KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Kıbrıs konusunda gelinen aşamayı değerlendirirken, "Büyük kazık yiyeceğiz. Kazık yiyeceğimiz belliydi. Ben yontmak, küçültmek, inceltmek için çaba gösterdim" dedi.
İstanbul'da dün akşam yemeğinde birlikte olduğumuz Denktaş, referanduma sunulacak metnin kabul edilmesi halinde 10 - 15 yıllık bir süre içinde Kıbrıs Türkünün tasfiye olacağını öne sürdü.
Denktaş, müzakere sürecinin her aşamasında kendisinin de bilgisi olduğu ve onayının alındığı yolunda Başbakan Erdoğan tarafından yapılan açıklamaları ise şöyle değerlendirdi: "Ben her aşamada bütün uyarılarımı sözlü ve yazılı olarak yaptım. Eğer ben bu direnci göstermeseydim, Annan Planı'nın ilk haline de imza atmaya hazır olanlar ne yapacaklardı? Eğer bu plan beş kez değişmiş ve Türk tarafı lehine tatminkâr olmasa da bazı kazanımlar sağlanmışsa bu gösterdiğimiz bir direnç ve çetin müzakere anlayışımızdan kaynaklanmıştır. Ancak sonuçta ortaya çıkan metin, Kıbrıs Türkü'nün geleceği, Türkiye'nin jeopolitik çıkarları bakımından tatminkar değildir."
KKTC Cumhurbaşkanı, plana evet denilmesi halinde ortaya çıkacak durumu da şöyle özetledi:
"Biz binbir zorluk içinde devletimizi kurduk, Türkiye'nin garantisini ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin güvencesini sağladık. 30 yıldır adada kavga yok, kan yok. Huzur var. Şimdi, KKTC'yi ortadan kaldırıyorlar. Evet sonucu çıkmasının anlamı budur. Ancak biz bu koşullarda yeni bir ortak devlet kurulacaksa bunun eşit egemenliğe dayalı ve Türkler bakımından mutlaka Türkiye'nin etkin ve fiili garantisi altında yapılması gerektiğini savunduk. Bu yapılamamıştır. Türkler, bu formülle bir azınlık durumuna düşürülecekleri gibi Türkiye'nin garantisi de ortadan kalkacaktır. İtirazımız bunadır."
Denktaş, İsviçre aşamasından sonra da ortaya bir uzlaşma çıkmadığını, tarafların anlaşamadıkları bir metni referanduma götürmeyi kabul ettiklerini, bunun dünyada ilk kez görüldüğünü kaydetti ve şu değerlendirmeyi yaptı: "Şimdi 30 yıldır barışın hâkim olduğu adanın iki tarafına tarafların uzlaşamadığı bir metin bırakılıyor ve hiçbir güvence sağlanmadan Rumların Türkler arasına sokulması sağlanıyor. Bu riskli bir durumdur. Annan Planı'nın beşinci halinin Türk tarafına sağlayacağı kazanımlar, Avrupa Birliği birincil hukuku haline getirilmez, derogasyonlar kalıcı niteliğe kavuşturulmaz ise kazanımların Türkler açısından hiçbir kıymeti yoktur. Bu durum, bütün kazanımların sıfırla çarpılması anlamına gelir. Biz, güvenliğimiz bakımından derogasyonların kalıcı olmasını istiyoruz. Rumlara diyoruz ki: Biz eskiden bize yaptıklarınızı bir daha yapmayın diye derogasyonların kalıcılığını istiyoruz. Siz buna niye karşı çıkıyorsunuz? Güvenlik ve barış istediğimiz bu kalıcılık sizi niye rahatsız ediyor? Bize cevap veremiyorlar."
Denktaş, derogasyonlar kalıcı hale getirilmediği için kuzeye geçecek Rum sayısının geçici olarak sınırlandırılmasının güvence oluşturmadığını, 15 yıl sonra bütün sınırlamaların kalkacağını ve Rumların kuzeyde istedikleri sayıda yerleşebileceklerini ve mal - mülk alabileceklerini vurguladı.
KKTC Cumhurbaşkanı'nın Annan Planı'nın Kıbrıs Türküne 1960 anlaşması ile sağlanan güvenceyi ortadan kaldırdığını belirtti ve şöyle devam etti:
"1960 anlaşması garantör devlet olarak Türkiye'ye müdahale hakkı tanımaktaydı. Nitekim, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, bu hakka dayanarak yapılmış ve Kıbrıs Türkü kurtarılmıştı. Ancak Annan Planı, Türkiye'nin bu hakkını, dolayısıyla Kıbrıs Türkü'nün askeri güvencesini ortadan kaldırıyor. 2011'e kadar 6 bin Türk askeri, 2018'e kadar 3 bin, 2018'den sonra 650 Türk askerine izin veriyor. Ve 650 askerin de 3 yılda bir tamamen çekilmesi için gözden geçirme şartı getiriyor. 15 - 20 yıl devletlerin hayatında kısa sürelerdir. Bu süre sonunda adada Türk askeri kalmayacaktır. 1960 anlaşmasıyla Türkiye'ye verilen hakların tümü, kısa bir zaman içinde etkisiz hale getiriliyor ve ortadan kaldırılıyor. Bu süreç sonunda Türkiye'nin Kıbrıs'ta askeri kalmayacağına göre daha sonra hayati gelişmeler olsa bile Türkiye'nin müdahalesi bahis konusu olmayacaktır. Kıbrıs Türkleri güvencesiz biçimde Rum çoğunluğun eline bırakılacaktır."
Denktaş, Rum tarafından plana tepki gösterilmesi ve bir matem havası yansıtılmasının da gerçeği yansıtmadığını ve bu duruma inanılmaması gerektiğini vurgulayarak, şöyle dedi:
"Türkiye'de ve Türk tarafında zafer havası gerçekçi ve inandırıcı olmadığı gibi Rum tarafındaki matem havası da gerçekçi ve inandırıcı değildir. Bir Yunan diplomat bana şunları söyledi: Türk tarafı 40 bin askerini adadan çekiyor. Rumlara yüzde 10'dan fazla toprak veriliyor. Bütün Rum göçmenlere belli bir süre sonunda kuzeye dönme hakkı veriliyor. Bu koşullarda Türk tarafı başardık diye niye seviniyor ve Rum tarafı da neden matem tutuyor, anlamış değilim, kafam karıştı. Ya da benim bilmediğim bir şey var."
Denktaş, Yunan diplomatın bilmediği şeyin, "Rumların AB yoluyla Kıbrıs'ı tümüyle almaları" olduğunu vurguladı.
Denktaş, referandumda her iki tarafın da evet demesi halinde Türk tarafının da 1 Mayıs'ta AB'ye gireceğinin ve uygulamanın başlayacağının sanıldığını, oysa gerçeğin böyle olmadığını kaydetti. Denktaş, "Rumlar şimdi bize şunu söylüyorlar: 1 Mayıs'ta biz AB'ye girdikten sonra, siz en az 7 yıl beklemek zorundasınız. Bizimle gelmiyorsunuz. En az 7 yıl beklemeniz lazım. Kuzeyin ekonomi, bankacılık, sigorta, yasal düzenlemeler, birçok konuda AB standartlarına gelmesi lazım, en az 7 yıl beklemeniz lazım."
Denktaş, bu gerçeklerin Kıbrıs Türkü'ne iyi anlatılması halinde referandum sonucunun, "hayır" çıkacağına inandığını ve Kıbrıs Türkü'ne güvendiğini belirtti. Denktaş, iki taraftan da evet çıkması halinde ise hiçbir güvenceye bağlanmadan KKTC'nin ortadan kalkması ve Kıbrıs Türkünün azınlık durumuna düşürülmesi anlamına geleceğini, böyle bir durumda da konumunu yeniden değerlendireceğini kaydederek, "Ben kukla olmam" diye konuştu.