Ankara Üniversitesi ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin öncülüğünde gerçekleşen yürüyüşe 72 üniversiteden katılım oldu. On binlerce kişi Anıtkabirden Tandoğan meydanına yürüdü.Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, Anıtkabir Özel Defterine, "üniversiteler ve toplum" adına, demokratik laik Cumhuriyeti, Atatürk ilke ve devrimlerini korumak için ant içtiklerini yazdı.Kuşku yok ki, üniversite öğretim üyelerinin cüppelerini giyerek öğrencileriyle birlikte gerçekleştirdikleri bu yürüyüşün zamanlaması anlamlıdır.Hükümetle, üniversiteler arasındaki gerginlik dikkate alınırsa, bu yürüyüşle, üniversitelerin laiklik başta olmak üzüre Cumhuriyet değerlerinden yana politik bir tavır sergiledikleri ve topluma mesaj verdikleri söylenebilir.Bu yürüyüşü YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve rektörler ile Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik arasındaki bir çekişme olarak görmek yanlış olur.Bu yürüyüşün anlamı Milli Eğitim Bakanı Çelik ve hükümetin giriştiği yasal düzenlemelerin siyasi amacına bir karşı duruştur.YÖK Yasasının değiştirilmesi gereken yönleri olduğu bir gerçektir. Bunu YÖK üyeleri ve üniversite rektörleri de savunuyorlar. Ancak, hükümetin gündeme getirdiği taslakla YÖKü ve üniversiteleri
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Cumhuriyetin 80. yılını kutlamaya hazırlanıyoruz. Üniversite rektörleri, öğretim üyeleri ve öğrenciler dün Ankara'da "Cumhuriyete saygı yürüyüşü" yaptılar.
Ankara Üniversitesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği'nin öncülüğünde gerçekleşen yürüyüşe 72 üniversiteden katılım oldu. On binlerce kişi Anıtkabir'den Tandoğan meydanına yürüdü.
Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, Anıtkabir Özel Defteri'ne, "üniversiteler ve toplum" adına, demokratik laik Cumhuriyeti, Atatürk ilke ve devrimlerini korumak için ant içtiklerini yazdı.
Kuşku yok ki, üniversite öğretim üyelerinin cüppelerini giyerek öğrencileriyle birlikte gerçekleştirdikleri bu yürüyüşün zamanlaması anlamlıdır.
Hükümetle, üniversiteler arasındaki gerginlik dikkate alınırsa, bu yürüyüşle, üniversitelerin laiklik başta olmak üzüre Cumhuriyet değerlerinden yana politik bir tavır sergiledikleri ve topluma mesaj verdikleri söylenebilir.
CHPnin bu dönemde ağır sorumlulukları var. Meclise girebilmiş ikinci parti olarak anamuhalefet görevini yürütüyor. Ancak, bu görevin sadece CHPyi değil, destekledikleri partiler yüzde 10luk ülke barajını aşamadığı için dışarıda kalmış seçmenlerin ve toplum kesimlerini kapsıyor. CHP, Mecliste onların muhalefetini de temsil etmek durumunda...Bu açıdan bakıldığında CHPnin kendi içinde mücadeleye yer vermemesi, bir tek kişinin bile partiden uzaklaşmasına izin vermemesi gerekir. Bu sorumluluk parti yönetiminin kucaklayıcı, partiyi genişletici bir politika izlemesini zorunlu kılıyor. Sesini Mecliste duyuramayan yüzde 40ın üzerindeki seçmen kitlesinin CHPden beklentileri dikkate alınırsa, CHP yönetiminin, tüzük kavgalarıyla, iç mücadeleyle geçirecek zamanı olmadığı çok daha iyi anlaşılır.CHP lideri Baykalın da bu sorumluluğu gördüğüne kuşku yok. Buna karşın, tüzük değişikliğiyle parti içi muhalefet istemediğini ortaya koyması başka bir sorumluluk daha doğuruyor. Baykal, yönetimi bu girişimde bulunurken, yaklaşan yerel seçimlere uyumlu bir yönetim kadrosuyla hazırlanmayı gerekçe gösterdi. Daha uyumlu bir parti yönetiminin partiyi seçimlere daha iyi hazırlayacağını, seçimlerde daha iyi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
CHP kurultayı Genel Başkan Deniz Baykal'ın hakimiyetiyle sonuçlandı. Baykal'ın tüzük değişikliği önerileri sert tartışmalar ve çekişmeler sonucunda istediği gibi gerçekleşti. Ancak, Baykal'ın bir dirençle karşılaştığını da kaydetmek gerekli. Belki oylama kapalı yapılmış olsaydı bu direnç daha yüksek de çıkabilirdi. Değişikliğe karşı çıkanların yaklaşımı, blok liste ve genel başkan adaylığı için asgari imza sayısının 262'ye çıkarılmasının demokratik olmadığı yolunda. Genel başkanlık müessesesinin ciddiyeti açısından aday olabilmek için belli sayıda delegenin imza vermesini aramak, bu kadar yüksek olmasa da, anlayışla karşılanabilir. Buna karşın blok liste uygulamasının delege tercihlerinin yansımasını zorlaştıracağı ve kayden liste açısından bir anlamda devre dışı kalma sonucu doğuracağı açık.
CHP'nin bu dönemde ağır sorumlulukları var. Meclis'e girebilmiş ikinci parti olarak anamuhalefet görevini yürütüyor. Ancak, bu görevin sadece CHP'yi değil, destekledikleri partiler yüzde 10'luk ülke barajını aşamadığı için dışarıda kalmış seçmenlerin ve toplum kesimlerini kapsıyor. CHP, Meclis'te onların muhalefetini de temsil etmek durumunda...
Bu açıdan
Bu tablo her şeyi etkiliyor. Bu karışıklık, belirsizlik, bulanıklık, iç içe geçmeler Rusyadaki matruşka bebekler gibi... Kutuyu açıyorsun, bir kutu daha, bir kutu daha... Ne çıkacak belli değil. İç içe kutular. Bir bulmacının içinden geçer gibiyiz...CHPnin ipini içeriden dışarıdan çekebilecek kimse yoktur...Türkiye CHP düşmeden düşmez, kimse CHP düşmeden Türkiyeyle oynayamaz...CHP lideri Deniz Baykal, dün partisinin kurultayında böyle diyordu.Bir "bilmece"den, bir "bulmacadan", "Türkiyenin düşürülmesinden, Türkiyeyle oynanmasından" söz ediyordu.Baykalın gerçekten bulmaca gibi olan bu sözlerini duyunca, ister istemez akla "ne oluyor" sorusu geliyor.Türkiyeyi düşürmeye çalışan kim? Bilmece, bulmaca neyin nesi? CHPyi kim teslim almak istiyor? Türkiye nereye düşürülecek?CHP lideri daha açık konuşmadı...Bilinenleri bulmaca gibi ortaya koymuştu, yoksa bilip de açıklamadığı şeyler mi vardı?Önemli iddialar içeren bu sözler, AKP iktidarına dönük bir eleştiri miydi, yoksa AKP iktidarını da aşan bir resmi mi tarif ediyordu?Eğer herkesin görüp tartıştığı gibi, AKP iktidarında hep gündemde tutulan laiklik karşıtı girişimler, tek maddelik imam hatip yasaları, eğitim başta olmak üzere
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
"Senaryoyu kim yazıyor? Kim oynuyor? Kim karar alıyor? Belli değil. Böyle bir karmaşanın içinden geçiyoruz...
Bu tablo her şeyi etkiliyor. Bu karışıklık, belirsizlik, bulanıklık, iç içe geçmeler Rusya'daki matruşka bebekler gibi... Kutuyu açıyorsun, bir kutu daha, bir kutu daha... Ne çıkacak belli değil. İç içe kutular. Bir bulmacının içinden geçer gibiyiz...
CHP'nin ipini içeriden dışarıdan çekebilecek kimse yoktur...
Türkiye CHP düşmeden düşmez, kimse CHP düşmeden Türkiye'yle oynayamaz...
CHP lideri Deniz Baykal, dün partisinin kurultayında böyle diyordu.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Bugün CHP'nin kurultayı var. Öyle anlaşılıyor ki, bu kurultay da parti içi mücadelelere sahne olacak. CHP için alışılmış bir durum.
Toplumun gündeminde CHP'de parti içi mücadelenin ne kadar yeri var? Halk bu mücadeleyle ne kadar ilgili?
Gündemdeki sorunlara bakınca CHP'nin gözlerini kendi içine kilitleme lüksü olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
CHP içine bakmayacak mı?
Elbette bakacak ama parti içi egemenlik bakışıyla, küçük hesaplar yaparak değil. Örneğin, kurultayda iç mücadeleye ayıracağı kadar zaman ve emeği, kendini analiz etmeye ayırarak işe başlayabilir.
Başbakan Erdoğan, son olarak dün Kırgızistana uçarken, Denktaşın destek çağrısıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, "40 yıldır çözüm bulamayanların, 11 aylık hükümetten bu sorunu çözmesini beklemesinler" anlamında bir yorum yaptı.Başbakan Erdoğanın bu sözleri, hükümetin, Denktaşı bir engel gibi gördüğünün son kanıtı.KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, neye engel görünüyor?Annan planının imzalanmasına...Hükümet, bu planın imzalanmasını istiyor. Çünkü, bu imzanın atılması halinde Avrupa Birliğinin 2004te Türkiyeye müzakere tarihi vereceğini düşünüyor.Annan planı imzalanırsa, ABnin Türkiyeye tarih vermesinin garantisi var mı?Ortada bir garanti yok ama Erdoğan hükümeti, bunu en azından denemek istiyor. KKTC engelini ortadan kaldırmak ve tarih almak istiyor.Cumhurbaşkanı Denktaşı engel görmesi de bu yüzden. Tabii, Denktaşı sadece Erdoğan ve hükümeti engel olarak görmüyor. AB, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi de engel olarak görüyor. Bu ortak görüşten hareketle de KKTCde yapılacak seçimleri muhalefetin kazanması için büyük çaba gösteriliyor. AB destekli kampanyalar yürütülüyor. Ankarada hükümet de, KKTC muhalefetinin desteklenmesinden memnun, seyrediyor. Hükümetin "umudu" da, KKTC seçimlerini