Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


New York'ta yaşanan vahşetten sonra projektörlerin çevrildiği Afganistan gerçeği bir kez daha gösterdi ki, uzun vadede çözüm "Atatürk Modeli"dir.
Afganistan'da yuvalanan sözüm ona "İslami" terör örgütleri ve bu ülkedeki çağdışı yönetim ve görüntüler, sadece Afganistan için değil, bütün İslam dünyası için çağdaşlaşma yolunda örnek alınması gereken ülke Türkiye'dir.
Atatürk'ün yüzyıl önce kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, İslam dünyasının ilk ve tek demokratik - laik örneğidir. Ve nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye Cumhuriyeti, Müslümanlıkla demokrasi ve laikliğin çelişmediğini, Müslüman bir ülkenin çağdaş, demokratik ve laik bir rejimle yönetilebildiğini kanıtlamıştır.
Afganistan'daki Taliban rejiminin başta genç Orta Asya cumhuriyetleri olmak üzere bütün bölge ve çağdaşlaşmaya çalışan Müslüman ülkeler için bir tehdit oluşturduğu açıktır.
Buna karşılık Sovyetler'in dağılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşan Orta Asya cumhuriyetlerinin, 20. yüzyılda ayakta kalabilmiş tek örnek olan Atatürk modelini esas almaları halinde Afganistan'daki çağdışı rejimin yayılması ve hakim olması mümkün olmayacaktır. Afganistan bu rejimde ısrar etse bile çevresindeki laik - demokratik ülkeler çemberi içinde değişmek zorunda kalacaktır.
Bu gerçek görülmezse, Usame bin Ladin'in, Taliban yöneticilerinin yok edilmesi sorunu çözmeyecektir.
Eğer ABD'nin New York faciasından çıkardığı sonuç, bir zamanlar Rusya'ya karşı geliştirip, güçlendirdiği Taliban rejimi ve Usame bin Ladin türü terör ve uyuşturucu şebekelerinin beslendiği çağdışı ortamları değiştirmekse, Atatürk ve Türkiye gerçeğini görmelidir.
Afganistan sorununun ortaya çıkardığı gerçek, güçlü bir Türkiye'ye olan ihtiyaçtır. Uzun vadede çözüm getirecek tek model ülke olan Türkiye'nin her açıdan güçlendirilmesi aklın gösterdiği yoldur.
Türkiye ve ABD, oturup bu konu üzerinde konuşmalıdır. Çağdışılığa karşı bu siyasi tavrı ortaklaşa almalıdırlar.
Ankara'nın böyle bir anlayışla Washington'la masaya oturması, bazılarının algıladığı gibi, "terörle mücadele karşılığında para istemek" anlamına gelir mi? Gelmez. Türkiye'nin ekonomi de dahil olmak üzere güçlendirilmesi "ticari" değil, "siyasi" bir olaydır.
Hükümet bunları tartışmıyor mu?
Elbette tartışıyor. Son Bakanlar Kurulu toplantısında da tartıştı.
Pakistan'dan yeni dönen Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, bu yaklaşımı Bakanlar Kurulu'nda dile getirdi. Vakit geç olmadan Ankara'nın Washington'a durumu anlatması ve bu uzun sürecek mücadelede, ABD ile Türkiye'nin her zamankinden daha sıkı işbirliğine yönelmeleri gerektiğini, bu süreçte de Türk ekonomisinin güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun vurgulanmasını istediği Ankara kulislerine yansımış durumda.
Başbakan Ecevit'in mektubunu götürdüğünde Pakistan Devlet Başkanı ve Dışişleri Bakanı'nın kendisine, "Maliye Bakanımız, ABD'de kredi niteliklerinin değiştirilmesi ve olanakların artırılması konularını konuşuyor" dediklerini anımsattı. Pakistan'ın Türkiye de aynı girişimde bulundu mu, diye sorduğunu da ekledi.
Gürel'in, Ankara ile Washington'un kapsamlı bir görüşme yapmaları önerisini Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın da aynı Bakanlar Kurulu toplantısında savunduğu da biliniyor.
New York vahşeti ve Afganistan'a müdahale ile yeni bir dönemin başladığı açıktır. Bu dönemde Türkiye işlevi çok büyük olacaktır. Böyle bir süreçte Türk ekonomisinin sadece ödemeler dengesine kilitlenmiş bir IMF'nin sağlayacağı olanaklarla yürümesi ve güçlenmesi mümkün değildir. Görülmesi gereken gerçek budur.
Türkiye ile ABD arasında uzun vadeli yeni bir stratejik işbirliği anlayışının yaşama geçirilmesi gerektiği görülmelidir. Bu yaklaşım içinde Ankara ile Washington arasında bir siyasi köprü kurulmalıdır.
Örneğin, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in Pakistan'a yaptığı gibi, bir bakanın Başbakan adına ABD ve diğer ilgili ülkelere gidip bu gerçekleri anlatması yararlı olur.
Bunun adı da "ticari pazarlık" olmaz, "siyasi işbirliği" olur.