Fethullah Gülen olayı asıl şimdi başlıyor. Daha neler ortaya çıkacak, daha neler yazılacak, daha neler söylenecek?.. Gülen kasetlerinin yarattığı şok dalgaları, herkesi başka türlü etkiliyor. Bugüne kadar tarikata destek veren ya da sıcak bakanlar biraz şaşkın. Açık açık desteklemeye devam mı etsinler, günah mı çıkarsınlar bilemiyorlar. İki tarafı da küstürmemeye çalışmak bir başka yol. Son üç gündür kafalar karışık.
En ilginç sözlerden biri, sanırım, ANAP Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'a ait. Yılmaz'ın, kasetlere rağmen Fethullah Gülen olayına bakışı şöyle: "Gülen olayının sosyolojik yönünün gözden kaçırılmaması gerekir. Ben de toplumun büyük kesimi gibi Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren bir figür oluşturduğu düşüncesindeyim." "Gerek medyada, gerekse kamuoyu ve geniş kitlelerde büyük itibar kazanmıştır. Sosyal yönüne baktığımızda devletle, laik Cumhuriyet'le barışık, her kesimle diyalog içinde, bağnazlıktan uzak, hoşgörüden yana mesajlar vermiştir."
Yılmaz, bu konuşmanın devamında, Fethullah Gülen'in devletin anayasal ilkelerini değiştirmek amacıyla hareket ettiği kuşkusunun bulunduğunu, bunu da yargının çözeceğini söylüyor.
Bu sözlerden altı çizilmesi gereken iki ifade çıkıyor. Bir: Fethullah Hoca, "Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren bir figür"dür. İki: Fethullah Hoca'nın "Devletin anayasal ilkelerini değiştirmek amacıyla hareket ettiği kuşkusu vardır" ve yargı bu konuda karar verecektir.
Yargı hiç zahmet etmesin. Çünkü, Sayın Yılmaz'ın sözlerinden çıkan sonuca göre Fethullah Hoca zaten neredeyse Anayasa'nın yerini almıştır. "Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren bir figür" de demektir? Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap vermek zorunda olan bir figür vardır, ona da devlet denir. Türk toplumunun ihtiyaçlarına "devlet" denen figürün nasıl cevap vereceği de "Anayasa" denen bir hukuk metninde yazılmıştır.
Demek ki, o Anayasa'ya göre Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap vermek durumunda olan meclisler, siyasal partiler, hükümetler ve onların yöneticileri bu işi yapamamışlar ki, bir imam "Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren bir figür" olabilmiş. Ya da o yöneticiler, Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap vermek için Anayasa'ya değil, bir tarikata sığınmışlar. Neresinden bakarsanız bakınız, hazin bir durum.
Toplumun ve devletin ihtiyaçlarınının karşılanmasını tarikatlara ve tarikat liderlerine bırakırsanız siyasetçiye ve devlet adamına gerek kalır mı? Anayasa'ya ve yasalara gerek kalır mı? O zaman, "eğitim ve hoşgörü" işini Fethullah Hoca'ya, Kıbrıs ve kıta sahanlığı meselesini Fazlullah Hoca'ya, ithalat - ihracat işlerini de Nazlullah Hoca'ya devredersiniz, olur biter. İktidar olmak için bu kadar zahmete girmenin ne gereği var? Üstelik o hocalar, "Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren", "her kesimle diyalog içinde" birer "figür" olduktan sonra...
Atatürkçülükmüş, çağdaş uygarlıkmış, Batılılaşmaymış, evrensel değerlermiş, aydınlanmaymış, akıl ve bilimmiş, 21'inci yüzyılmış, bunları da unutur gidersiniz...
Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr