değiştirdiğini ilan etmek zorunda kalmasında- TSK'nın silahlı mücadelesinin ve sınır ötesi harekâtlarının etkisi büyüktür.2 - 1992'de gerçekleştirilen ilk büyük sınır ötesi harekât sonrasında, PKK, Türkiye ve Kuzey Irak'taki
Yön Katılan asker sayısı, süresi ve kapsamı itibarıyla harekâtın askeri boyutuyla ilgili olarak gün boyu, değişik kaynaklardan değişik haberler yansıtıldı. Bu haberlerin gerçeği yansıtmaktan çok olaya taraf görünenlerin siyasi konum ve çıkarlarına göre yansıtıldığı unutulmamalı. Bu nedenle, harekâtın büyüklüğü, süresi ve kapsamı konusunda Genelkurmay Başkanlığı'nca yapılacak açıklamalara itibar edilmesi gerekiyor. Tahmine, siyasi konuma dayalı, zorlama haber ve yorumların dikkate alınmamasında fayda var. Basın, bilgi kirlenmesine karşı dikkatli olmalı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Kuzey Irak'ta PKK hedeflerine yönelik olarak başlattığı kara harekâtı, askeri olduğu kadar politik ve psikolojik yönleri bakımından da büyük önem taşıyor. Sınır ötesi kara harekâtı, PKK ile mücadele ve Kuzey Irak'taki gelişmeler açısından Ankara'nın politik açıdan güçlendiğini ve üstün bir konumda olduğunu gösteriyor.Politik açıdan durumu şöyle özetleyebiliriz:1- Bu harekât, ABD'nin, PKK'ya karşı, Türkiye'nin yanında bir politik tutum aldığını gösteriyor.2- Bir süre önce Türk Hava Kuvvetleri'nin hava operasyonları için Irak'ın hava sahasını açarak tutumunu belli eden ABD, kara harekâtına da engel
Yön Ayrıca, YÖK Yasası'nın ek 17. maddesine eklenmesi düşünülen hükümlerle ilgili bir tartışma da yürüyor. AKP, bu hükümle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişiklikleri konusunda vereceği kararı bekleyeceğini açıkladı. Ek 17. maddede değişiklik yapılıp yapılmayacağı veya nasıl bir değişiklik yapılacağı Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra belirlenecek.Bu bağlamda AKP'ye ve CHP'ye yönelik öneriler de var. Üniversitelerde türban-başörtüsünü serbest bırakmak amacıyla yapılan anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'nin verebileceği kararlar üzerinde tahminler ve tartışmalar sürüyor. Örneğin, AKP'ye yakın olanlar, anayasa değişikliklerinin türban-başörtüsü serbestliği için yeterli olduğunu, Anayasa Mahkemesi'nin sadece şekil denetimine yetkisinin bulunduğu ve dolayısıyla bu hükümleri iptal edemeyeceği savıyla hareket ediyorlar. Bu görüşte olanlar AKP'ye, ek 17. maddeyle ilgili bir düzenleme yapmanın yanlış olacağını, türban-başörtüsü tanımı yapan bu hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal olasılığının yüksek olduğunu anımsatıyorlar. Bunlara göre AKP bu riski almamalı.Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini iptal etmez, uygun bulursa, AKP'nin ek
Yön Demirel, dönemin başbakanı olarak kendisine komutanlardan, "Yönetime müdahale ederiz" yolunda bir bilgi aktarılmadığını, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın "iş ciddi" dediğini belirtmişti. Demirel, "Baktım askerler arabayı devirecekler, kanunu Senato'dan geçirmedik, 1973 seçimlerinden sonra CHP'yle birlikte yasakları kaldırdık" bilgisini aktarmıştı.Demirel, dünkü görüşmemizde de daha önceki açıklamalarında bir yönün eksik kaldığını belirterek, tamamlayıcı bilgiler verdi. ABD belgelerinde ortaya çıkan, "1969'da Celal Bayar ve eski DP'lilerin yasağı kaldırılsaydı darbe olacaktı" iddiasıyla ilgili olarak görüştüğüm 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, konuyu aydınlatan yeni bilgiler aktardı. "Celal Bayar ve eski DP'lilerin yasağını kaldırmak için Meclis'ten geçirdiğimiz kanun Senato'ya geldiğinde, Cumhurbaşkanı Sunay, 'İşin sonu kötü, durum ciddi' deyince, durdurmuştuk. 20.5.1969 tarihinde, Senato'da kanun görüşülemedi, tıkandı, bir devre sonraya kalmış oldu. Sonra seçime gittik. Biz yine kazandık, geldik. Ve ben yeni hükümeti kurmadan, o kanunu Senato'dan da geçirdim. Kanun, yasakları düzenleyen Anayasa'nın 11. maddesini kaldırıyor, 68. maddesini de değiştiriyordu. Yani
Yön Demirel'in, "Bana doğrudan askeri müdahale yapılacak bilgisi iletilmedi, ancak Cumhurbaşkanı Sunay 'iş ciddi' bilgisini verdi. Ben de baktım arabayı devirecekler, kanundan vazgeçtim, Senato'da kadük bıraktık" bilgisini aktarmıştı. Demirel, bu olay üzerine merhum Celal Bayar'ın kendisine küstüğünü, Demokratik Parti'yi kurarak AP'yi böldüğünü, Adnan Menderes'in çocuklarını yanına alarak Anadolu'da aleyhinde propaganda yaptığını açıklamıştı. Demirel, demokrasiyi kurtarmak, parlamentoyu açık tutmak için böyle bir karar aldığını, daha sonra 1973'te CHP ile yasağı kaldırdıklarını da eklemişti. ABD belgelerinde yer alan "1969'da Celal Bayar ve DP'lilerin yasağı kalksaydı darbe olacaktı" iddiasıyla ilgili olarak 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in görüşlerini açıklaması üzerine, merhum Adnan Menderes'in oğlu Aydın Menderes de konuştu. Bu olayla ilgili olarak bilgi ve görüşüne başvurduğumuz Aydın Menderes, Demirel'in açıklamalarını, "sitem" yüklü bir üslupla karşıladı.Aydın Menderes şöyle konuştu:"Bu konudaki bilgilerimi şöyle özetleyebilirim:1 - Sayın Demirel, 1969 değil ama 1973'te yasağı kaldırdıklarını söylüyor. Rahmetli Bayar ve DP'lilerin siyasi yasağı 15 Mayıs 1974 tarihinde
Yön Bahçeli, göreve gelir gelmez, "yeni MHP"nin ilk işaretini ülkücü gençlerle ilgili olarak vermiş, son kurultayda da, "Atatürk milliyetçiliği" eksenine oturttuğu bir milliyetçilik anlayışı çizmişti.Bahçeli'nin bu konulardaki söylem ve eylemi, yeni MHP'nin üzerinde duracağı iki temel ayağı oluşturuyordu:1 - 12 Eylül öncesindeki imajı tümüyle silecek, yeni bir ülkücü gençlik: Bahçeli bu amaçla ülkücü gençlerle sokağın bağını kesmeye ağırlık verdi, özen gösterdi. Ülkücü gençlerin elinde "silah değil, bilgisayar" görmek istediğini duyurarak ilk adımını attı. Bahçeli'nin gençlik politikası; ülkücü gençleri sokak eylemcisi, vurdulu-kırdılı, silahlı, durumdan vazife çıkaran, kendini devletin ve güvenlik güçlerinin doğal yardımcısı ve uzantısı gibi gören, bilimi-teknolojiyi izlemeyen, entelektüel yönü olmayan konum ve izlenimden kurtarmaktı. Bahçeli, sokak bağını keserek bu yönde önemli bir adım attı.2 - Atatürk milliyetçiliği: Bahçeli'nin attığı ikinci adım ise 12 Eylül öncesi dönemde MHP'ye ve ülkücü gençliğe yakıştırılan, "aşırı milliyetçi, aşırı sağcı, ırkçı sayılacak kadar Türkçü, davadan döneni vurun diyen, kafatasçı" etiketini sökmek oldu. Bunun yerine, ırkçı olmayan, Atatürk
Yön "Şimdi olay şöyle gelişti: DP'lilerin siyasi yasaklarını kaldırmak, herşeyi normalleştirmek istiyoruz. Celal Bayar, siyasi yasakların kalkması için İsmet Paşa'yla konuşmuş. İsmet Paşa da destek vermiş. Bunun üzerine biz Celal Bayar'ın ve DP'lilerin yasaklarını kaldıracak kanunu Meclis'e sevk ettik. CHP'de destekliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın, kamuoyunun bilgisine açılan 1969-1972 dönemine ait belgelerden, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1969'da, yasaklı Celal Bayar ve DP'lilere siyasi haklarını iade eden kanunun Senato'dan çıkması halinde, yönetime el koymayı kararlaştırdığı iddiası çıktı. Bu konuyu dün 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sordum. Demirel, tarihi değer taşıyan bu olayı ve perde arkasını anlattı. Böylece, olunca AP ve CHP'nin oylarıyla yüzde 90 bir destekle kanun Meclis'ten geçti. Sonra Senato'ya geldi. Yalnız bu durum kamuoyunda bir rahatsızlık yarattı. TSK'da da rahatsızlık var. Ordu rahatsız, deniliyor. ABD belgelerinde yazıldığı gibi bana doğrudan böyle bir rahatsızlık söylenmedi. Genelkurmay Başkanı veya komutanlar bana birşey söylemediler. Müdahale ederiz falan gibi bir şey bana söylenmedi. Ben sadece bu havayı alıyorum. Cumhurbaşkanı da Cevdet Sunay.