Dışişleri Bakanı Ali Babacan’la Brüksel seyahatinde ülke ve dünya sorunlarına ilişkin bir ufuk turu yaptık.
Babacan’ın Dışişleri Bakanlığı’na atanması, gençliği ve uzmanlık alanı itibarıyla başlangıçta biraz tereddütle karşılanmıştı. Babacan, sessiz ama başarılı bir ekonomi bakanlığından sonra Dışişleri Bakanlığı’nda da dosyalara kısa zamanda hâkim olmuş görünüyor. Türkiye ile ilgili olanlar öncelikli olmak üzere dünya gündemindeki sorunları yakından ve detaylı biçimde izlediği izlenimi aldım.
Özellikle Türkiye’yle ilgili dosyalara detayıyla vakıf. O kadar ki Afganistan’daki, Irak’taki tüm grupları etnik ve dini yapıları, isimleri, liderleri ve siyasi pozisyonları itibarıyla tek tek anlatabiliyor. İç siyasetle fazla ilgili değil. Ulusal nitelik taşıyan ekonomik kriz yönetimi ve ardından dış politika sorumluluğu, Babacan’ı politikacı olmaktan çok devlet adamlığına yaklaştırmış.
Babacan, ufuk turu sırasında 2009 yılının hem risklerin hem de fırsatların çok olacağı bir yıl olarak niteledi. Türkiye’nin etrafındaki sorunlardan başlayarak dünyadaki çatışmaların nasıl bir seyir alabileceğine ilişkin öngörülerini paylaştı. Bu arada ABD’nin yeni Başkanı Barack Obama’nın alacağı tutumun, birçok sorunun ve dolayısıyla çözümün seyrini etkileyeceğini sık sık vurguladı.
Ermeni soykırım iddiaları
ABD Başkanı Obama da daha önceki birçok başkan gibi seçim kampanyası sırasında Ermeni lobilerinin soykırım iddialarına yakın durdu. Destek, hatta söz verdi.
Babacan’a, her yıl olduğu gibi bu yıl da Ermeni soykırım iddialarına ilişkin bir tasarının gündeme gelmesi halinde Obama’dan nasıl bir tutum beklediğini sordum.
Babacan, Obama yönetiminden bir Ermeni sorunu beklemiyor. Obama’nın bir yandan ABD’nin ulusal çıkarlarını, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin düzelmeye başlamasını ve bir bütün olarak Kafkasya’da istikrar ve işbirliğini esas alacağını bekliyor.
Babacan’a göre, Obama yönetimi, Ermeni lobileri yerine Türkiye-Ermenistan ilişkilerini dikkate alarak hareket etmeli. Bu düşüncesini şöyle özetliyor:
“Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde olumlu yönde çok ilerleme kaydettik. Temaslar sürüyor. Keza Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri de öyle. Bu süreci olumsuz yönde etkileyecek bir girişim doğru olmaz. Bu görülecektir.”
Gül’ün yaklaşımı
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin olumlu yönde ilerlemesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önemli katkısının olduğu açık. Gül, Bakü ziyareti sırasında parlamentoda Ermenistan’a kalkınmayı, istikrarı ve refahı esas alan bir çağrı yapmıştı.
Tarihi iddialara takılıp kalmak yerine Kafkasya’da dev projelere iştirak ederek bölgede yükselecek refahtan pay almayı önermişti. Azerbaycan’la sorunlarını barışçı yoldan çözmeyi, Türkiye ile ilişkilerini tarihi takıntılardan kurtarmayı salık vermişti. Ermenistan’ın bu tutumu yüzünden bu ülkeyi dolanarak geçen enerji yollarının, boru hatlarının önemine dikkat çekmişti.
Gül, milli futbol maçı vesilesiyle Erivan’a gitmiş ve bu ziyaret, iki ülke ilişkilerini yumuşak bir zemine çekmişti. Erivan yönetimi de bu kez gerçeği anlamış gibi görünüyor. Özellikle son Gürcistan olayının Ermenistan’a çıkardığı ekonomik zorlukları da yaşayınca, Ankara’nın bu yaklaşımının değerini daha da iyi anlamış olmalı.
Babacan’ın çizdiği çerçeve de bu duruma oturuyor ve Obama yönetiminin de bu gerçeği göreceği beklentisine dayanıyor.