Deniliyordu ki, "Ankara Abdullah Öcalan'ı aldı. Aldı ama acaba karşılığında ne verdi?"
Arkasından "kuşkular" sayılıyordu:
- ABD, Öcalan'ı, Kıbrıs'ta ödün karşılığı verdirdi!
- Sadece Kıbrıs'ta değil Kuzey Irak'ta Kürt devleti karşılığında verdi!
- Kosova'dan sonra sıra Güneydoğu'ya gelir!
Kimse Öcalan'ın getirilmesini Ankara'nın başarısı olarak görmeye yanaşmadı.
Özgüvensizlik alışkanlığı!
* * *
BU alışkanlıkla tedirgin bekleyiş başlamıştı.
Acaba Ankara Kıbrıs'ta ne ödün verdi?
Oysa görüldü ki, Ankara Kıbrıs konusunda bir ödün vermediği gibi, yeni bir tezle konumunu daha da sertleştirmiş durumda.
G - 8'lerin, "BM kararlarını kabul ederek önkoşulsuz masaya oturun" önerisini Ankara reddetmekle kalmadı, ABD Savunma Bakanı Cohen Ankara'dayken TBMM'de tüm partilerin onayıyla yayımladığı bildiriyle kararlılık gösterisi yaptı.
"Toplumlararası görüşme" sürecinin kapandığını ilan etti.
Yerine, "devletlerarası görüşme" sürecini önerdi.
KKTC'nin Rum tarafıyla eşit statüye sahip, egemen devlet olarak kabul edilmesini koşul olarak öne sürdü.
İki toplumlu federasyon tezinin artık Türk tarafı için geçersiz kaldığını duyurdu.
Avrupa Birliği'ne tam üyelik yoluyla adanın Kuzeyi'ni de egemenliği altına alacağını planlayan Rum tarafının kurduğu oyun bozuldu.
Başbakan Ecevit'in "Dünya Avrupa Birliği'nden ibaret değil" sözüyle, AB kozunu da büyük ölçüde kaybeden Atina'nın G - 8 destekli hamlesi boşluğa düştü.
* * *
NATO'nun Kosova Harekatı'nı 25 yıl önce Kıbrıs'ta tek başına yapan Türkiye'ye Batı'nın dayatabileceği bir şey yok.
25 yıldır Kıbrıs'ta fiilen iki devlet var.
Dünya kabul etse de, etmese de durum bu.
Batı bu gerçeği kabul etmemekte direnirse ne olur?
Ecevit'in KKTC'nin içerde bağımsız, dış ilişkilerinde Türkiye'ye bağlı bir entegrasyona yönelmesi gerektiği tezi canlılık kazanır.
Hepsi o kadar...
Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr