DOKUZ yaşlı ve felçli insanın çığlıklar içinde cayır cayır yanarak can vermeleri, nasıl izah edilir acaba?
"Yangındır, olur" denebilir mi?
"Facia işte" denip, geçilebilir mi?
"Kaza bu, geliyorum demez ki" diye savsaklanabilir mi?
"Kader, alın yazısı neyse, o oluyor" diye avunulabilir mi?
"Felçliler birinci katta olsaydı, kurtarırdık" diye savunma yapılabilir mi?
"Ah, keşke tahta kat çıkılmasıydı" diye yakınılabilir mi?
Bu soruların hepsine verilecek yanıt, kesin bir
"HAYIR" dır.
Daha bir hafta önce yedisi çocuk dokuz kişinin bir odada dumandan nasıl öldüklerini izleyen Türkiye, dün de dokuz yaşlının yanışını izledi.
Tepkiler hep aynı...
Huzurevi yöneticileri bir yanda...
İtfaiye yetkilileri bir yanda...
Hepsi,
"biz görevimizi yaptık"ı anlatmaya çalışıyorlar.
Tıpkı iki öğrencisi intihar eden Arı Koleji yöneticileri gibi:
"Bizim bir kusurumuz yok.""Kusur" olsa olsa hesabıyla bir başkasına havale ediliyor.
Oysa bu
"faili belli" facialar da,
"faili meçhul" cinayetler kadar önemlidir.
Bu
"faili belli"ler de en az,
"faili meçhul"ler kadar insan hakkıyla ilgilidirler. En az onlar kadar yaşam hakkının yok edilmesidirler.
Bu facialar Türkiye'de
"sosyal sorumluluğun" sorgulanmasını gerektiriyor.
Bunun ilk adımı da, bu olayların en ince ayrıntısına kadar incelenmesi ve sorumluların ortaya çıkarılmasıdır.
Eğer,
"kazadır", "kader"dir diye, bir yana bırakılırsa, daha çok facia yaşar, daha çok,
"ah ah, vah vah" der, geçeriz...
Daha ilk bakışta bile
"Huzurevi Yangını" yanıtı
"keşke" olan sorularla doluyor?
İtfaiye'nin 50 metre yanaşamadığı konumdaki bu binaya kim
"huzurevi ruhsatı" verdi?
Niye verdi?
İtfaiye arabalarının yanaşmasını önleyen araçların huzurevinin önüne park edilebilmesine kim ses çıkarmadı?
Sokağa sağlı sollu park eden araçların sahiplerinin aklına
"acaba bir şeye engel oluyor muyuz" sorusu neden hiç gelmedi?
İki katlı binaya, ahşap bir üçüncü kat çıkılmasına kim izin verdi? Niye verdi?
Huzurevindeki hangi
"sosyal hizmet uzmanı" felçli yaşlıların ikinci kata yerleştirilmelerine karar verdi? Niye verdi?
* * *
BU soruların yanıtını bulmak çok zor değil.
Bu soruların yanıtlarına göre, sorumluları ortaya çıkarmak, yargılamak da zor değil.
Ancak bunun için bir zihniyet değişikliği şart.
Önce,
"bir şey olmaz ya" felsefesinden kurtulmamız gerekiyor.
Bu sağlanmadıkça...
Huzurevi ruhsatı verilirken, ahşap kat izni düzenlenirken, dar sokaklarda kaldırımlara sağlı - sollu park ederken, felçli yaşlılar ikinci kata yerleştirilirken hiç kimsenin aklına
"yangın" gelmez...
Gelse gelse,
"işini bilmek" gelir...
Böyle oldukça da...
"Faili belli"ler de,
"faili meçhul"lere dönüşür.
Unutulur, gider...
Yazara E-Posta: f.bila@milliyet.com.tr