Yön Ardından Emekli Subaylar Derneği'nin, MHP Genel Merkezi önüne, "Büyük hayal kırıklığımızla" yazılı çelenk bırakma girişimi ve o arada yaşanan arbede ve tartışma bu yargı ve yorumları güçlendirmişti. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, son grup toplantısındaki konuşmasında, özellikle emekli subaylara yönelik sert eleştirileri, "MHP askerle arasına mesafe koyuyor, askere karşı konum alıyor" yorumlarına neden olmuştu. Bahçeli'nin, "emekli zevat" diye nitelendirdiği bazı isimlerle ilgili olarak, "Görevdeyken MHP'li, ülkücü gençlere hangi gözle baktıklarını biliyoruz" sözleri böyle algılanmıştı. Bahçeli'ye, MHP'nin askere karşı yeni bir duruş içinde olup olmadığını sordum. Şu değerlendirmeyi yaptı:"Bir Türk milliyetçisinin ordu-millet geleneğinden gelen bir millet anlayışı içinde, Türk Silahlı Kuvvetleri ile çatışmayı düşünmesi hiçbir şart altında mümkün değildir. Bir Türk milliyetçisi olarak, MHP'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sivil uzantısı veya milis gücü olarak gösterilmek istenmesini kabul etmem mümkün değildir. MHP bir siyasi kurumdur. Demokrasi içinde inandıklarını söyleyerek siyasal mücadelesini sürdürmektedir. MHP'nin ortaya koyduğu siyaseti, hiçbir kimse kendi arzuları ve
Yön Bahçeli'den AKP'ye: Üniversitelerde başörtüsü-türbanı serbest bırakmak amacıyla YÖK Yasası'na eklenecek hüküm konusunda AKP, MHP'yi oyalıyor mu?Son günlerde bu tür soru, kuşku ve yorumlar gündemde...Dünkü görüşmemizde MHP lideri Devlet Bahçeli'ye, önce bu soruları yönelttim. Bahçeli, "gizli protokol" iddialarından başlayarak şu bilgileri verdi: AKP ile MHP arasında gizli bir veya birden fazla protokol var mı? İki parti başörtüsü-türbanı serbest bırakma yolunda "yemin" ettiler mi? Bunu bir dava olarak görüp "davadan dönen kalleştir" türünde söz birliği yaptılar mı? "Anayasa ve YÖK Kanunu'nda yapılacak değişiklik konusunda AKP ile yaptığımız ön çalışma çarpıtıldı, konu saptırıldı. Ortada gizli bir veya birden fazla protokol yok. Konu öyle bir sunuldu ki, hayretler içinde kaldım. Sanki ortada gizli bir protokol varmış, bu bir dava olarak ele alınmış, davadan dönmemek üzere sözler verilmiş, bir tek silah üzerine el koyup yemin etmediğimiz kalmış! Böyle haberler, yorumlar yapıldı. İnsaf etmek lazım. Böyle bir şey olabilir mi? Elbette yok. Yapılan, iki partinin Anayasa'nın 10. ve 42. maddeleri ile YÖK Kanunu'nun ek 17. maddesinde değişiklik yapmak üzere bir mutabakata
Yön Deniz Baykal, Anayasa değişikliği tartışmaları içinde gerçekten Adnan Menderes'in idam edilmesini anımsatarak, Erdoğan'a "Sizin de akıbetiniz böyle olur" mesajı mı verdi?CHP lideri Baykal'a dün bu soruyu yönelttim. Kesin bir dille yalanladığı gibi Başbakan Erdoğan'ı da sözlerini çarpıtmakla, saptırmakla eleştirdi. Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal'ın, Adnan Menderes'in asılmasını kastederek, kendisine "idam sehpası"nı gösterdiğini öne sürdü. Erdoğan, "Biz o beyaz çarşafla yola çıktık, bedel ödemeye hazırız" diyerek de yanıt verdi. Baykal, bu konuyu şöyle izah etti:"Bana gazeteciler, TBMM kulisinde yeni bir anayasa yapmanın koşullarını sordular. Ben de yeni anayasa yapmanın yollarını anlattım. Yeni anayasa şöyle hallerde yapılır dedim:1 Ülke işgal edilmiştir. Milli mücadele verilir. Ülke işgalden kurtarılır. Bayrak başkente dikilir ve bir anayasa yapılır. Bizim Kurtuluş Savaşı'mızdan sonra yapıldığı gibi...2Askeri ihtilallerden sonra yeni anayasalar yapılmıştır. Eğer askeri müdahale başarılı olursa yeni bir anayasa yapılır. Nitekim Türkiye'de iki defa böyle yapıldı. Eğer ihtilal girişimi başarılı olmazsa o zaman da o girişimi yapanlar bedelini öderler. Nitekim,
Yön Olur...Dikta rejimlerinde böyle basın olur.Faşist yönetimlerde, teokratik rejimlerde, tarihe karışmakta olan demirperde ülkelerinde olur.Ama demokrasilerde olmaz.Eğer bir ülkede özgür basın yoksa, demokrasi de yoktur.Peki demokrasilerde bu tür basın-yayın organları hiç mi yoktur? Bu tür yayınlara hiç mi rastlanmaz?Vardır, demokrasilerde de böyle basın-yayın organlarına rastlanır. Rastlanır ama o tür basına da, "besleme basın" denilir.Bu tür olanlar iktidardan beslenir. Bu nedenle de iktidarı kayıtsız-şartsız ve sürekli alkışlamak zorundadırlar. Görevleri, varlık nedenleri budur.Bunun için para alırlar. Salt bunun için çıkarılan veya satın alınan basın-yayın organları vardır. İktidarlarının gazetesi veya televizyonu olurlar.Bu tür basın-yayın organlarına da gerçek anlamda basın demek mümkün değildir.Gerçek basın özgürdür ve sansür edilemez.Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erkleri dışında basın dördüncü erk olarak işlev görür. Basın bu erklerden hiçbirinin emrinde değildir. Temel görevlerinden biri halk adına denetimdir. Bu işlevini yerine getirirken, araştırır, sorgular, muhalefet eder. Bunu yapmazsa görevini yapmamış olur.Gerçek demokrasilerde basın noter değildir.
Yön Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Özak da bahşişle rüşveti karıştırmamak gerekir, anlamına gelecek bir değerlendirme yapınca, tartışma büyüdü.Bakan ve Genel Müdür'ün bu sözleri, memuru "bahşiş" almaya özendireceği düşüncesiyle eleştirildi.CHP Milletvekili Hüsnü Çöllü, konuyu TBMM'ye taşıdı. Bir soru önergesiyle Başbakan Erdoğan'ın, "kaç liranın, bahşiş kaç liranın rüşvet" sayılacağını yanıtlamasını istedi.Özak'ın, memurun bahşiş almasını normal gösteren sözlerine açıklık getirmesi de istendi.Özak'la dün bu konuyu konuştuk. Son birkaç gündür "bahşiş-rüşvet" tartışması yapılıyor. Tartışma, tapu dairelerinde rüşvetin yaygın olduğu eleştirilerine karşı, Tapu Genel Müdürü'nün, "Vatandaş ev almanın mutluluğuyla üç-beş kuruş bahşiş bırakıyor" sözleri üzerine çıktı. Bayındırlık Bakanı Özak, söze "Rüşvete de bahşişe de karşıyım" diyerek girdi:"Ben 'hukuki ve ahlaki olmayan her şeye karşıyım' dedim. Bahşişi teşvik etmek veya normal göstermek gibi bir anlayışım yok. Sadece 'bahşiş de rüşvet de Türkiye'nin gerçeği, bunları karıştırmamak gerekir' diye konuştum ama bu bahşişi normal gördüğüm ve teşvik ettiğim anlamına gelmez. Genel Müdürümüz, 'İnsanın çok mutlu olduğu anlar vardır, ev
Yön Dış dünya da türban serbestliği girişimini aynı algıyla yorumladı. Yabancı basında yer alan haber ve yorumlar da Türkiye'nin laik niteliğiyle ilgiliydi. Yabancı yorumların çoğu, bu düzenlemeyle laiklik ilkesinin zedelendiği yolundaydı.Anayasa değişiklikleri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayından sonra CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülecek.Bu süreç devam ederken bir başka tartışmanın da YÖK Yasası'nın ek 17. maddesinde yapılması düşünülen değişiklik üzerinden yürüyeceği anlaşılıyor.Önümüzdeki günlerin gündeminde ek 17 sorunu yer alacak. Üniversitelerde türbanı serbest bırakmak amacıyla yapılan anayasa değişiklikleri, "laiklik ilkesi" ekseninde tartışıldı. TBMM'deki görüşmeler laiklik etrafında yoğunlaştı. Basındaki tartışmalar da laiklik üzerine yapıldı. Anayasa değişikliklerinin TBMM tarafından kabul edilmesiyle birlikte uygulamaya yönelik tereddütler de ortaya çıktı.Henüz Cumhurbaşkanı'nın onayını beklemeden türbanlı öğrencileri üniversiteye alan rektörler olduğu gibi almayanlar da oldu.Rektörler, uygulamayla ilgili çerçevenin de TBMM tarafından çizilmesini istiyorlar. YÖK Yasası'nda düzenleme yapılmadan, Anayasa'daki değişikliklerin rektörlerin yorumuna
Yön Baykal, oylamadan sonra yaptığımız görüşmede, AKP iktidarında Türkiye'nin hızla din toplumu ve devletine doğru sürüklendiğini vurguladı ve şu değerlendirmeyi yaptı: CHP lideri Deniz Baykal, Anayasa değişikliklerinin TBMM'de kabul edilmesini, laik cumhuriyet açısından bir "kırılma noktası" olarak niteledi. "TBMM'de kabul edilen değişikliklerle, laik Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ilk kez Anayasa düzeyinde bir kırılma yaşamıştır. Bu çok önemli bir dönüm noktasıdır. Laik cumhuriyeti bu şekilde kıranlar, bir dalganın üzerinde sörf yapıyorlar. AKP bu dalga üzerinde sörf yapıyor, ama o dalganın kendisini ve toplumu nereye götüreceğini bilmiyor, bilemiyor. Dalgayla birlikte sürükleniyor. Türkiye'yi de sürüklüyor." "Kırılma noktası" Baykal, Anayasa değişikliklerinin bir "dincilik yarışı"nın başladığına da işaret ettiğini belirterek şu yorumu yaptı:"AKP ve MHP dincilik yarışı yapıyorlar. Yarın onlardan daha dinci akımlar da ortaya çıkar. O zaman ne yapacaklar, merak ediyorum. Artık pandoranın kutusunu açtılar. İçinden neler çıkacağını göreceğiz. Türkiye'yi bir Ortadoğu devleti, bir din devleti ve toplumuna dönüştürmek istiyorlar. Bunun için yarış içindeler. Türkiye 1937'den bu yana, 71
Yön Bu soruyu eski YÖK Başkanı ve anayasa hukukçusu Prof. Dr. Erdoğan Teziç'e sordum. "Evet, var" dedi: "Anayasa Mahkemesi daha önce anayasa değişikliğini, değiştirilmesi teklif edilemez maddelerle ilgili olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir." Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden denetleyebilir, içeriğini denetleyemez, kuralı var. Peki, bu kuralın istisnası var mı? Anayasa Mahkemesi'nin, anayasa değişikliğinin içeriğini iptal eden kararı var mı? "Ne zaman ve hangi kararıyla iptal etmiştir" diye sorunca, Teziç şu bilgiyi verdi:"Anayasa Mahkemesi, 1975 yılında 1975/87 sayılı kararıyla, 1973 yılında yapılan bir anayasa değişikliğini iptal etti. Gerekçesi ise değişikliğin, Anayasa'nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddeleriyle ilgili olmasıydı. Mahkeme, teklif edilemez hükmüne dayanarak, iptal kararı vermiştir." Teklif edilemez gerekçesi Teziç, örnek kararla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:"1924, 1961 ve 1982 anayasalarında, cumhuriyetin niteliklerini belirleyen maddelerin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği hükümleri vardır. 1973 yılında bir anayasa değişikliği yapıldı. Değişiklik Devlet Güvenlik