Bugün biraz askeri deyimlerle konuşalım. Binlerce yıllık deneyimlerden geçerek olgunlaşan askeri ilkeler, çoğu kez siviller için de örnek yaklaşımlar oluştururlar. 'Askerlikte olduğu gibi' ya da 'askerlikte bir deyim vardır' şeklindeki girişlerle benzetmeler yapılır.
Askerlikte bir deyim vardır: By - pass. Tıpta da, sivil yaşamın çeşitli alanlarında da kullanılan bu deyim, askerlikte şu anlama gelir: Hedefe doğru ilerlerken, sizi daha başlangıçta durduracak ya da yavaşlatacak rakiple çatışmaya girmezsiniz. Onu "by - pass" edersiniz, yani etrafından dolaşırsınız. Böylece yıpranmadan, zayiat vermeden ilerideki hedefe ulaştıktan sonra döner onun işine bakarsınız.
Türkiye'de dine dayalı ya da dini sömürerek iktidar sahibi olmak isteyenler, bilerek ya da bilmeyerek bu taktiği kullanıyorlar gibi geliyor bana. Öncelikle ve doğrudan orduya saldırmak hiç de akıl karı olamazdı. Orduyu by - pass etmek, diğer hedeflere yönelmek, sonra geri dönüp orduyla hesaplaşmak daha akıllıca görünmüş olmalı. Zaten siyasi partilerin çoğu, bu konuda maşallah mümbit bir arazi. Oy avcılığı uğruna rejimin temel değerlerinden ödün vermeye hazır siyasetçiler, kadrolar zaten yıllardır mevcut. Medyada ortak bulmaktan kolay ne var? Tarih boyunca, ülkeyi bölmek isteyenler de, satmak isteyenler de, cumhuriyetini yıkmak isteyenler de, yabancı işgalciler de her zaman istedikleri kadar işbirlikçiyi Türk medyasında bulabilmişlerdir. Sonra, "hoşgörü" kılıfı altında sivil kurumlarda örgütlenirsiniz. Medya, sizi "mehdi" ilan eder. Yeterli güce ulaştığınıza kanaat getirince, daha önce by - pass ettiğiniz yere gözünüzü dikersiniz. Son günlerde, orduyu hedef alan çıkışlar, sahte raporlar, ordu ile milleti karşı karşıya getirme amacı sezilen girişimler, sizlere ipuçları vermiyor mu?
Gelelim, askerlikteki bir başka ilkeye... Dünyanın tüm ordularında olduğu gibi Türk ordusu da, başı sonu belli olmayan bir harekete başlamaz. Başlarsa, ona zaten macera denir. Hedefler, zamanlama belirlenir. Belli aşamalarda durum muhakemesi yapılır. Nihai hedefe ulaşılmadan harekat bitirilmez. Ordunun geri çekilme durumları da bellidir: Yenilirse, kendi içinde bölünürse veya taktik gereği. Ama hiçbir ordu, baştan geri çekilirim diye bir işe başlamaz. Sonucunu almadan da işi bırakmaz.
Sahi, bir 28 Şubat bildirisi vardı. Bir 20 Mart bildirisi vardı. İrticayla mücadele için öngörülen yasa tasarıları vardı. Ne oldu onlar? Hepsi yerine getirildi de bizim mi haberimiz yok? Yoksa, iki yıldır uyutma politikaları ile MGK'ya elense denemeleri mi yapılıyor?
Hoşgörü, tamam. Uzlaşma, tamam. Ancak, hoşgörünün de, uzlaşmanın da, insan haklarına saygının da laik, demokratik cumhuriyet temeli üzerinde yükselmemesi için neden yok. Tabii, amacı bağcı dövmek değil, üzüm yemek olanlar için... İktidara gelince, İran rejimi provaları yapanların, hoşgörü adı altında devleti sinsice ele geçirme mesajları verenlerin niyetinin üzüm yemek olduğuna nasıl inanacağız?
Elense çok tehlikeli bir oyundur. İnsanın kendi oyunuyla tuş olması ihtimali çok yüksektir.
Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr