Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un, Atatürk’ün Türk milleti tanımına ilişkin analizini dün konu etmiştim. Başbuğ’un, Atatürk’ün tanımındaki “Türkiye halkı” ifadesine vurgu yaparken, “Türk milleti” yerine “Türkiyelilik” kavramını koymadığını yansıtmıştım. Türk milleti tanımını soya, kana, dine dayalı etnik bir tarif değil, bir üst/ortak kimlik olarak gördüğünü, Kürt kimliğini ise bir alt kültürel kimlik olarak kabul ettiğine dikkat çekmiştim. Nitekim, TSK’dan dün yapılan yazılı açıklamayla, Başbuğ’un sözlerinin “Türkiyelilik” kavramına geçiş olarak yorumlanmasının bir saptırma olduğu ifade edildi.

Entegrasyon yaklaşımı
Org. Başbuğ’un konuşmasında yaptığı asimilasyon ve entegrasyon analizleri, yenilik açısından daha önemlidir. Başbuğ’un Atatürk’ün Türk milleti tanımına ve “Türkiye halkı” ifadesine yaptığı vurgu yeni bir millet anlayışı değildi. Ancak asimilasyon-entegrasyon ayrımı yapması, “Kürt kimliği” açısından üzerinde daha çok durulmaya değer önemdedir.
Genelkurmay Başkanı’nın entegrasyonu kabul eden anlayışı, her şeyden önce “Kürt kimliği ve kültürü”nün sosyolojik bir gerçek olarak kabulü anlamı taşır. Entegrasyon demek kimliğini, kültürünü yitirmeden yaşamak demektir. Bu halde bir başka kimlikle sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal alanlarda entegre bir yaşam sürdürmek mümkündür.
Bu durum entegre olmuş kimliğin inkâr edilmediği anlamını taşır. Org. Başbuğ’un entegrasyon yaklaşımı bu bakımdan önemlidir. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, Başbakan olarak 1992 yılında sarf ettiği “Kürt realitesini tanıyoruz” ifadesi de bu anlamdadır.
Org. Başbuğ’un entegrasyon yaklaşımı, Kürt sorununa yaklaşımdır. Kürt kimliğinin, Türk milleti üst/ortak kimliğinde entegre biçimde yaşanmasını çözüm olarak gördüğüne işarettir. Keza, gelecek itibarıyla bir asimilasyon çabasının söz konusu olmayacağını da içerir.
TSK’nın “Kürt yoktur”dan bu noktaya gelmesi önemlidir.

Asimilasyon yaklaşımı
Asimilasyon ise kimliğini, kültürünü kaybederek, bir başka kimlik ve kültüre dönüşmek anlamı taşıyor. Başka bir kimlik ve kültürün içinde eski kimliğin, kültürün erimesiyle tamamlanıyor.
Org. Başbuğ, konuşmasında gerek Osmanlı gerek cumhuriyet döneminde Türkiye’de bir asimilasyon politikası izlenmediğini ifade etti. Sadece devletin, cumhuriyetin ilk yıllarında meydana gelen isyanlar nedeniyle alt/ikincil kültürel kimliklerin üst/ortak birincil kimliğin önüne geçmesi ihtimaline karşı bazı tedbirler aldığını söyledi. Bu tedbirlerin asimilasyon sayılamayacağını, ulus-devlet inşası sürecinde gerekli görülen birtakım uygulamalar olduğunu belirtti.
Türkiye’de Kürtlerin asimile olmadıkları doğrudur. Bugünkü tablo zaten bunu kanıtlıyor. Ancak bu, asimilasyonun arzu edilmediği veya denenmediği anlamı taşımıyor. Nitekim, cumhuriyet döneminde bazı kanun ve uygulamaların asimilasyon politikası olduğu yönünde de görüşler mevcuttur. Örneğin 1934 tarihli İskan Kanunu, bazı bilim adamları tarafından asimilasyon politikasının uygulanması olarak değerlendirilmiştir.
Bazı bölgelere Türk nüfusun yerleştirilmesi, doğulu birinin batıda askerlik yapması ve bu görevi sırasında veya sonrasında yerli evlilik yapması halinde, o aileye, oraya yerleşmesi koşuluyla, çift-çubuk verilmesi, batılı birinin doğuda askerlik yaparken yerli evlilik yapması halinde aynı haktan yararlanması gibi teşvik edici kanun hükümlerinin, farklı etnik yapı ve kültürlerin birleştirilmesi, bir potada eritilmesi en azından çocukların ortak yeni bir kültürle yetişmelerinin amaçlandığı söz konusu kanunun gerekçesinde de yazılıdır.
Bu uygulamayı en sert biçimde bir asimilasyon olarak yorumlayan sosyologların başında İsmail Beşikçi gelmektedir. (İsmail Beşikçi, Kürtlerin Mecburi İskanı, Komal Yayınları) Bu konuda PKK’nın ve DTP’nin tezleri de aynı yöndedir.

DTP’yle örtüşme yok
Org. Başbuğ’un entegrasyon yaklaşımı ile DTP’nin yaklaşımı arasında bir örtüşme söz konusu değildir. Başbuğ’un Kürt kimliğinin Türk üst/ortak kimliğiyle entegre halde yaşaması yaklaşımına karşılık, DTP, Kürtlerin inkâr, imha ve asimile edilmeye çalışıldığı tezini savunur.
Bu açıdan bakıldığında da Org. Başbuğ’un, yeni millet tanımı yaptığı, Türkiyelilik kavramına yaklaştığı, birden fazla milleti kabul ettiği sonucu çıkarılamaz.