Avrupa'dan bir tehdit daha geldi. AB üyesi ülkelerin sosyalist ya da sosyal demokrat partilerinin Paris zirvesinde Türkiye'nin de bombalanabileceği ima edilmiş. Fransa eski Kültür Bakanı Jack Lang'in sözleri ilginç: "Gelecekte ve gerekirse bugün, Kosova'da yaptığımız gibi, Kürt halkını da savunup koruyacağız. AB'nin ne stratejik ne de ekonomik çıkarları, diktatörlerle mücadelemizi önleyemez."
Tony Blair, "Demokrat Avrupa'da ırkçılığın yeri yok" diye gürlemiş. Liderlerin hemen hepsi, "Avrupa değerlerini silahla savunuruz" gibi büyük laflar etmişler ve hatta savunmayı da aşıp, "Sınırlara karşı mücadele etmek için sınırlar ötesi savaşacağız" demişler.
Hayırdır inşallah. "Demokrat Avrupa"nın 'ürkek' solcuları, neden böyle birdenbire 'erkek' kesildiler anlamadım. Gerçi Türk medyasında Kosova bombardımanı başladığından beri bu yolda akıl veren, Kosova ile Güneydoğu Anadolu'yu benzeten, "NATO Türkiye'yi de vurur ha" diyenler çok oldu ama, yine de bunlar, Avrupalı solcuları bu kadar gaza getirmeye yetmez. İçlerinde Türkiye'yi de Sırbistan gibi bombalamak için yanıp tutuşanlar olduğundan eminim de, bari bu işe Kosova'yı, Balkanlar'ı karıştırmasalar.
Çünkü Balkanlar'ı, Kosova'yı, Bosna'yı karıştırınca altından "demokrat Avrupa" değil, sağcısıyla solcusuyla "aşağılık Avrupa" çıkıyor. Saraybosna sokaklarında mini mini yavrular Sırp ateşiyle vurulurken, binlerce kadına tecavüz edilirken seyreden, Bosnalıların kökünün kazınmasını bekleyen Avrupa. Ta ki, Amerika gelip de vahşeti durduruncaya kadar.
Yavuz hırsız misali, şimdi de demokratlıktan, Avrupa değerleri için savaşmaktan söz ediyorlar. Solcu Avrupa'nın bu yiğitliğinin nedenini düşünürken gözüme Gündüz Aktan'ın yazısı ilişti. (Radikal, 29 Mayıs 1999). Aktan, Robert Schuman Merkezi tarafından hazırlanan ve geçen şubat ayında yayınlanan "Azınlık Hakları ve AB'nin Doğu'ya Doğru Genişlemesi" adlı bir rapordan alıntılar yapmış. Rapor şöyle diyor: "Azınlık hakları, AB'nin Orta ve Doğu Avrupa'ya doğru genişlemesi bağlamında dış politikanın önemli bir unsuru haline geldi. Ama AB'nin kendi üyeleri için bir azınlık politikası yok. Bu nedenle çifte standart uygulamakla suçlanıyor. Önce kendi evini düzene sokmadan, başkalarının azınlık hakları konusunda AB ne ölçüde ısrarlı olabilir?"
Ya işte böyle Lang Efendi. Demek ki, önce Korsika sorununu, Bask sorununu, Kuzey İrlanda sorununu, Batı Trakya sorununu, Avrupa'daki göçmenlere karşı uygulanan ırkçı şiddet sorununu çözeceksin, sonra gelip Kürtler için de savaşacaksın. Ve her şeyden önce, 19'uncu yüzyıldan kalma sömürgeci kafanı, çağdaş değerlerin arkasına saklamayacaksın. Yüzelli yıl önceki ataların bile bu işi daha ince yapıyorlardı, senin gibi dangul - dungul değil.
Bugün Abdullah Öcalan'ın yargılaması başlıyor. Öcalan, 1924'ten beri süren Türkiye topraklarına yönelik saldırının son ırkçı maşası. Lozan'ı hazmedemeyenler, Musul petrollerine göz koyanlar, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlenmesini istemeyenler, hep bu ırkçı ayaklanmaların arkasında durmuşlar.
Avrupa, bu tarih kesitini çok iyi bilir.
Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr