Bülent Ecevitin, İsmet İnönünün kendisine, "şartlar oluştuğunda Musulu alın. Bu Türkiyenin hakkıdır" biçiminde bir anlamda siyasi bir vasiyette bulunduğunu doğrulaması; diğer yandan Rahşan Ecevitin, "Hıristiyanlık yaygınlaştırılıyor, Müslümanlığın gerilemesine razı olamam" biçimde açıklama yapması ilgi uyandırdı.Ecevitlerle dün Or-Andaki kütüphane evlerinde bu konuları konuştuk. Önce Bülent Ecevitin sorularımıza verdiği yanıtlardan başlayalım. Eski Başbakan Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Ecevitin dünkü açıklamaları yeni tartışmalar açtı. Şartlar o zaman farklıydı Rahmetli İsmet İnönü, bir gün, Irakla aramızda bir sorun da yokken beni çağırıp şöyle dedi: Biz Atatürkle bu düşüncedeydik. Musul, Türkiyenin hakkıdır. O zaman gücümüz ve şartlar uygun değildi. Alamadık. Eğer şartlar elverirse Musulu alın, bu hakkımızdır. Prof. Dr. Yalçın Küçük, İsmet Paşanın size Musulu alın, vasiyetinde bulunduğunu gündeme getirdi. Siz de Akşamdan Ercan Yavuza bu bilginin doğru olduğunu açıkladınız. İsmet Paşa bunu neye dayanarak söyledi ve siz nasıl değerlendirdiniz? Tabii 1920lerde şartlar başkaydı. İngiltere Irakı işgal etti. Oysa Kanuniden Birinci Dünya Savaşına kadar orayı Osmanlı yönetmiştir. Özellikle Mithat Paşanın Irak valiliği zamanında çok büyük yatırımlar, reformlar yapılmıştır. Belki Anadoludan çok oraya yatırım aktarılmıştır. Sonrasında İngilizler işgal etti ve o günün koşullarından yararlanıp Iraka verildi. Türkiyeye önemsiz bir petrol geliri vaat edildi. Sizin görüşünüz nedir? Kimseye söylemedim. Gerek olmadı. Zaten şartlar da oluşmadı. 1970lerde ve sonraları Kuzey Irakla güvenlik problemimiz olduğu zaman askerlerimizi gönderirdik ve Saddam Hüseyin buna ses çıkarmazdı. Başka ülkenin askerleri kendi topraklarında bilinsin istemediği için pek tepki vermezdi. Irakla da ilişkilerimiz çok iyiydi. O nedenle müdahaleye gerek yoktu. Fakat bugün şartlar oluşmuştur. İsmet Paşanın önerisini MGKda veya başka bir zeminde paylaştınız mı? Sizden sonraki başbakanlara söylediniz mi? Yaşama geçirmeye çalıştınız mı? Kuzey Iraka girilmeli İşgal edelim anlamında değil. Türkiyenin bekası bakımından Kuzey Iraka girilmesi ve güvenlik önlemi alınması gerektiğini söylüyorum. Tabii o yapıldıktan sonra şartlar nasıl gelişir bilinmez, ona göre hareket edilir. Benim şartlar oluştu derken kastettiğim şudur: Türkiye, Kuzey Iraka girmezse Kuzey Irak Güneydoğuya inecektir. Kuzey Iraktaki Kürtler siyasi olarak tek çatı altında toplanıyor, buna Güneydoğudaki Kürt kökenli vatandaşlarımızın da iştirak etmesi isteniyor. Söz konusu olan bu. Eğer tek çatı altında toplanma gerçekleşirse, geriye bağımsızlık ilanı kalır. Bu Türkiyenin parçalanması anlamına gelir. Bunun işaretleri görünüyor. Türkiyenin önlemini alması gerekir. Eğer geç kalırsa, bölünmeye sürüklenir. Ben geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanına çıkarak bu kaygımı ve bu görüşümü aktardım. Şartlar oluşmuştur derken, Türkiyenin Musulu alması gerektiğini mi söylüyorsunuz, İsmet Paşanın dediği şartlar oluşmuştur, anlamında mı? Şartlar oluştu diyorsunuz ancak bir yanda ABD, diğer yanda AB var. Türkiye AB ile müzakerelere başlayacak. ABD, Türk askerinin Iraka girmesine başından beri karşı. Böyle bir hareket AB ile müzakereyi de kesecektir. Bu açılardan baktığınızda Türkiyeye böyle bir giriş için müsaade edilir mi? Efendim, ABD hiçbir şey yapmıyor veya yapamıyor. Aksine bizim görevlilerimizi zor duruma düşürüyor. Tabii ABD ile uzlaşarak girersek daha iyi olur. AB ise sürekli Kürt grupları Türkiye aleyhine destekliyor zaten. Türkiyenin geleceği söz konusu olduğuna göre bir yolu bulunmalı. Biz Kıbrısa müdahale ederken de ABD karşı çıkmıştı. İngiltere karşı çıkmıştı. İşte İngiliz belgeleri çıktı, gördünüz. Ben İngiltereye birlikte yapalım diye önerdim. Ama kaçtılar. ABD de bir şey yapamadı. Bence Türkiyenin bugün Kuzey Iraka girmesi Kıbrıs Barış Harekâtı kadar haklı sebebe dayanır. Kıbrıs gibi Sayın Güle şunu sormak lazım: Güneydoğu giderse daha mı iyi olur? Güneydoğunun gitmesine, Türkiyenin parçalanmasına ne demek gerekir? Dışişleri Bakanı Gül, bu açıklamalarınıza karşı Sarıkamış olayını ve Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkökün ilgili açıklamasını anımsattı. "Macera, hayal" imasında bulundu. Ne diyorsunuz? Rahşan Ecevitle sohbetimizin konusu ise dün dile getirdiği kaygıydı. Rahşan Hanım, ABye gireceğiz derken dinimiz elden gidiyor biçiminde tepki gösteriyor. Türkiyedeki misyonerlik faaliyetlerine dikkat çekiyor ve şöyle diyor:Kiliseler apartman katlarına kadar yayıldı. Yabancılara arsa satışı hızlandı. Tatil yerlerinde adeta koloniler oluşuyor. Bunlar doğal olarak kendi kiliselerini inşa etmek isteyecekler. Bu yer yer başladı. Türkiyede Hıristiyan nüfusun artması isteniyor. ABD, bunu bekleyenlerin başında. Hıristiyan nüfus artarsa Türkiyenin parçalanması kolaylaşır. ABD, böylece Büyük Ortadoğu Projesini daha kolay gerçekleştireceğini düşünüyor. Hıristiyanlık yayılıyor Sayın Gül doğru hatırlamıyor. DSP iktidarında ihtiyaca göre imam hatip açıldı. Bizim karşı çıktığımız, dinin siyasete alet edilmesiydi. İmam hatip liselerinin istismar edilmesiydi. Dinimizi öğretsinler ama doğru öğretsinler, diyoruz. Dini istismar ederek, siyasete alet ederek yozlaştırnmasınlar, diyoruz. Sayın Gül, bu iki konuyu birbirine karıştırıyor. fbila@milliyet.com.tr Dışişleri Bakanı Gül, sizin bu tepkinize karşı, "İktidarları döneminde imam hatip liselerinin nasıl kapatıldığını, dinimizi öğreten merkezlerin nasıl güçsüzleştirildiğini anımsadım" diyerek karşılık verdi. Güle yanıtınız nedir?