AB üyeliğine halk desteğinin yüksek çıkmasında, AKP'nin bu çizgi değişikliğinin önemli payı vardır.Türkiye'nin, AB ile müzakere sürecinin en az 9 yıl sürmesi belgelerde öngörülüyor. Bu sürenin öngörülen asgari süre olduğu gerçektir. Daha fazla sürmesi, daha yüksek bir olasılıktır.Bu da müzakere sürecinin sadece tek parti iktidarında değil, belki birçok parti iktidarında da devam edeceğini gösterir.Bu açıdan bakıldığında, AKP gibi bugün muhalefetteki partilerin de iktidar sorumluluğu üstlendikleri dönemde, müzakere sorumluluğunu da üstlenecekleri söylenebilir.Kim ne derse desin, Türkiye için AB üyeliği "ulusal" niteliklidir. Bu kavramın "AB karşıtlığı" olarak okunması yanlıştır. AB üyeliği, tek başına bile "ulusal çıkar" kavramından ayrı düşünülemez. Bu bakımdan "ulusal, ulusalcı" kavramlarının AB süreci ve üyeliğinden çok uzak kavramlarmış gibi görülmesi hata olur. Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile müzakere sürecine AKP iktidarı döneminde girdi. AKP'nin kökleri ve değerleri açısından bakıldığında, bu sonucun irdelenmesi ayrı bir çalışma konusudur. Ancak, AKP'nin, AB politikasına, doğduğu Refah-Fazilet çizgisinden bakıldığında, AB'ye en fazla direnç gösteren geniş bir kesimin kısmen de olsa ikna edilmesi altı çizilmesi gereken bir olgudur. AB üyeliği CHP'ye ve sola ters düşen bir amaç değildir. Aksine, örtüşen bir amaçtır. AB değerleri, sol değerlere daha yakındır.Bu nedenle de CHP, 3 Ekim öncesinde olduğu gibi önümüzdeki dönemde de müzakere sürecine katkıda bulunacaktır. Bu, olanak bulduğu zamanlar da DSP ve SHP için de geçerlidir.CHP'nin müzakere çerçeve belgesindeki hükümlere, koşullara karşı çıkması, Brüksel'de, Roma'da, Paris'te, Londra'da, Viyana'da AKP'li milletvekilleriyle birlikte verdikleri mücadelenin önemini ve katkısını sıfırlamaz. Bu temaslarda, karma komisyon üyesi AKP'li milletvekillerinin, Avrupalı meslektaşlarını ikna edebilmek için söz haklarını, zaman zaman, mesleki bilgi ve deneyimleri nedeniyle kıdemli diplomatlar olan Şükrü Elekdağ'a ve Onur Öymen'e verdikleri bilinir. Bu, AKP'liler açısından da CHP'liler açısından da Avrupalı milletvekillerinin ve Avrupa kamuoyunun ikna edilmesi yönünde, güzel bir ortak çalışma örneğidir. Bunun önümüzdeki dönemde de devam edeceği, etmesi gerektiği açıktır. Hangi partide olurlarsa olsunlar, Şükrü Elekdağ, Onur Öymen, İnal Batu, Nüzhet Kandemir, Umut Arık gibi deneyimli diplomatlarımızın siyasetçi olarak da Türkiye'nin çıkarları yönünde bu sürece katkı vermeyecekleri düşünülebilir mi? CHP ve solun katkısı CHP'yi ve solu cepheden "AB karşıtı" olarak gösterme eğilimi öne çıkmış görünüyor. Bu eğilim gerçeği yansıtmıyor. Nitekim, kısa bir süre sonra, müzakere süreci sorunları Ankara'nın önüne konmaya başladığı zaman, CHP ve solun katkısına, çabasına ihtiyaç olacaktır. Bu hem Türkiye'nin ulusal çıkarlarını korumak hem de Avrupa kamuoyunda verilecek mücadele için gerekli olacaktır.Örneğin, Kıbrıs'ta, İspanyol Sosyalist İşçi Partisi lideri ve başbakan olarak Felipe Gonzales'in Cebelitarık için verdiği mücadeleye benzer mücadeleye ihtiyaç olacağı şimdiden bellidir.Bu itibarla, AB konusunun iktidar ve muhalefet için temel çatışma alanı olarak görülüp gösterilmesi gerçeği Türkiye'nin çıkarlarına uygun değildir. fbila@milliyet.com.tr Gonzales örneği