CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, dün, Ankara büromuzu ziyaret etti. Öymen, gündemdeki konulara ilişkin görüşlerini açıklarken, AB, Kıbrıs ve medya-iktidar, medya-muhalefet ilişkileri üzerinde durdu. Öymen, Kıbrıs sorununu değerlendirirken de, CHP'nin çözüm istemediği yolundaki eleştirilere yanıt verdi. Öymen, AB konusunda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da CHP'nin haklı eleştirilerinin haksız biçimde yansıtılıp değerlendirildiğini belirtti ve şöyle dedi: "Basın bize bir niyet atfediyor, sonra sanki o bizim niyetimizmiş gibi yorum yapıyor. Fransızlar buna 'niyet yargılaması' diyorlar. Kıbrıs'ta çözümü en çok isteyen parti CHP'dir. Eskiden beri çözümün Türkiye ve Kıbrıslı Türkler lehine olacağını savunan da CHP'dir. Ancak nasıl bir çözüm? Bu sorunun yanıtı önemlidir. Bizim istediğimiz çözümde Türkiye'nin ve Kıbrıs Türkü'nün haklarının korunması esastır. Bunun üç önemli yönü vardır:
1- İki kesimlilik,
2- Türkiye'nin etkili-fiili garantisi,
3- Güvenilir sınır.
Bunları taşımayan bir sonuca çözüm demek mümkün değil. Türkiye ve KKTC bunları sağlayacak güce ve diplomatik birikime sahiptir. Ama bugün AKP'nin yaklaşımı bu değildir. Siz bir planı görüşmeden kabul ederseniz, bu hükümleri nasıl kabul ettireceksiniz? Planın esasına ilişkin öneride bulunmak hakkından vazgeçerek nasıl müzakere yapılır? Hükümetin kabul ettiği budur. Anlaşma karşılıklı tavizlerle olur, bir denge oluşunca ortaya çıkar. Ama siz değişiklik önerilemez koşulunu bile kabul ediyorsunuz. Böyle bir diplomasi var mı? Yok. AKP iktidarı bu konuda 'ya evet ya baş üstüne' diyor. Politikası bu. Hiçbir konuda hayır demiyor, direnç göstermiyor. Böyle müzakere, böyle uluslararası anlaşma olur mu? Karşı taraf hiç ödün vermeyecek ama ben her şeyi vereceğim? Niye vereyim? Niye ulusal çıkarlarımdan vazgeçeyim? Bizim Kıbrıs politikasında eleştirdiğimiz budur."
'Haklıysak direnmeliyiz'
Öymen, AKP'nin körü körüne her şeye evet diyen bir yaklaşım sergilediğini, oysa, tarihte Türkiye'nin haklı olduğu her konuda direnerek ve kendine güvenerek sonuç aldığını belirtti ve şu örnekleri verdi: "Lozan'da herkes kapitülasyonların devamını istiyordu. Ama biz direndik. Kabul etmedik. Taviz vermedik. İstediğimizi kabul ettirdik. Hatay'ın önce bağımsızlık ilan edip Türkiye'ye katılmasını hangi devlet destekliyordu? Hiçbiri. Ama bu sonuç alındı. Kıbrıs'a 1974'te askeri harekât yapmamızı hangi ülke destekledi? Hiçbiri. Ama biz haklı olduğumuz bir konuda uluslararası bir hakkımızı kullanarak bunu yaptık. Kardak'a asker çıkarmamızı hangi devlet destekliyordu? Hiçbiri. Biz yine haklı olduğumuz konuda hakkımızı kullanmaktan çekinmedik. Oysa AKP haklı olduğumuz Kıbrıs konusunda haklarımızdan vazgeçiyor."
Öymen, 1960 anlaşmaları uyarınca Kıbrıs'ın Türkiye ve Yunanistan'ın aynı anda üye olmadığı uluslararası kuruluşlara giremeyeceğini, bundan önceki bütün hükümetlerin bu hükme uygun politika izlediğini, ancak AKP'nin bu haktan vazgeçtiğini ve Kıbrıs'ı, AB'den tarih almanın bir koşulu olarak kabul ettiğini belirtti.
Onur Öymen, AB ve Kıbrıs konusunda partisinin tutumuna ilişkin eleştirileri değerlendirirken, CHP'ye haksızlık yapıldığını belirtti. Öymen CHP'nin, AB'ye tam üye olması sürecinde öncülüğü AKP'ye kaptırdığı ve bu nedenle muhalefet ettiği yolundaki eleştirileri reddetti ve şöyle konuştu: "AB'ye giriş konusunda CHP'nin öncülüğü kaptırması söz konusu olamaz. Bu süreci başlatan imzayı 1963 yılında İsmet Paşa atmıştır. Gümrük Birliği'nin onaylandığı dönem Deniz Baykal'ın Dışişleri Bakanı olduğu dönemdir. Tam üyelik yolunda atılan adımlarda CHP her zaman öncü rol oynamıştır. Avrupa'da Türkiye'nin girişine karşı ülkeler nezdinde sürekli girişimde bulunan, onları ikna etmeye çalışan, sosyal demokratların desteğini alan ve geliştiren de yine CHP'dir. CHP'nin bu konudaki öncülüğünü ve çabalarını yok saymak haksızlıktan öte insafsızlık."
'AKP'nin uygulamaları çelişkili'
Onur Öymen, AKP'ye yönelttikleri eleştirilerin, CHP'nin AB'ye karşı olduğu gibi yorumlanmasının iyi niyet taşımadığını ve gerçeği yansıtmadığını vurgulayarak, eleştirilerini şöyle sıraladı:
"Biz AKP'nin AB'ye uymayan uygulamalarına dikkat çekiyoruz. Hem AB'ye gireceğiz diyorlar hem de hiçbir Avrupa ülkesinde görülmeyen uygulamalar yapıyorlar. Eleştirdiğimiz, kamuoyunun dikkatine sunduğumuz bunlardır. Örnek vermek gerekirse:
Hangi Avrupa ülkesinde kadrolaşma yapılıyor? Ümmetçileri devletin kilit görevlerine getirmek hangi Avrupa ülkesinde var? Emeklilik yaşını düşürmek hangi Avrupa ülkesinin uygulaması? Teröristlere af çıkarmak hangi Avrupa ülkesinde görüldü? Mali suçlara af getirmek AB kriteri mi? Hangi Avrupa ülkesinde kadınlar dünyaya kapatılıyor? Bunlar AB değerleriyle uyuşmayan, aksine tezat teşkil eden uygulamalardır. Biz AKP'yi samimi olmaya davet ediyoruz. Eleştirdiklerimiz bunlardır.
Biz bir yandan AKP'nin yanlışlarını eleştiriyoruz, bir yandan Avrupa'nın Türkiye'ye karşı direncini kırmak için yoğun çaba harcıyoruz. Alman Hıristiyan Demokratlar karşı, Merkel bunu daha yeni ifade etti, bu görüşe sahip partiler Danimarka, Hollanda, Avusturya ve Fransa'da da var. Biz bir yandan da bu ülkelerdeki direnci kırmaya çalışıyoruz. CHP bu yönde önemli katkılarda bulunuyor. Böyle bir partiye AB'ye karşı denilebilir mi?"
ÖYMEN, CHP'nin yolsuzlukla mücadelede de öncü konumda olduğunu vurgularken, hükümetin ellerinde medya organları olan batık grupları kontrol altına alarak kendisine bağlı ve bağımlı bir medya yaratma çabası içinde olduğunu söyledi. Öymen şu değerlendirmeyi yaptı: "Medyanın bugünkü hali konusunda sessiz kalmayacağız. CHP basın özgürlüğü için elinden geleni yapacak. CHP bugüne kadar basın özgürlüğü meşalesini elinde tuttu. Ama bu mücadeleyi medyanın bugünkü hali için yapmadık. 6 milyon seçmenimiz var. Bu insanların parti çalışmalarını, görüşlerini öğrenme hakkı yok mu? Bazı basın yayın organları hükümetin sözcüsü gibi oldu. Resmi Gazete okuyor gibiyiz."
Öymen, bu durumun batık grupların hükümete bağımlılığından kaynaklandığını belirterek CHP'nin tutumunu şöyle aktardı: "Yolsuzluklar konusunda Uzanlar dahil hoşgörümüz sıfır. Batık bankaların ve diğer yolsuzlukların hesabını sorarız. BDDK Uzanlar'la ilgili gerçekleri gördüğü halde daha önce karar alamadı. Hükümet çoğunluğu sağlanmasın diye atama yapmadı. Hükümet sadece Uzanlar'ın değil banka batıran bütün kuruluşların üzerine gitmeli. Ama hükümet yolsuzlukla mücadele adıyla medyayı dikensiz gül bahçesi haline getirmek istiyor. Basının bir bölümü batık bankaları, banka borçları nedeniyle hükümeti eleştirmiyor. Hükümeti rahatsız etmek istemiyor. Böyle demokrasi olur mu? İktidar medya özgürlüğünü ele geçirirse, iktidar muhalefeti susturursa, bundan demokrasi zarar görür."