KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a, KKTC seçim süreci ve sonrasında en ağır eleştirileri yöneltenler, hatta bunu hakarete kadar vardıranlar, bugün övgüler yağdırıyorlar. Denktaş'ın, dava adamlığından, devlet adamlığından, tarihi kişiliğinden, New York'ta gösterdiği yüksek performanstan dem vuruyorlar.
Bu son tutumları Denktaş'a haksızlık yaptıklarının itirafı aslında. Seçim sürecinde ve hatta sonrasında, Denktaş'a yüklenmeleri, Rum tarafının elini güçlendirmek dışında bir işe yaramamıştır. Masaya, Türk tarafı adına oturacak kişiye, karşı tarafa gerek kalmadan, önce siz hırpalayıp zayıflatırsanız, ondan nasıl güçlü bir pazarlık, nasıl bir başarı bekleyebilirsiniz?
Oysa, o süreçte, heyecanlanıp Denktaş'a bindirmek yerine, sakin olmayı başarabilselerdi, bugünkü duruma düşmezlerdi. Kıbrıs sorununun ulusal niteliğini unutup, "Denktaş'a güvenmiyoruz" diye tempo tutacakları yerde, ulusal duruş sergilemeye katkıda bulunmuş olsalardı, Türk tarafının pazarlık gücünü artırmış olurlardı.
Denktaş bugün KKTC Cumhurbaşkanı olarak Türk heyetine başkanlık edebiliyorsa, bunu hem içeride hem dışarıda verdiği mücadeleyle sağlamıştır. "Peşin suçlu" ilan edilmesindeki haksızlık da bir kez daha ortaya çıkmıştır.
New York'ta izlediği yaklaşımı, 1.5 yıl önce Lahey'de neden izlemediği sorgulanıyor. Bu soru bile Denktaş'ın anlaşılmadığını gösteriyor.
Denktaş neden Lahey'de imza atmadı?
Bunun yanıtını kendisi de verdi. Lahey'de Türk tarafına dayatılan, "müzakeresiz imza"ydı. Denktaş'ın kabul etmediği buydu. New York'ta ortaya çıkan sonuç ise müzakeredir. Lahey'de bu sonucun alınamamış olmasının nedeni, "ya imzala ya terk et" dayatmasıdır.
Annan, New York'ta da başlangıçta bu tutumunu sürdürmek istemiş, ancak Türkiye ve Türk heyetinin çabasıyla bu direnç kırılmıştır. Müzakere olanağı böyle açılmıştır. Şimdi Denktaş da, benim istediğim müzakere olanağının verilmesiydi, diyor.
Bugün için alınan sonuç müzakere olanağıdır. Bugüne kadar Annan ve planı buna kapalıydı.
Denktaş, müzakere sürecinde Türk tarafının "olmazsa olmaz"larını Rumlara kabul ettirmeye, plana geçirmeye çalışacak. Kazanım en azından, bu şansın bulunmasıdır. Lahey'de ise bu şans da yoktu.
Müzakere olanağının açılması elbette Türk tarafının istediklerini alacağı anlamına gelmiyor. Aksine, bundan sonraki müzakere süreci New York'tan çok daha zordur. Rumların masaya daha güçlü oturacakları da gerçektir.
Ama bütün zor koşullara karşın, Denktaş'ın, Rumları zorlayacağı da açıktır. Türkiye ve Kıbrıs Türkleri için olmazsa olmazları anlaşma metnine geçirebilmesi, AB'nin Rumlar lehine yarattığı koşullar nedeniyle kolay olmayacaktır.
Denktaş'ın uğraşı, zoru, hatta neredeyse olanaksızı başarmak olacaktır. Yaklaşımı bu olacaktır. Olmazsa olmazları Rumlara kabul ettirip plana geçirmesi, bu koşullarda "mucize" olur.
Annan planının mevcut haline yakın biçimde referanduma gitmesi daha yüksek bir olasılıktır.
Bundan sonra artık Denktaş'ın değil, Türkiye'nin sorumluluğudur...