Herkes sıranın Kıbrıs'a geleceğini biliyordu. Sorunun çözümü için Türkiye'nin hırpalanması gerektiğini düşünenler, aylardır bu görüşü dile getirdiler. Yunan tezine destek veren dış güçler de, Türkiye'nin Saddam ya da Miloşeviç yerine konulmasından huzur duyan bazı "iç yorumcular" da aynı konuda birleşiyordu. Avrupa Birliği organlarında ya da G - 8 zirvelerinde Türkiye'ye yönelik Kıbrıs baskısı kimilerini sevindiriyordu. İşte o günler geldi çattı. Baskı arttıkça arttı. Alman Dışişleri Bakanı Fischer, İngiliz Dışişleri Bakan Yardımcısı Quinn ve bugün beklenen Amerikan Savunma Bakanı Cohen'in ziyaretleri, Kıbrıs trafiğinin sadece bir bölümü. Eylüle kadar baskıların daha da artması bekleniyor.
Ancak, bu arada beklenmedik bir şey oldu. Şiddetli baskılar karşısında aşağıdan alması beklenen Türkiye, aksine sertleşti. Başbakan Ecevit'in Kıbrıs'la ilgili açıklamaları, savaştan bu yana belki de en sert ifadeleri içeriyor. Ecevit, KKTC'nin bağımsızlığından kesinlikle vazgeçilemeyeceğini vurguladı. Üstelik, KKTC'nin güvenliğinin Türkiye savunmasının bir parçası olduğunu söyleyerek, dış tehdit değerlendirmesi yaptı, bir anlamda köprüleri attı. Yarından itibaren Ecevit'in sözlerini güçlendiren gelişmeler başlıyor. Meclis, özel gündemle toplanacak. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş konuşacak. Meclis'in yayımlayacağı deklarasyon büyük olasılıkla Ecevit'in sözlerinin altını çizecek. Türkiye - KKTC Ortaklık Konseyi, 19 Temmuz'da Lefkoşa'da toplanacak. Barış Harekatı'nın 25'inci yıldönümü olan 20 Temmuz günü ise, Başbakan Ecevit Kıbrıs'ta olacak.
Bütün bunların Türkçesi "meydan okuma"dır.
Kime? Kıbrıs sorununa bugüne kadar tek taraflı bakan Batı'ya.
Peki, bu ne cesaret?
Ankara'nın cesareti, yine Batı'dan kaynaklanıyor. Daha doğrusu Batı'nın aptallığından. Yunanistan ve arkasındakiler, bugüne kadar Türkiye'ye karşı bütün baskı yollarını kullanmış ve tüketmişlerdir. Sadece Yunan tezine arka çıkan diplomatik girişimler, siyasi çabalar ve PKK terörünün beslenip desteklenmesi gibi silahlı yöntemler de dahil her yolu kullanmışlardır. "Sizi Avrupa Birliği'ne almayız" ya da "Avrupa Konseyi'nden çıkarız" gibi tehditler, bundan sonra işe yarar mı? Ya da "PKK'ya ve Öcalan'a destek veririz" derlerse ne ifade eder?
İşte Türkiye'nin "karşı taarruzu" burada başlamaktadır.
Gelinen nokta, Türk tarafının haklılığının kabul edilmesi noktasıdır. Çünkü Batı, bunu görmek istememiş, Yunan tezini Türk tarafına baskıyla ve biraz da terörle kabul ettirmeye çalışmıştır. Sonuç, onlar açısından hüsran olmuştur.
Asıl Kıbrıs barış görüşmeleri bundan sonra başlayacak. Çözüm de bu görüşmelerden sonra gelecektir. Ankara'daki hükümetin bu gerçeği kavradığı anlaşılıyor. Kıbrıs'a çözümü getirecek olan, kararlı tutumun sürdürülmesidir. Yunan tezini savunanlar, Türkiye'ye haksız çözümleri kabul ettiremediler. Eşitsizliği kabul ettiremediler. Eşitliği kabul etmek zorunda kalacaklardır. Adada 25 yıldır süren barışı tehlikeye atmaya cesaret edemezler.
Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr